oyunun son yarım dakikasına girildiği zaman beşiktaş'ın milli lig şampiyonluğundaki en yakın rakibi fenerbahçe ile arasında mevcut puan farkını muhafaza etmek için yalnız bir parça zekâya ihtiyacı kalmıştı.
evet, beşiktaşın bu anda kazandığı korner atışını yapan rahmi veya takım kaptanı veya herhangi başka futbolcu düşünseydi ki köşe vuruşlarından kurtulan toplar rakibe boş bir sahada süratle hücum inkişaf ettirmek imkânı verir ve bundan da tehlike doğar, topu auta yollar ve dâvâyı hallederdi.
fakat beşiktaşlılar beraberliğin kendileri için galibiyetten tamamen farksız olduğunu unutarak bu ihtimalin tahakkukuna imkân verdiler ve son saniyede golü yiyerek sahadan mağlûp ayrıldılar.
hemen şunu da ilâve etmek isterim ki, siyah - beyazlıların dünkü maçtaki eksiklikleri bu zekâ noksanlığından ibaret değildi.
türkiye liginde şampiyonluğa yarım parmak kalmış bir takımın bütün hücum hattının müptelâ olduğu o bıktırıcı, usandırıcı çalım hastalığı nedir öyle?... coşkun çalım, ahmet çalım, güven çalım, sanlı çalım, rahmi çalım ve yalnız çalım... peki, futbolu kim oynayacak?
bu gençler böyle devam ederlerse günün birinde belki birer namlı çalımcı olurlar. fakat hiç bir gün iyi futbolcu olmalarına imkân yoktur.
fenerbahçe, büyük kısmı iyi günlerinde olmayan, diğer bir kısmı tıpkı rakipleri gibi ifrat çalımcı elemanların elinde, fakat büyük bir mücadele azmi ile oynayarak alacağı not orta bir maç çıkardı. ancak, sarı -lacivertliler beşiktaşın yukarda işaret ettiğimiz hatânın kendilerine inkişaf ettirmek imkânı verdiği bir akına avrupai mânâlar vererek son derece güzel bir gol attılar ve böylece sahadan galip ayrıldılar.