son zamanlarda bir sürü kişiler belirdi. teknik damgalı, idareci damgalı kişiler. ağızlarına ne gelirse bilmeden, düşünmeden konuşuyorlar, konuşuyorlar.
bir maçta şampiyonluklarını ilân ediveriyorlar. maçlardan evvel rakiplerini sportmenliğe yakışmıyacak şekilde ufalayı veriyorlar.
bir de başka kişiler var. idareciliğin şatafatına doyamamış kişiler. onlar da güya gönül verdikleri kulüplerinin maçlarında işler fena gitsin diye dualar edip, gitti mi de solucanlaşıyorlar. zaten sarsıntı halinde olan futbolümüzde işin yoksa bir de bu karıştırıcı, yıkıcı, kışkırtıcı kişilerle uğraş. her neyse şu kadarcık olsun içimi boşalttıktan sonra gelelim biz maçımıza.
galatasaray dün sahada evvelden düşündüklerinin en fazla yüzde 60 ını yaparak maçı kurtardı. müdafaa iyi kapandı. forvet bilerek açtığı yollardan gollere gitti. fakat ancak birini değerlendirdi. şayet henüz sakatlığı yeni geçen metin'in kondisyonu daha iyi olsaydı galatasaray pekâlâ farklı bir galibiyet alabilirdi.
besiktaşa gelince, iyi bir taktikle değil, daha çok gençlikle, sür’atle gole gitmeye çalıştı. çok fazla adamla gideyim derken de defansı sık sık açıklar verdi. hemen şunu söyleyeyim ki daha yığınla maç var önümüzde. biz de o fırsatçı kişilere benzemiyelim. her maçın başka havası, başka şans akımı, başka gidişatı vardır. beşiktaş ve galatasaray daha ne maçlarda kazanacaklar, berabere kalacaklar veya yenileceklerdir. lig maratonu bu... asıl en sonunda gülen en tatlı ve en hakiki gülen olacaktır. hepimiz. bütün kulüpler şimdiden aşın sevinçlere, aşın kederlere kapılmadan çalışmalı, sabretmeli, beklemeliyiz.