iki testi tokuşunca biri kırılır elbette... ama dün karşı karşıya gelen, göğüs göğüse tokuşan, iki testi değildi. biri, koca bir kaya parçası, öteki ise şurası burası çatlak bir toprak yığınıydı. tabii kaya, toprak yığınını tuz buz ediverecekti.
futbol oynanamaz bir sahada futbol oynayan kazandı maçı... sağlam bir müdafaa önünde fırsatçı bir forvet, galatasaray’a bu önemli ve anlamlı galibiyeti sağladı. fenerbahçe mi? kısaltılmış adıyla gerçekten bir «fener» den farksızdı. bütün stadı aydınlatan bilmem kaç bin voltluk bir ampul karşısında titrek titrek yanmağa çalışan ve ancak dibini aydınlatıveren bir «fener»... o gözleri kamaştıran ışığın yanında farkedilmedi bile...
sürpriz, anormal sonuç, beklenmez skor değildi 2-0... belki da daha farklı bir yenilgi mümkündü fenerbahçe için. ve bilir misiniz, fenerbahçe'yi böylesine dağıtanların başında, «eskimiş» sandıkları kendi eski kaptanları naci vardı. sonra «kalelerin kralı» olduğunu tekrar ispat eden turgay... daha sonra da mustafa’yı, ahmed’i, turan’ı, ayhan'ı, hattâ sakat sakat direkleri titreten metin'i ile bütün galatasaray takımı... sarı-kırmızıya gönül verenlerin gönülden sevineceği ve övüneceği bir galibiyetti kısaca...