ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
bir zamanlann beşiktaş'ın efsane ikilisi şenol-birol fenerbahçe'ye transfer oldu. hem de 450 bin liraya. "şenol-birol-gol" tezahüratı artık fenerbahçe'ye geçmişti. bu duruma çok kızan adanalı bir beşiktaş taraftarı, iki futbolcunun fenerbahçe'ye geçmesinin ardından, "şenol" ve "birol" adını koyduğu çocuklarının adlarını değiştirmek için mahkemeye başvurmuştu. bir başka üzüntüsünü de dile getirmişti bu sporsever "üçüncü çocuğumun adını da gol koyacaktım. yazık oldu..."
işte bu transferden bir süre sonraydı ki... bu kez fenerbahçe kalecisi özcan arkoç beşiktaşlı oluyordu. ve 1964'te bir gün bir fenerbahçe-beşiktaş maçında şenol-birol sarı-lacivert takım için gol atmaya çalışırken, özcan da beşiktaş kalesinde devleşmiş, gol yemiyordu. maçın 89. dakikası da bitmiş, seyirci 0-0'lık sonuca boyun eğerek tribünlerden kapıya doğru yürümeye başlamıştı. sadece bir dakikadan az saniyeler kalmıştı hakemin son düdüğüne... ne yalan söyleyeyim, maçı yazmakla görevli olan ben de "eh işte 0-0 bitti" diye kağıdımı, kalemimi toplarken... o da ne? bir akın... top şenol'da... bir şut...
ama çok sert bir şut... hem de tam köşeye... özcan uçuyor... fakat... kimse inanamıyor, "goool" temposu neden sonra geliyor. top ağlarda ve fenerbahçe 1-0 galip... aynı anda hakemin maçı bitiren düdüğü... unutulmaz doksanıncı dakika golüdür bu...
90 dakika dolmuş ve alman hakem rudolf kreitlein maçın bitip bitmediği için saatine baktığı sırada beşiktaş bir korner atışı kazandı.rahmi orbay korner atışını ortasahaya yakın suat mamata doğru geri pası olarak kullandı.suat topa hakim olamayınca pozisyona hakim olan fenerbahçeli hüseyin yazıcı uzun bir vuruş yaptı.depar atan şenol birol(kendisi bu sezonun başında birol pekel ile beşiktaştan transfer olmuştu) beşiktaşlı sabahattin kuroğlu ve yüksel özbekten sıyrılarak sonra vuruşunu yaptı ve hakemin bitiş düdüğü ile gol olan topla fenerbahçe beşiktaşı 1-0 yenmişoldu.
bir şeker bayramı gününe denk gelen derbiye beşiktaş üç puanlık avantajla çıkmış, beraberlik kendisine yarasa da saldırdıkça saldırmış ama bir türlü golü bulamamıştı. sonraki gün usta gazeteci necmi tanyolaç milliyet'te şöyle yazacaktı: "fenerbahçe - beşiktaş maçı bir mahalle maçı havasında oynandı. hırçın çocuklar, topu ayağında tutamayan şöhretler, alabildiğine sinirli, alabildiğine beceriksiz golcüler ve ateş almayan silahlar..." son dakikada beşiktaş bir korner kazandı. herkes atağın sonunda maçın biteceğini düşünüyordu ama son beklenmedik bir şekilde geldi. zira beşiktaşlı futbolcular topu paylaşamamış, hüseyin yazıcı araya girmiş ve o sezon olaylı bir şekilde beşiktaş'tan fenerbahçe'ye transfer olan şenol birol'u topla buluşturmuştu. yıldız golcü son gücüyle şutunu çekti, özcan arkoç'u avladı. golden sonra şenol önce omuzlara alındı, ardından olduğu yerde yığıldı kaldı. alman hakem rudolph kreitlein topu eline aldı ve santra yaptırmadan maçı bitirdi. bu gol, üç büyükler arasında santrası yapılmadan maç bitiren tek gol olarak tarihe geçti. maçı kaybeden beşiktaş önce irtifa, ardından da şampiyonluğu kaybetti.
birol peker, şenol’un bir golünü şöyle anlatmıştı:
“birol peker topu almış, tam sürecek, pas atacak, 15 metreden kopup gelen şenol topa 35 metreden öyle bir çakıyor ki doksana takılıyor top. birol, “sanki gökten indi yanıma” demişti bu gol için. müthiş bir sol ayağı vardı şenol’un. yine şenol’un unutulmayan bir golü var. beşiktaş’tan fenerbahçe’ye birol’la beraber o yıl transfer olmuşlar. ilk yarının son maçı. beşiktaş beş puan önde. maçın bitimine beş saniye var. şenol onsekiz üstünde yakaladığı topa vurdu ve golü attı. hakem golü verdi ve maçı bitirdi. santrası bile yapılmayan goldü bu. fenerbahçe o maçta aldığı hızla şampiyon olmuştu.”
ilk üç sezonda 42 golü rakip ağlara bırakan şenol’un beşiktaş formasıyla en başarılı dönemi 1962-63 sezonuydu. son haftaya kadar galatasaray’la şampiyonluk için çekişen beşiktaş, son maçında ikincilikte kalırken şenol, sezonu 41 maçta 34 golle tamamladı. bu sayı şenol’a “bir sezonda en çok gol atan beşiktaşlı” unvanını da kazandırıyordu. 1962-1963 sezonu bitiminde birol’la birlikte beşiktaş’tan ayrılıp fenerbahçe’ye transfer oldu. kafa golleri ile tanınan şenol birol, fenerbahçe ile iki şampiyonluk yaşadı. 154 maçta 24 gol attı.
hakemler: rudolf kreitlein - b. almanya (***), baha kırçıl (*), kemal yavman (***)
fenerbahçe: hazım (***) - osman (*), b. ismailk (*) - şeref (***), özer (**), a. ihsan (***) - hüseyin (**), selim (**), şenol (***), birol (***), aydın (**)
fenerbahçe: hazım cantez, hüseyin yazıcı, ismail kurt, şeref has, osman göktan, selim soydan, ali ihsan okçuoğlu, özer kanra, şenol birol, birol pekel, aydın yelken
fenerbahçenin avrupa kupa galipleri çeyrek finalindeki rakibi mtk takımının bir haftadır şehrimizde bulunan müşahidi emil daraxs dünkü fenerbahçe - beşiktaş maçını seyretmiş ve karşılaşmadan sonra «fenerbahçe bu formu ile mtk'yı rahatça yenebilir», demiştir.
seyirci rekorunun kırıldığı maçta tek golü şenol attı
kahraman bapçum
kader beşiktaş'ı cezalandırıyordu... bunun başka bir izahı olamazdı. yoksa bu doksanıncı dakikada atılmış gol, fenerbahçe'nin ve şenol'un hak ettikleri bir zafer tacı değildi.
kader beşiktaş'ı cezalandırıyordu. fenerbahçe defansını bu kadar gevşek bir gününde yakalayıp doksan dakika hiçbir şey yapamadan sahada dolaşacaksın... bütün maç boyunca fenerbahçe kalecisi bir tek ciddi kurtarış yapmamış olacak... eeeee!... bunun sonunda elbette kader hükmünü yürütecektir. nitekim öyle oldu.
mac bitiyordu. hakem de, seyirci de, idareci de hattâ belki futbolcular da artık maçı bitmiş sayıyorlardı. kimi 0-0 lık skora üzülüyor, kimi de seviniyordu... gerilerden sağaçık yerinden hüseyin sol tarafa doğru uzun bir pas uzattı. ceza sahasına girmek üzereyken şenol yetişti topa. sabahattin bir adım gerisinde ve müteredditti. şenol topu stop ederken, tek hareket halinde tutup-kaçıyordu. daha da sola doğru kayarak çizgiye sokuldu. ve... vurdu topa. özcan sağa doğru plonjonunu yapıyor ve top direğin toprakla birleştiği noktasını sıyırıp kaleden içeri giriyordu.
maç bitmişti. topun kaleden çıkıp orta noktaya gelmesine ve beşiktaşlıların baştama vuruşu yapmalarına vakit yoktu. hakem orta noktayı gösterdikten sonra bitiş düdüğünü de çaldı.
sonra tribünler konuşacaktı tabii... tribünler fenerbahçe'nin galibiyetini kutlarken sahada da beşiktaşlılar ? büst halinde kala kalıyorlar, fenerbahçeleliler kendilerini yerden yete atarak taklalar, perendeler içinde belki de son yirmi yılın en enteresan golünün heyecanını yaşıyorlardı.
aslına bakılırsa maçın büyük bir kısmında hiç de iyi futbol oynanmamıştı. hattâ maçın bir «büyük maç» havası bile yoktu. yalnız siyah-beyazlıların saha ortasında rakiplerinden daha derli toplu oldukları ve ferdi mücadelelerde her an rakiplerinden üstün oldukları görünüyordu.
son yirmi dakikaya kadar fenerbahçe'nin âdeta mahkûm olarak getirdiği maç 70 inci dakikadan sonra değişvermişti. beşiktaş mı yorulmuştu, yoksa gider ayak biraz canlanan sarı-lâcivertliler mi oyunu hızlandırdılar, ne olduysa oldu... fenerbahçenin ağır bastığı yirmi dakikada gene iyi futbol yoktu ama, iyi bir hız vardı sahada.
keçi boynuzu
fenerbahçe maçın son birkaç saniyesi içinde yaptığı sürtrizi, az daha ilk dakika içinde de yapacaktı. otuz saniye olmuştu oyun başlayalı ki fenerbahçe sağdan korner atıyordu. hattâ bu kornerde top defansı da geçip aydın'ın önünde de kalmıştı. ama iyi futbolcu aydın, akıllı bir vuruş yapmak varken topu özcan'ın kucağına gömdü. sonra beşiktaş hemen inisiyafiti eline aldı. bununla beraber ilk gol tehlikesi gene beşiktaş kalesinde geçti. selim'in sağdan kaçıp, köşeden yaptığı ortaya şenol sıçradı ve beşiktaş defansının üzerinden kafa şütünü attı. top şandelleniyor ve üst direğe çarpıp geri geliyordu.
21 ici dakikada soldan rahmi'nin yerden uzattığı topu ismailk ıskalayınca beşiktaş kale ağzında mükemmel bir fıtsat yakılıyordu. ama aynı topu coşkun da ıskalıyordu. hâzım yatarak aldı topu. güven yan hakemi baha kırçıl'ın özel müsaadesini alarak ofsayt pozisyonunda nefis bir fırsat yakalayacak, hazırladığı top fenerbahçe kalesini karıştıracaktı... ama son hareket yoktu beşiktaş'ta...
baha kırçıl'ın, güven için kabul ve ilân ettiği özel müsaade bu kadarla kalmadı. 40 ıncı dakikada bir kere daha özer'i aşan topu ofsayt olduğu halde kaptı ve kaçtı. girdi ceza sahasına. döndü, dolaştı, ıvırdı, kıvırdı, sağladı, solladı... hâzım girdi ayaklarına, onu da aldı. sonra da vurdu topun dibine ve yolladı avuta.
beşiktaş'ın başarı hanesine kaydedilecek tek hareketi ahmet'in 51 inci dakikada rahmi'den aldığı pasla uzun bir mücadeleden sonra düzeltip patlattığı şüttü. mermi gibi gidip üst direğe vurdu ve döndü.
sonra fenerbahçe yavaş yavaş uyanacak, sonra oyun biraz hızlanacak, sonra maçın berabere bittiğine karar verilecek, sonra da... şenol - bütün maçı hayret edilecek bir tutukluk ve beceriksizlik içinde geçirmiş olan şenol - fenerbahçe'nin — son 20 dakika hariç, mahkûm oynamış olan fenerbahçenin - altın golünü atacaktı...
bu, beşiktaş'ın maç boyunca hakettiği bir ceza idi şüphesiz.
nitekim genç futbolcu bu dev mücadeleden çok önce takımının 1-0 galip geleceğini ve golü de kendisinin atacağına dair bir rüya gördüğünü söylemişti.
«golü benim atacağım kısmı galiba hayaldi. ama bu mühim değil, son saniyede alınan bu tatlı galibiyetten sevinçli bir şey var mı?» diyordu selim.
bir bayram şenliği içersindeki fenerbahçe soyunma odasında futbolcu, idareci ve taraftarlar kucaklaşırken teknik direktör fikret arıcan maç hakkında düşüncelerini açıklıyordu: «
fırsatlardan istifade ettik. beşiktaş'ın direkten dönen pozisyonu gol olsa netice çok daha değişik olurdu. rakiplerimizin topla oynama kudreti bizden çok daha iyi idi. her ne ise, galibiyetten duyduğumuz sevinç sonsuzdur. bu arada takım kaptanı şeref'i iki defa tebrik etmek gerekir.
bu sözler, hıçkırık seslerinin yükseldiği beşiktaş soyunma odasında söyliyecek başka bir şey bulamayan beşiktaş meneceri sadri usuuğlu aitti.
antrenör melchior şse, golün münakaşasını yapan futbolcuları önüne toplamış, yeni yeni öğrenmeğe başladığı türkçesiyle şunları söylüyordu: «evet sabahattin, evet ahmet, şimdi bitti maç. futbol bu, yok şans, sahada atmak lazım gol. şimdi konuşmak yok. yine 1 puan avantajımız ve 14 maçımız var, alın 28 puan ondan sonra konuşun. haydi şimdi duş yapmak ve giyinip buradan gitmek var.»
menacer sadri usuuğlu göre «mağlûbiyetin tek sebebi çalımdı.»
«müdafaa iyi oynadı, forvet vazifesini yapamadı» diyen usuuğlu, futbolculara şöyle çıkışıyordu: «şimdi ayıklayın pirinçin taşını, 10 saniye daha sabredemediniz mi? ah suat, ah şu topu taca atıversen, ahmet, sen de o topa bir vurabilsen, olur mu kardeşim... son saniyede bu. ne güzel, maç berabere bitiyordu.»
beşiktaşlı futbolcular, sessiz, her söyleneni dinliyor ve herkese hak veriyorlardı. en sonunda kaptan kaya'nın sesi yükseldi ve arkadaşlarınat tercüman olarak şunları söyledi: «bundan sonra daha çok çalışacağız ve hem şanssızlığı hem de rakiplerimizi yeneceğiz, bu sene şampiyonluğu kimseye kaptırmayacağız.»
maçtan sonra bazı beşiktaşlı taraftarlar güven'i dövmek istemişlerdir. bu hareket karşısında güven, şunları söylemiştir : «gol atarız omuzlarda taşırlar, maç kaybederiz küfür ederler. ben de ne yapacağımı şaşırdım.»
şenol "altın gol"ünü anlatıyor: "maçtan sonra golün sevinciyle beni kucaklayanlar golü oyunun bitmesine on saniye kala attığımı söylüyorlardı. ben ise, gol pozisyonuna girdiğim an, bu bir nefeslik son zaman parçasından habersizdim. maçın başında solaçıktan gelen topa kafa ile girmiştim. talih, kafamdan çıkan topu beşiktaş kalesinin üst direğine kadar götürmüş, golümü oracıkta bırakmıştı. ikinci devrede de ikinci devrede de bir ortasına yere yatarak kafa ile vurduğumu hatırlıyordum. top bu defa da kaleci özcan'ın plonjonundan evvel direkleri sıyırarak dışarı gidiyordu. maçın son an saniyesi oynanııyormuş meğerse... beşiktaş yarı sahasında top bekliyordum. bir his geçti içimden... hüseyin'deydi top. şeref tribünü tarafından hüseyin'in topla ilerlediğini görüyordum. bana uzatırsa topa son bir atağa kalkacaktım. ve hüseyin, içimdekini okumuş gibi uzatıverdi topu. birden kendimi sabahattin'le yüksel'in arasında buldum. top ayağımdaydı. sürdüm, sürdüm ve sol ayağımla o anda bulunduğum yere nazaran beşiktaş ceza sahasının sağ tarafına kaçırdım. sabahattin üzerime geliyordu. bu anda topun üzerinden, ters istikamete döndüm, üzerine yattım... ve sol bir yarım vole...» şenol, işin bundan sonrasını şöyle anlattı: «işte gördüğünüz gibi bu golle maçı kazandık ve şampiyonluk yarışındaki iddiamızı kuvvetlendirdik... çok mes'udum.»
bir mücadele, bir mücadele, bir mücadele. şerefini, namusunu, kafasını, kolunu, bacağını, rengini, kulübünü, hayatını ortaya koyan yirmi iki genç dün bu haleti ruhiye içinde yalnız ve yalnız kazanmak gayreti ile oynadı. bir taraf bir puan daha yaklaşmak, bir taraf aradaki farkı kapatmamak gayeti ile çırpınırken, gole gidecek imkânları aramadan oynayarak galibiyeti kadere bırakmışlardı. nitekim kader neticeyi tâyin etti ve maçın intifasını son on saniyesi içinde şenol attığı golle beşiktaşı yıktı.
bu öyle bir yıkılış olmuştu ki siyah - beyazlı futbolcular olduğu yerde cansız kalırken, fenerbahçeli onbir futbolcu ise beşiktaş kalesi önünde sevinçten birbirinin üstüne atlıyarak etten bir fenerbahçe kalesi kurmuşlardı.
iki tarafta da ne bir taktik, ne bir sistem yoktu. fenerbahçe müdafası mevsimin en bozuk oyununu oynarken. beşiktaş bundan faydalanma yoluna gitmedi ve ısrarla iki yan hafını geri oynattı. buna karşılık fenerbahçe de beşiktaşın bu hatâsından istifade etme çaresini arayıp bulma zekâsını gösteremedi. tekniğin sıfır olduğu maçta, telâfisi mümkün olmıyan bir zamanda yediği gol beşiktaşı ne kadar şaşkına çevirdi ise, fenerbahçeyi de o nisbette sevindirdi. bu sevincin başka bir özelliği de vardı. zira senelerce evvel beşiktaş üç maç üst üste fenerbahçeyi son yarım dakika içinde attığı golle yenmişti. o gün fenerbahçenin çektiği acıyı bugün beşiktaş çekecekti.
oyunun son yarım dakikasına girildiği zaman beşiktaş'ın milli lig şampiyonluğundaki en yakın rakibi fenerbahçe ile arasında mevcut puan farkını muhafaza etmek için yalnız bir parça zekâya ihtiyacı kalmıştı.
evet, beşiktaşın bu anda kazandığı korner atışını yapan rahmi veya takım kaptanı veya herhangi başka futbolcu düşünseydi ki köşe vuruşlarından kurtulan toplar rakibe boş bir sahada süratle hücum inkişaf ettirmek imkânı verir ve bundan da tehlike doğar, topu auta yollar ve dâvâyı hallederdi.
fakat beşiktaşlılar beraberliğin kendileri için galibiyetten tamamen farksız olduğunu unutarak bu ihtimalin tahakkukuna imkân verdiler ve son saniyede golü yiyerek sahadan mağlûp ayrıldılar.
hemen şunu da ilâve etmek isterim ki, siyah - beyazlıların dünkü maçtaki eksiklikleri bu zekâ noksanlığından ibaret değildi.
türkiye liginde şampiyonluğa yarım parmak kalmış bir takımın bütün hücum hattının müptelâ olduğu o bıktırıcı, usandırıcı çalım hastalığı nedir öyle?... coşkun çalım, ahmet çalım, güven çalım, sanlı çalım, rahmi çalım ve yalnız çalım... peki, futbolu kim oynayacak?
bu gençler böyle devam ederlerse günün birinde belki birer namlı çalımcı olurlar. fakat hiç bir gün iyi futbolcu olmalarına imkân yoktur.
fenerbahçe, büyük kısmı iyi günlerinde olmayan, diğer bir kısmı tıpkı rakipleri gibi ifrat çalımcı elemanların elinde, fakat büyük bir mücadele azmi ile oynayarak alacağı not orta bir maç çıkardı. ancak, sarı -lacivertliler beşiktaşın yukarda işaret ettiğimiz hatânın kendilerine inkişaf ettirmek imkânı verdiği bir akına avrupai mânâlar vererek son derece güzel bir gol attılar ve böylece sahadan galip ayrıldılar.
fenerbahçe ile beşiktaş'ın bunca senedir bu kadar kötü bir futbol oynadıklarına şahit olmamıştım. beşiktaş diri ve canlı bir takım halinde rakibinden üstün oynuyor, ancak neticeye gidecek yolu bulamıyordu. beşiktaş'ın baskısını fazlalaştırdığı ikinci yarıda fenerbahçe için kurtuluş çâresi, açık konuşmak gerekir, defansı, sağlamlaştırmak ve rakibiyle arasındaki puan farkının açılmasına mâni olmaktan ibaretti. zaman zaman bir kaç adamının gayretiyle yıkılmaktan kurtulan fenerbahçe son saniyede şenol'un attığı dev golle galibiyete ulaştı. bir benzerini her zaman göremeyeceğimiz gol, mtk maçları arifesinde endişe bulutları altına giren sarı - lâcivertli taraftarları ayağa kaldırmaya kâfi gelmişti.
şenol'un bu harikulade golüyle şampiyonluk yarışı kızışacak ve asıl harb şimdi başlayacaktır.
şenol'a, golü attığı ana kadar on üzerinden ancak bir puan verdiğimi, fakat attığı gol için on puana lâyık olduğunu hatırlatmak isterim...
bir kuş uçtu tribünden... bacağında sarı - lâcivert kurdelâlı bir güvercin... uçtu... uçtu... geldi, yeni tribünler tarafındaki kaleye kondu. tam direğin üstüne... hemen foto muhabirleri toplandılar. kaçmıyordu güvercin... sağa, sola salınıp poz veriyordu onlara...
basın toplantısında objektiflerin karşısına çıkmış b.b.'den ya da sophia loren'den farksızdı. aslında o mâsum kuşun maçla ilgisi de, brigitte'den yahut loren'den farklı değildi. fenerbahçe taraftarları, kendi renklerini taşıyan güvercini alkışlarken, beşiktaşlılar «uçamaz, uçamaz» diye bağırıyorlardı.
taraftarlar bahtsız sayılırdı dün... kırk yıllık yerlerinden uzaklaştırılmış, açık tribüne göçmek zorunda bırakılmışlardı. ama orayı da paylaşmış, bayraklarını, dövizlerini asmışlardı. «bornova amigoları»nın flaması yanında «tarihi besiktaştan zafer bekliyoruz. bayramınız kutlu olsun» yazıları okunuyor, hemen karşısında «fenerbahçelilerin çifte bayram beklediğini» belirten döviz göze çarpıyordu. işte bu taraftarlar maçtan önce kuşla meşguldüler.
uçamadı, uçtu, uçamadı, uçtu. uçamadı derken... kuş ıçtu... fakat kaleyi tılsımlamıştı sanki. ilk yarıda şenol'un kafasında, ikincide ahmet'in bombasında top direkten dönmüştü. hızlıydı beşiktaş... fenerbahçeyi kurdelâlı güvercin de kurtaramayacak gibi görünüyordu. ama siyah - beyazlı forvet de, yan hakem baha kırçıl'ın ofsayttan uzattığı pası bile gole çeviremeyecek kadar beceriksizdi. oysa, beşiktaş hâkim oyunuyla dağınık fenerbahçe müdafaasını kurdelâlı güvercinin rahatlığıyla aşmalıydı evet, ne olduysa o güvercinden oldu. bir kaleye kondu, onu gollerden korudu, öteki kaleye dokunmadı, ona da şenol'un golü kondu işte...
maçın başında beşiktaşlılar, fenerbahçelilere ellerindeki sekeri vermişlerdi, «tribüne atın!» diye... maçın sonunda da, aynı beşiktaşlılar, aynı fenerbahçelilere ayaklarındaki topu verdiler «kaleye atın!» diye...
kısacası, uçtu uçtu... ve yalnız kuş değil. beşiktaşın iki puanı da uçtu...
- nasıl oldu? - masal gibi, efsane gibi bir şeydi. yüz yıl anlatılsa, gene de dinlenir...
fenerbahçe - beşiktaş maçı, şenol'un golüne kadar bir mahalle maçı havasında oynandı. hırçın çocuklar, topu ayağında tutamayan şöhretler, alabildiğine sinirli, alabildiğine beceriksiz golcüler ve ateş almayan silâhlar...
ve mahalle maçını şenol, sahalarımızda 10-15 senede görülebilecek bir golle bitiriverdi... eşine ancak wembley'de, maracana'da, san siro'da rastlanan gollerden biriydi.
maç bitti diye makinesini kapayan foto muhabiri, maç bitti diye tribünü terkeden gazeteci, maç bitti, diye vapura yetişmeye çalışan seyirci ve hattâ bu can çekişen maçın son nefesini dinlemeye tahammülü kalmayan seyirciler... hepsi şanssız, hepimiz kısmetsizdik...
bu golü yazabilmek, bu golü anlatabilmek için herşeye rağmen beşiktaş'ın dünkü kalecisi özcan'ın yerinde olmak isterdim...
maçın bitmesine 10 saniye kala yediği gol için özcan, "büyük talihsizlik" dedi
beşiktaş kalecisi özcan arkoç, fenerbahçe maçının son 10 saniyesi içerisinde golü büyük bir şanssızlık içerisinde yediğini ifâde etmiş, «şenol golü farketmeden attı. onu çok iyi takip ettim» demiştir.
arkoç üstüste gol kaçırmaları karşısında bir kazâ golü yemekten çekindiğini, bunun maçın son saniyeleri içinde cereyan edişine ise son derece üzüldüğünü belirtmiştir. beşiktaş kalecisi, şenol'un golünü, son dakikayı hikâye ederek şöyle anlatmıştır: «maçın son dakikası oynandığını, taraftarlarımızın, fenerbahçe seyircisini kızdırışından anlamıştım. işte bu sırada idi. hüseyin numaralı tribünler önünden topu ceza sahamıza doğru uzattı. sabahattin'in önünden geçen top, bir anda şenol'un arkasına düştü. top şimdi bizim ceza sahamız içerisindeydi. şenol, topun üzerinden geçerek etrafında döndü. kalemize şüt atabilecek bir hâle geldi. bu anda sabahattin ve gerilerden gelen yüksel onu bastırabilirdi. ben ise biraz kalemden çıkarak zaviyeyi kapattım. şenol bitikti ama, topa bütün kuvveti ile vurdu. ters köşeye uçtum. fakat top ağlarda idi. kötü oynaıp bu golü yeseydik bu derecede üzülmezdim.»