sert ve hırçın geçen maçta galibiyeti daha güzel oynayan feriköy kaçırdı
namık sevik
dimyata pirinçe gitmeye hazırlanan fenerbahçe, dün gece feriköy karşısında az kalsın evdeki bulgurdan oluyordu.
öylesine mağrur öylesine kendinden emin, öylesine farklı galip geleceğine inanmıştı ki sarı - lâcivertli idareciler ve futbolcular, sanki karşılarında rakip diye hiçbir şey yoktu. ellerini kollarını s»allayacaklar ve neticeye gideceklerdi. nereden geliyordu bu his ve inanç onlara? transfere yüzbinler sarfetmelerinden... türkiye'nin en iyi futbolcularını almalarından...
anladık, alınan futbolcular birer kaabiliyet. ama bunları bir araya getirmek, kollektif oyuna uydurmak ve takım şuuru içerisinde çalıştırmak da bir başka meziyettir.
hem alınanların hepsi hücum oyuncuları, sanki f bahçenin müdafaa elemanlarına ihtiyacı yokmuş gibi. bir de bakıyorsunuz eldeki kıymetler ya kadro dışında kalıyor veya serbest bırakılıyor.
oldu olacak, transfere büyük paralar sarfeden fenerbahçenin yöneticileri bir kamyon tuğla alarak kaleyi de ördürsünler bari. böylece gol attıkları maçı kazanmak, atamadıkları karşılaşmalarda ise, en azından bir berabere kalmak imkânını elde ederler.
sahada kaybolanlar
işin şakaya gelmediğini, öyle tahmin ederiz ki dün gece feriköy kayasına kafalarını çarpan fenerbahçeliler anlamış olmalıdırlar. zira mütevazi semtin kırmızı - beyazlı takımı tam doksan dakika «osman paşa» müdafaası yapmış, hücumda da fenerbahçe defansını hallaç pamuğu gibi atmıştır. ne çöküş, ne aciz... özcan ismail, tuncay, a. ihsan paniğe kapılmışlardı. bir özer olmasaydı. feriköy değil berabere kalmak fark dahi yapabilirdi.
hücumda ise, takım kaptanlığı verilen mikro mustafa'yı sahada «jupla» aramak icap ediyordu. şenol her atakta yerle öpüşüyor, nedim ise topu harmanlayıp duruyordu. aydın: haaa!.. ona bu maç için hiç bir şey söylememek daha doğru olacak. zira sonsuza giden bir sıfırdan farkı yoktu...
evet, fenerbahçe bir puan kaybetti. bu düşmemek, bir yere tutunmak azminde olan feriköy karşısında normal bir netice idi.
gerçi maçın başında, seyircinin de büyük teşviki ile sarı - lacivertliler üst üste akınlarla feriköy kalesine yüklenmişlerdi. şenol'un 6. dakikada çektiği şutun, necdet tarafından çelinişine «fevkalâde» akabinde mustafa'nın kaleye havale ettiği topun direğe çarpması için de «şanssızlık» demek icap edecek.
fakat 11. dakikada, ismet'in köşeyi bulan frikiğini de hâzım, çok güzel bir supleksle önlemeğe muvaffak olacaktı.
dakikalar ilerledikçe, feriköy kendine itimat kazandı. fenerbahçe ise, gol çıkaramaması sebebiyle moralman çöküyordu. 32. dakikada bir karambolde yere düşen necdet'le şenol birbirlerini tekmelediler. bu, maçın sertleneceğinin ilk işareti idi. nitekim daha sonraki dakikalarda hakem muzaffer sarvan'ın da himmeti ile oyun bir aile matinesi halini alacak, tabanı, tekmeyi yiyen havada bir tur aldıktan sonra yere kapanacaktı.
sertlikte feriköy'ün daha hâkim olduğu şüphe götürmezdi. iki takımdaki sinirlilik hali 40 dakikada ismail'in hâzım'a verdiği geri pası, mustafa'nın yakalayıp sert bir şutla filelere göndermesi ile son haddine ulaştı...
beraberlik golü
ikinci yarı, yine aynı sert ve elektrikli bir hava ile başladı sarı - lâcivertli taraftarların, takımlarını teşci edişlerine, feriköylüler da karınca kararınca mukabele ediyorlardı 48. dakikada, iyi bir gününde olan necdet'in topu yumruklamaması, aydının şarjı neticesinde, şenol'un yaptığı atak ve plâsesi, fenerbahçeye beraberlik sayısını kazandırdı. bundan sonra uzun müddet, şuursuz bir mücadele seyredildi. müsabakanın son dakikalarında ise, özcan'dan topu kapan ergun, ceza sahasına dalarak fenerbahçe'nin yüreğini ağzına getiren çok sert bir şut atıyordu. top, az bir farkla avuta gitti. ve 89. dakikada da mustafa'nın yaptığı ortayı nedim üç pastan kötü bir kafa vuruşu ile dışarıya gönderdi. boylece iki takım da galibiyet şanslarını kullanamadan sahadan ayrıldılar.