halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
avrupa'ya gidip geldikçe, oradaki radyoların aynı gün birkaç stadda birden oynanan maçların hepsini nöbetleşe naklettiğini görür, "niçin bizde de olmasın?" derdim. bu düşüncemi birilerine söylediğimde ise, "hadi canım sen de... istanbul içinde fatih'le taksim arasında telefonla doğlru dürüst konuşamıyoruz da... adamlar yapar. çünkü onlarda şehirlerarası bile otomatik" diyerek sustururlardı. 1965 yılında üst kademe yetkilileriyle dostça söyleşilerimizde konuyu bir kez daha gündeme getirdiğimde, olay birden ciddileşti. bu konuda baki süha ediboğlu, altan poyraz, doğan soylu girişime destek oldular. trt yönetim kurulu başkanı ismet giritli de yetkili olarak olaya sahip çıkınca, futbol maçlarında "ortak yayın" gerçekleşiverdi.
böylece 5 aralık 1965 günü istanbul'daki fenerbahçe-galatasaray maçı ile ankara'daki beşiktaş-şekerspor maçı, bölümler halinde nöbetleşe nakledildi. bu ilk uygulamayı çok beğenenler olduğu gibi, beğenmeyen, hattâ kızanlar da vardı. bir fenerbahçeli yahut galatasaraylı "bizim maç dururken, ne yapayım beşiktaş'ın ankara'daki maçını" diyebiliyor, bir beşiktaşlı da "niçin hep ankara'daki maçı vermediniz?" diye çıkışıyordu. ancak bir süre sonra bu uygulamaya alışıldı. hem de öyle alışıldı ki... günün maçlarının niçin hepsinin verilmediği sorulmaya başlandı bu kez...
ilk ortak yayın ikili olarak ele alınmıştı. bu ilk ortak yayında istanbul'da galatasaray fenerbahçe'yi, ankara'da da beşiktaş şekerspor'u aynı sonuçla, 2-0 yenmişlerdi. daha sonra, 1966'da bu kez üçlü ortak yayını gerçekleştirdik. istanbul'da gençlerbirliği-lstanbulspor, ankara'da ankaragücü-beşiktaş, izmir'de de izmirspor-galatasaray maçları bölümler halinde yayınlandı. bu ilk üçlü yayında gençlerbirliği istanbulspor'u 2-0 yenmiş, galatasaray izmirspor'u 5-1 mağlup etmiş, beşiktaş da ankaragücü'ne 1-0 galip gelmişti. bu yayınlardan ilkinde istanbul'da, ikincisinde ankara'da görev üstlenmiştim.
galatasaray ile fenerbahçe bu gün yine büyük bir heyecan kasırgasıyla ezeli rekabetlerine bir yenisini ilave edeceklerdir.
iki ezeli rakibin 57 yıldan beri yaptıkları 192 karşılaşmadan 70 maçı galatasaraylılar 69 maçı fenerbahçeliler kazanmışlar ve 53 maç da berabere sona ermiştir.sarı -kırmızılıların attıkları 265 gole sarı laçivertliler 259 golle karşılık vermişlerdir.
türkiye miilli liginin kurulduğu 1959 yılından bu yana iki ezeli rakip 14 defa karşılaşmışlardır.
puan cetvelinde ikinci durumdaki sarı - kırmızı'lı takım ile yedinci durumdaki sarı - lâcivert'lilerin çekişmesi denk geçmeğe namzet. ankarada lig lideri beşiktaş zorlu şekerspor ile oynuyor
bugün mithatpaşa stadında iki ezeli rakip fenerbahçe ile galatasaray arasında oynanacaktır.
saat 14.15'de başlıyacak ve isviçre’li hakemler tarafından yönetilecek olan karşılaşmayı taraflar şu tertiplerle oynıyacaklardır:
* devlet bakanı kimli ocak dün sabah fenerbahçe ve galatasaray takımlarını boğaz'da kaldıkları kampta ziyaret etti. önce sarı - kırmızılılara giden ve onlarla hasbihial eden bakan, futbolcularla çok samimi bir konuşma yaptı. sonra da beşyüz metre ötede kamp yapan sarı - lâcivertlileri ziyaret etti. vakit öğleye yaklaşmıştı. fenerbahçe antrenörü selâhattin torkal «buyrun, çocuklarla yemeğe kalın» dedi. kâmil ocak, türkiye spor yazarları dernepş idare heyetinin dağcılık külübündeki dâvetine gideceğini bildirdi. ocak, bu arada «peki siz galatasaray'lısınız bu maçı kim kazanacak» diyen bir fenerbahçe'liye şu cevabı verdi:«ben bakanım, artık bütün kulüpleri ayni ölçüde seviyorum. şu anda galatasaraylılık, fenerbahçe'lilik yok.» peki maçın neticesi ne olacak dendiğinde devlet bakanı, «kanaatimce berabere bitecektir» cevabinı verdi.
* bakan kâmil ocak, türkiye spor yazarları derneğinin dâvetine kampları ziyaret etmesi sebebiyle 45 dakika geç geldi. gazeteciler ve teşkilât mensuplan artık kâmil ocak gelmeyecek diye nerdeyse sofraya oturacaklardı. o sırada bakan geldi ve kendini karşılayan birlik başkanı namık sevik'e, «galiba biraz geciktim» dedi. dernek başkanı, «biraz değil, bir hayli beyefendi» diye mukabelede bulundu. bakanın, «ya öyle mi?» şeklindeki sözüne de sevik'in cevabı şu oldu; «maalesef öyle beyefendi. biz gazeteciler bekletilmekten hoşlanmıyoruz. biz, sizin kampşarda karşılaştığınız sıcak havayı terkedemeyişinizi değil de otomobilinizin lastiğinin patladığına ve şehir dışında telefonsuz bir yerde kaldığınıza hükmetmiştik.»
sarı - kırmızılı'lar maçın başından sonuna kadar canlı, âhenkli ve hırslı bir tempoda çalıştılar. golleri, sağiç oynayan ayhan kaydetti
kahraman bapçum
yağmur... yağmur.... yağmur... ve biraz da sis. çamuru su altında kaybolmuş bir göl. sonra bu tabiat şartları içinde galatasarayın dün oynadığı futbol!.. olmaz böyle şey...
yürümek için insanın güçlük çektiği bir zemin üzerinde dünkü futbol..
g. saray'ın dünkü onbiri yalnız kazandığı farklı galibiyetle değil, belki de daha çok bu başarısı ile tarihine yeni bir şeref sahifesi yazdı. galatasaray tarihi bu sahifesine şöyle bir başlık koysa yeridir: «zafer hakedenindir».
yenilmezlik azmi
galatasaray'ın üstünlüğü daha maçtan önce takım kurmaktaki dik katleriyle, açıkça meydanda idi. fenerbahçe'nin bir çok «büyük maç» adamlarını bir kenara atıp, maçsızlık handikapı ile dökülen adamlarını sahaya çıkartışı ilk kayıptı.
sonra, sahadaki oyun... orta sahayı alıp oyunu yoğuruşta mustafa ile turan'ın büyük rahatlığı... defans dörtlüsündeki, insanı hayretler içinde bırakan, yenilmezlik azmi... forvetteki -bir iki aksayan tarafa rağmen- göz ve yürek dolduran ustalık... ve kalede artık battı sanılırken. türk futboluna bütün ağırlığı ile yeniden güneş gibi doğan turgay...
dün, şartlar ne olursa olsun, bu heybetli saldırışın karşısında hiç -ama hiç- kimse duramazdı.
evet, zaman zaman fenerbahçe de toparlanır gibi oluyor, gerilerde rahat ve uzun paslarla güven verici bir oyun tarzı tutturuyor; kademeli ve zor bir yolu tutup rakip sahaya akabiliyordu. fakat galatasaray'ın heybetli bir rahatlık içinde oynayan defansı önünde küçülüyor, sıkışıyor, çocuktu acemiliklerle eriyip gidiyorlardı.
turgayın imzası
oyun sinirli başlamıştı. beşinci dakikada aydın solda toparlandı ve ortasını yaptı. ogün ceza sahasının köşesinden -sağaçık yerinde olduğu halde- bir sol vole yapıştırdı topa. turgay yatarak bloke ediyorve daha beşinci dakikada maça sanki imzasını atıyordu.
sonra özer’in kısa bir kafa vuruşu ayhan’ın önüne düşüyor, ondan metin'e geçen top bu defa da hâzım’ın elinde kalıyordu.
iki kaleci iki dakika içinde iki zorlu tehlike atlatmışlardı. oyun sür’atli ve güzel olacak gibiydi. çamura baş eğmemek için daha çok uzun toplarla ve ne yaptığını bilerek oynuyordu iki taraf da... fakat onsekizinci dakikada herşey birden değişiverdi: özer’in otuz metre ilerde yaptığı faulde vuruşu mustafa yaptı. kale ağzına şandellenen topa ercan talihsiz bir sıçrayış yapıyor ve yetişemiyordu. bir anda ayhan orada bitiverdi, hlâzım yerinde kalmıştı. ercan dönüp gelememişti. ayhan kalecinin sağ yanından soluyla yerden plâse ediverdi içeri.
golden bir dakika sonra ogün'ün nefis bir şutünü turgay yukarı köşeden kornere çıkartacak ve bu şut fenerbahçe'nin uzun bir süre için son şansı olacaktı.
sonra galatasaray şahlanıverdi. sarı - lâcivertli takım artık «mahkûm»du. devre sonuna kadar en fazla dikkati çeken şey özer’in, metin’i durdurmak için yaptığı faul olmayan hareketlerde bile faul kokan davranışı: buna karşılık metin'in çok ustaca özer'i harcamak için fırsat kollayışı idi.
yine g. saray yine ayhan
ikinci devreye fenerbahçe iyi niyetle başladı:daha ilk dakikada
ahmet’i aşan bir topa doğan girmeyince yaşar atılmış fakat boş topa yetişemeyerek büyük fırsat kaçırmıştı. ikinci dakikada yaşar sağdan çizgiden ortaladı, aydın kafa ile plâse etti. turgay fırlayıp yumrukladı ve çıkarttı. 13 üncü dakikada gene yaşarın yaptığı ortaya orada nereden bittiği anlaşılmayan ercan'ın vurduğu kafayı gene turgay bloke etti. acaba fenerbahçe birşeyler yapacak mıydı?
ama «birşeyler» yapan gene galatasaray, gene ayhan oldu. ikinci devrenin 18 inci dakikasında orta boşlukta bir pas alan metin çevresinin boş kaldığını farketti. döndü, düzeltti topu ve sağa aktarıverdi. ayhan fırladı. hâzım üzerine geldi, yukarıdan -o, ancak büyük ustalara yakışır- bir soğukkanlılıkla hâıım’ın başı üzerinden ağlara bırakıverdi topu.
sonra!?
sonra galatasaray yoğurmaya başladı oyunu. fenerbahçe'nin, ayakta kalmış iki elemanı olan şeref ve ogün'le arada sırada toparlanışına şahit oluyorduk ama, oyun galatasarayındı.
yağmur yağıyordu... bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. saha artık çamur olmaktan kesin olarak çıkmıştı. mithatpaşa sahası, göldü. fakat galatasaray «hâlâ» futbol oynuyordu. skor farkı 2 idi. maçın bitmesine az kalmıştı. fa kat galatasaray «hâlâ» yeni başlamış gibi saldırıyor, saldırıyordu.
iki fark fenerbahçe için ucuz atlatılmış bu felâketin ifadesiydi...
metinle çekişen özer ise, «şu suratımın haline bakın» dedi
togay bayatlı
galatasaray soyunma odasında bir bayram sevinci vardı. gündüz kılıç, «herşeyi çocuklar yaptı, onlarla konuşun bu zaferde başta turgay olmak üzere bütün çocukların hakkı vardır. bilhassa turgay'ı alkışlamak lâzım» diyordu.
bir köşede, fenerbahçe’nin mağlûbiyetine, orta sahayı kontrol edememelerinin sebep olduğunu söyleyen metin oktay, daha sonra, şöyle konuştu: «fenerbahçe büyük bir takım. ve böylesine büyük bir takımda özer gibi bir futbolcuya nasıl yer veriliyor anlamıyorum. kısacası özer o takıma yakışmıyor. az daha beni meniküs yapacaktı.»
galatasaray'ın en iyi oyuncusu kaptan turgay, sevinçten gözleri yaşlı, «futbole yeniden başladım, sevinçliyim» şeklinde konuşuyordu. turgay'a millî takıma artık giresin dediklerinde, «onu idareciler bilir» diyerek cevap verdi.
fenerbahçe soyunma odasında ise, özer etrafına dert yanıyordu, «herkes metin'i, efendi ve yumuşak bir futbolcu zanneder, ne gezer, şu sıratımın haline bakın. onu bana değil, futbol oynayan herkese sorun. iki kaşım yarıldı. metin yaptı. âdeta suratım şekil değiştirdi bu birkaç yıl içinde...»
antrenör selâhattin torkal da «iki sene arka arkaya alınan şampiyonluk bu takımı yordu. ne yapsak yürümüyor» derken, teknik yönetici muhittin bulgurlu susmayı tercih ediyordu.
turgay, 11 aylık bir ayrılıktan sonra tekrar sahaya döndün... hem de, kötü hava şartlarına rağmen gemisini başarıya ulaştırmayı bilen bir kaptan olarak
senin için «artık spor hayatı öldü» demişlerdi. «kendisine bakmıyor, hayatı muntazam değil, «sefahete düştü, oynayamaz» demişlerdi. «bir formül bulalım, elli defa milli oluversin. ona da bir altın madalya verelim» demişlerdi. evet koca turgay, sana altın madalya lütfedilecekti. bunca yıl başarı ile koruduğun milli takım kalesini, kolundaki demir çubukla bir milli müsabakada hatır için dolduracaktın. eğer dedikleri gibi olsaydı, bir tarih kadar zengin olan spor mâzin maalesef gölgelenecekti. ama sen, azmin ve iradenle sana acıyanlara, sana lütufta bulunmak isteyenlere güzel bir cevap verdin. keşke her profesyonel futbolcu senin kadar bu işi hissetse, bu mesleği ciddiye alsa ve izzetinefsini korumasını bilebilse...
90 dakika koşmayan, aldığı parayı haketmeyen, ay-yıdlızlı formayı taşımanın şerefini düşünmeyen pek çok sporcuya güzel bir örnek verdin. iyi başladığın maçta, bir falso yapacaksın diye yüreğimiz ağzımıza geldi. zaman zaman... ne gezer, sen eski günlerin turgay’ı idin. en büyük arzumuz, bu başarını devam ettirmen ve 50. milli maçında boynuna takılacak altın madalyayı dünkü gibi başarılı bir oyunla haketmendir.
galatasaray'ın şampiyonlukta söz sahibi olduğunu... fenerbahçe'nin ise böyle bir lig şampiyonluğunda yeri olmadığını..
galatasaray, o kötü sahanın üzerinde olmayacak şeyler yaratıp, futbol oynarken, fenerbahçe dolaştı durdu. hattâ galatasaray onbir adamıyla, 56 yıllık dostuna ders verdi ders... «futbol senin oynadığın değil, benim oynadığımdır» dercesine! fenerbahçe kötü takım olduğu kadar, kötü seyirciydi de. başını kaldırmaya dahi lüzum görmedi ezeli rakibinin altında ezilirken. dikkat etseydi, futbolun bu kadar kötü şartlarla dolu bir sahada nasıl oynandığını, böyle bir oyunda nasıl başarıya ulaşıldığını görecekti.. idarecileri de aynı hataya düştüler ve içlerinden biri çıkıp da «bu sahada 20 pasla gole gidilmez, pıtı pıtı futbol bugünün işi değildir» diyemediler.
galatasaray’ı futbol sezonunun en iyi, en başarılı, en erkekçe futbolunu ortaya koyduğu için fenerbahçe'liler dahi alkışlamalıdır. futbol sarı - kırmızılı tarafın oynadığıydı. sarı-lacivertliler ise ıslak sahaya kendi perişanlıklarından bir tablo, kötü bir karikatür çizdiler.
galatasaray galibiyete gündüz kılıç'ın «kafasıyla» el koydu. onbir adam da tek bir silâh gibi rakibini iki kurşunla yere düşürdüler.
fenerbahçe'nin artık bu şampiyonlukta yeri yok! şimdi teknik adamları ve futbolculaarıyla br araya gelip bir ağızdan bağırabilirler: «bizim işimiz buraya kadar. yapamadık, edemedik. fenerbahçe sağ olsun!»
böyle bir maçtan sonra antrenör olarak konuşmakta kendimde fazla hak görmüyorum. çünkü ben galatasaray futbolcularına iyi futbol oynamak için ne yapmaları gerektiğine dair aklımın erdiği kadar bâzı yollar göstermeğe, bilgiler vermeğe çalışmıştım. ama onlar dişlerini tırnaklarına takarak bütün oyun boyunca varlarını yoklarını sahaya koyarak didinip benim vermek istediklerimden daha çok üstününü verdiklerinden artık bana susmak düşer.
pek haklı olarak şimdi gurur ve vicdan rahatlığı ile onlar konuşmalıdırlar. hepsi ama hepsi, rahat rahat «istedik, çalıştık ve yendik« diyebilirler.
yendikleri takım da kanaatımca geçen haftalara nazaran çok daha hırslı, arzulu, derlenmiş - toplanmış ve âdeta bir ölüm - dirim harbi yapan fenerbahçe idi. bunun için de büsbütün gururlanmak haklarıdır.
dün galatasaray, taraftarlarına güzel bir galibiyet hediye ederken türk futboluna da yeni bir turgay kazandırdı. turgay‘ın bu yeniden doğrusu azimle, çalışmakla, kendine iyi bakmakla, sabırla sporcuların ne kadar iyiye gidebileceklerini anlatmak bakımından bütün türk futbolcularına güzel bir misâldir.
bir futbolsever olarak hepinize teşekkürler ederim. galatasaraylı futbolcular! ama hemen de hatırlatayım ki, yarın yepyeni bir gündür...
iki testi tokuşunca biri kırılır elbette... ama dün karşı karşıya gelen, göğüs göğüse tokuşan, iki testi değildi. biri, koca bir kaya parçası, öteki ise şurası burası çatlak bir toprak yığınıydı. tabii kaya, toprak yığınını tuz buz ediverecekti.
futbol oynanamaz bir sahada futbol oynayan kazandı maçı... sağlam bir müdafaa önünde fırsatçı bir forvet, galatasaray’a bu önemli ve anlamlı galibiyeti sağladı. fenerbahçe mi? kısaltılmış adıyla gerçekten bir «fener» den farksızdı. bütün stadı aydınlatan bilmem kaç bin voltluk bir ampul karşısında titrek titrek yanmağa çalışan ve ancak dibini aydınlatıveren bir «fener»... o gözleri kamaştıran ışığın yanında farkedilmedi bile...
sürpriz, anormal sonuç, beklenmez skor değildi 2-0... belki da daha farklı bir yenilgi mümkündü fenerbahçe için. ve bilir misiniz, fenerbahçe'yi böylesine dağıtanların başında, «eskimiş» sandıkları kendi eski kaptanları naci vardı. sonra «kalelerin kralı» olduğunu tekrar ispat eden turgay... daha sonra da mustafa’yı, ahmed’i, turan’ı, ayhan'ı, hattâ sakat sakat direkleri titreten metin'i ile bütün galatasaray takımı... sarı-kırmızıya gönül verenlerin gönülden sevineceği ve övüneceği bir galibiyetti kısaca...
dünkü galatasaray - fenerbahçe maçının belki de en tarafsız seyircilerinden biriydim. fenerbahçeyi daha baştan itibaren dağınık ve yorgun, galatasarayı ise oyunda zengin, enerjide zengin, taktikte zengin gördüm. galatasaray bu dev maçın hakikaten dev takımıydı. fenerbahçe ise devler ülkesindeki güliver'den farksızdı. böylece dev olan galatasaray gülliver’i yutuverdi. hem de iştahla ve zevkle...
bir beşiktaşlı olarak dünkü maçı, şampiyonluğun bir ortağını iyice meydana çıkarmış olarak görüyorum. galatasaray, fenerbahçe'yi yenen azmi ve oyunu ile, besiktaşın iddiasına ortak olacak kudrettedir ve hepsinin dışında, ben eski bir futbolcu olarak, bu sahalara çok etmeği geçmiş bir turgay'ın türk futbolu hesabına tekrar kazanılmasının memnuniyeti içindeyim.
fenerbahçe dünkü maçta gerek takım teşkili, gerekse oyun tarzı ile hatâlı idi.
taktik icabı özer, metin'i tutmakla görevlendirilirken, ayhan’ın galatasaray takımında kaçırılan oyuncu olarak kullanıldığı unutulmuş ve ona karşı tedbir alınmamıştır.
orta sahada oynayan iki oyuncunun bu mevkiin elemanları olmadıkları gözden kaçmadı. hüseyin mütemadiyen topla oyalanırken, şerefin cansız ve durgun oyunu galatasaray hücümlarının inkişafına ve orta sahaya hâkim olmalarına sebep teşkil etti. bu iki eleman forvete yardımcı olmadıkları gibi, müdafaaya da faydaları dokunmadı.
sahaya yayılarak ve hatlar arasında irtibat kurarak oynayan sarı - kırmızılılar kapanmasını bildikleri gibi, kontrataktan da batarı ile tatbik ettiler ve bunun neticesi ayhan'ın affetmediği iki hatâyı değerlendirmesi ile maçı kazandılar.