fenerbahçenin 1.lig tarihi boyunca üstüste 0-0 bitirdiği maç sayısı 3 olup 3 kere bu olay gerçekleşmiştir.karşıyaka maçı ilk kez gerçekleşen bu serinin başlangıç maçı olmuştur.fenerbahçenin üstüste 0-0 berabere kaldığı maçlar;
1963-64 sezonunda 24.11.1963 karşıyaka 0 - 0 fenerbahçe 01.12.1963 fenerbahçe 0 - 0 galatasaray 21.12.1963 fenerbahçe 0 - 0 izmirspor
1973-74 sezonunda 03.11.1973 vefa 0 - 0 fenerbahçe 11.11.1973 kayserispor 0 - 0 fenerbahçe 25.11.1973 fenerbahçe 0 - 0 mersin idmanyurdu
1980-81 sezonunda 01.03.1981 trabzonspor 0 - 0 fenerbahçe 08.03.1981 fenerbahçe 0 - 0 kocaelispor 15.03.1981 altay 0 - 0 fenerbahçe
fenerbahçenin şuana kadar 1.ligde en uzun süre ile 0-0 berabere kalmadığı yani her maçında en az bir golün olduğu(kimin attığı önemli değil,önemli olan maç 0-0 bitmemiş) en uzun seri http://www.macanilari.com...etir.php?fid=200220033304
hakemler: kokoly richard (*), muzaffer sarvan (***), kemal yavman (***)
g. saray: turgay (****) - candemir (***), doğan (***) - kadri (***), talât (***), ahmet (***) - ibrahim (**), mustafa (**), bahri (*), metin (**), uğur (**)
f. bahçe: hâzım (****) - atillâ (***), ismail (***) - şeref (***), özer (**), ali ihsan (**) - ogün (**), nedim (***), şenol (*), selim (**), aydın (**)
14.15'de m.paşa'da karşılaşacak olan iki takım da birbirlerini favori gösteriyor
fenerbahçe'de nedim ve ogün oynuyorlar
milli ligin ikinci dev maçı bugün aaat 14.15 de mithatpaşa stadında fenerbahçe ile galatasaray arasında oynanacaktır.
iki ezeli rakibi 184. defa karşı karşıya getirecek olan bu maça taraflar şu kadrolarıyla çıkacaklardır:
fenerbahçe : hâzım - atilla, b. ismail - şeref, özer, ali ihsan - ogün, nedim, şenol, selim, aydın.
galatasaray : turgay - candemir, doğan - kadri, talât, b. ahmet -benan, mustafa, bahri, metin, uğur. karşılaşmayı avusturya federasyonuna mensup bir hakem idare edecek, yardımcılıklarını türk hakemleri yapacaktır.
milli lig liderliğinde büyük bir rol oynayacak olan bu müsabıka iki ezeli takibi olduğu kadar, beşiktaş'ı da alakadar etmektedir. zira, kayıp puan esasına göre siyah - beyazlılar fenerbahçe'den 3. galatataray'dan 4 puan önde bulunmaktadırlar.
fenerbahçe ile galatasaray arasındaki puan durumu ise şöyledir:
her iki takım için de hayati bir önem taşıyan bu maç hakkında f. bahçe tennik direktörü fikret arıcan şunları söylemiştir: «bugünkü maçı daha ziyade asabına hakim olan takım kazanacaktır. favoriyi, daha önceden tâyin etmek imkansızdır. iki takımın da kendilerine yakışır bir şekilde oynamalarını temenni ederim. tahminimce maç ortadadır.»
galatasaray teknik direktörü gündüz kılıç ise «iki taraf da bu sefer birbirini favori olarak gösterme yarışına girişti, fakat eminim ki sahada favori olmak için didineceklerdir. temennim bunu hak edenin kazanmasıdır» demiştir.
fenerbahçe, formasıyla galatasaray'a karşı ilk maçını oynanacağım. iki ezeli rakibin mücadelesi herhalde çetin olacak. ben bu dev maçta takımıma gol kazandırmak için çok çalışacağım. inşallah maçı kazanacağız...
bu maça moral bakımından iyi bir şekilde hazırlandık. arkadaşlarımın canlarını dişlerine takarak mücadele edeceklerine son derece inanıyorum. iki tarafa da bol şanslar dilerken, vefakâr taraftarlarımıza de en derin sevgiler.
metin oktay: "f.bahçe'ye karşı her zaman heyecanlıyım"
büyük maçlardan evvel konuşmak, hele neticeyi tayin eden büyük laflar etmek... sonra da bu tahminler yanlış çıkınca üzülmek... işte bu »sebeple hiç konuşmamayı tercih ediyorum.
bugünkü maç her şeyden evvel mücadeleli olacaktır. fenerbahçe ile maçımız olduğu vakit her zaman heyecanlanırım. inşallah bu günkü mücadeleden takımım galip çıkar. fenerbahçeli kardeşlerime de muvaffakiyetler dilerim.
galatasaray, fenerbahçe'nin 0-0 berabere kaldıkları dünkü dev maçta gol de, futbol de yoktu
mithatpaşa stadında seyirci rekoru: 41.792
kötü bir idare gösteren avusturyalı hakem, f. bahçe lehine penaltı vermedi
kahraman bapçum
kötü futbol... kötü seyirci... kötü hakem... eğer yıllardanberl çok defa kötü lıâlini görmemiş olsak buna bir de kötü sahayı eklerdik...
neydi yânı her iki tarafın gol atıcı elemanlarının itişip kakışması? futbol mu? neydi yâni, daha maç baş lamadan küfre başlayıp, her fırsatta yeni küfürler savuran, fırsatı bulunca şişeleri de fıstık atar gibi insanların üzerine sallayan adamların yaptığı? takımlarını teşçi mi?
ve neydi yine herr kokoly'nin yaptığı iş... haa! bakın burada iş karışıyor. bir defa merak edilir bu herr kokoly'nin g. saray veya fenerbahçe hakkında ne bildiği. bu iki taraftan birinin aleyhine davransa ne kazanır veya kaybeder, bu da merak edilir doğrusu... bir tarafı tutarsa neden tutar? bunlar bilinmez bizce. ama bilinen bir şey var ki, dün itili ufaklı birçok hatalar hep f. bahçe, aleyhine tezahür etti.
başlarken
sinirliydi herkes... her g. saray - f. bahçe maçı gibi sinirliydi hava... biraz da favullü başladık. ama ilk dakikalardaki futbol, maçın gidişi için ümit veriyordu. belki de bir kördöğüşü değil. iyi br futbol maçı seyredecektik.
başlama vuruşunda topu kapan galatasaraylılar daha dakika dolmadan hâzım'ın kalesine iniverdiler. iki dakika sonra g. saray kalesi önünde aynı pozisyon içinde birbiri üstüne üç şut denemesi yaptı f. bahçeliler: şenol, selim, aydın... üçü de turgay'a kadar gitmedi. 7nci dakikada metinin attığı frikikte top mustafanın önüne düştü. ceza sahası dışından mustafa'nın şutu avuta gitti. iki dakika sonra metin'in söke söke getirdiği topla uğur avut çizgisine kadar sokulup çekti şütünü. hazım'ın eline çarpıp direğe giden ve sonra tekrar gelip hazım'ın kucağına düşen top orada kaldı. 15nci dakikada nedim solda korner köşesine yakın bir yerde topa hakim oldu, akrobatik bir hareketle ortaya aşırdı. ogün daldı. göğsü ile indirdi ve çaktı... kaleye çok yakındı. ve turgay çelik bir yay gibi kıvrılarak yumruğunu vurdu. bu yumruk belki de maçın kaderine değiştiriyordu...
duraklayış
işte bu pozisyondan sonra futbol bitti... maçtan sonra hakemin arkadaşımıza söyleyeceği gibi «22 kızgın adam» kaldı sahada. bu adamların en kızgını nedim olacaktı tabii. çünkü g. saray defansı her an nedim'i özel bir dikkatle kolluyordu. nedim üzerinde ince ince çalıştılar. ektiler. biçtiler. kestiler. yediler... bu arada hem iyi marke edilmenin verdiği hırsla, hem de yediği darbelerin verdiği asabiyetle esasen çok defa faullu çalışan bir futbolcu olan nedim üstüste cezalar alıyor, yıkılıp kalkıyor. ihtar alıyordu.
32 nci dakikada kale ağzındaki bir karambolde ibrahim'in çektiği sert şutu hâzım inanılmaz bir çabuklukla fırlayıp bloke etti. bu defa da hâzım maçın kaderini değiştiriyordu.
ama asıl kaderle oynayan kişinin turgay veya hazım değil, herr kokoly olduğu an uzak değildi.. devrenin bitmesine dört dakika kala f. bahçeliler sol tarafta korner noktasına yakın bir çift vuruş kazandılar. ortayı aşan top yerden kaleye doğru giderken turgay ve ahmet birlikte top üzerine yattılar. turgay topu kaybediyor ve ahmet çaktığı nefis bir kroşe ile topu uzaklaştırıyordu. f. bahçeliler «penaltı» diye çırpınıyor ve hakem «devam» işareti veriyordu.
ve çöküş
ikinci devreye başlarken oyun tamamen «çökmüştü» şöhretler sahada iyiden iyiye kayboluyor, iyi oynadığı zaman anlamayana bile zevkler vermesi mümkün olan futbol oyununun en kötü örneklerinden birini seyrediyorduk. ortada bir kördöğüşü vardı. ve bu kördöğüşünde daha canlı, daha hareketli, daha cesur, daha kuvvetli ve daha istekli olan sarı - kırmızılıların kazanması işten bile değildi.
maç kötüydü... seyircinin davranışı kötüydü.. hakemin idaresi kötüydü... maç sonunda aldığı tek puana şükretmesi gereken taraf ise -verilmeyen penaltıya rağmen - fenerbahçe idi...
teknik direktör arıcan, «gol tehlikesi yaratacak pozisyona girdik fakat şut çekemedik» dedi maçın hakemi ise futbolcuların top yerine birbirlerinin üstüne gittiğini söyledi
90 dakikalık ananevi mücadeleden sonra f. bahçe'nin buğulu soyunma odasında tek şikayetçi adam sapiç nedim oldu. nedim yara izlerini göstererek «hakem bile bana acıdı» diyordu.
antrenör kokotoviç ise futbolcularla birlikte duşa doğru giderken «ah hakem» diyerek sızlanıyordu. yugoslav antrenör f. bahçe'nin bu kadar faullü oynamadığını belirterek «ben böyle hakeme hiç rastlamadım. kararlarının yüzde 70'i aleyhimize oldu. sanki her iki tarafı da denkleştirmek ister gibiydi.» şeklinde konuştu.
teknik direktör fikret arıcan ise her zamanki soğukkanlı haliyle basın mensuplarını karşıladı ve «bu maçın şu netice ile biteceği belliydi. her iki taraf de sinirli ve heycanlı idi. gol tehlikesi yaratacak pozisyonlara girdiğimiz halde şut çekemedik» dedi.
takım kaptanı şeref ise burnuna yediği tekmeden zorla konuşuyordu. kaptan sadece forvet hattının fırsatları pek değerlendiremediğini belirtti.
bu arada ortadan çıkan tiz bir ses «galatasaraylılara doping yapılmış» şeklinde korkunç bir iddiada bulunuyordu.
hakem «zor maçtı» dedi
f. bahçe - g. saray mücadelesinin yabancı tek yıldızı avuıturyalı orta hakem richard kokoly maçtan sonra alnındaki teri silerek soyunma odasına giderken «kolay değil bu. sahada 22 kızgın adamı idare etmek o kadar zor oldu ki» diyordu.
evet. herr kokoly bu kadar sinirli ve heyecanlı bir maç idare etmenin çok güç olduğunu itiraf ediyordu. ve avusturyalı hakem dünkü oyunu hiç, ama hiç beğenmemişti. «futbolcular top yerine sanki rakipleri üstüne gidiyorlardı» şeklinde konuşuyordu. fakat bu dev çekişmenin tek kahramanı olan kokoly'nin neticeden tek memnunluk duyan adam olduğu sanki yüzünden okunuyordu.
dünkü maçın havasına göre, neticenin başka türlü bitmesi, zaten mümkün olmayacağı gibi kaliteli bir oyun belemek de yersizdi.
senelerin verdiği tecrübeye göre. iki taraf da kendini ayarlayamadı ve soğukkanlı pynayanın maçı kazanacağı kimsenin aklına gelmedi. çelik gibi gerilmiş asapların tesiri ile seyrettiğimiz oyun, el ve ayak mücadelesinden ileri gidemedi. halbuki avak kadar kafanın da çalışması ön pkanda gelirdi. iki tarafın da adam adam kuvvetli markajı yanında forvetlerin gol atma imkânları elbette olamazdı. nitekim koca oyunda gollük denebilecek iki pozisyon oldu ve birinde hâzım kuvvetli golü çeldi, diğerinde ise ogün kale ağzında topu kafa ile dışarıya attı.
galatasaray forvetinin, ileri sürdüğü metin ve bahri vasıtasıyla gole gitme teşebbüsüne karşılık fenerbahçe daha ziyade ortadan oynamakta ısrar etti. hakem hüsnüniyet sahibi olmakla beraber bu maçın havasına uygun bir idare tam göstermedi. dünkü maçta heyecan içinde iki taraf da birbiriyle mücadele edip kazanmaya uğraşırken, asıl kazanan taraf, tribünlerden maçı seyreden beşiktaş oldu.
* galatasaray zürich'i, fenerbahçe linfield'i düşünmekten birbirlerini öylesine unutmuşlardı ki... hatırlamaları için, 10 dakika geçmesi icap etti. seyredilir oyun da bu 10 dakikaya sıkıştı, kaldı işte...
* sahada uçuşan tekmelere bakıp da tribünde sinirlenenler, aslında haksızdı. çünkü ezeli rakiplerin dünkü maçı, ebedi dostluğun cenk bir tablosuydu: iki takım da. rakibi üzülmesin diye, gol atmamak için çırpındı durdu.
* stad büfecileri «sahaya bir şey atmayın; ekmeğimizle oynuyorsunuz» diye bir yazı asmışlardı saha kenarına... tribündekileri bilmem ama, sahadakilerden bazısının, başkasının ağzındaki ekmekle değil kendi ayağındaki topla bile oynayacak hali yoktu dün.
* federasyonun ne kadar zeki olduğu da dün anlaşıldı. «siz misiniz yabancı hakem isteyen?» demiş ve öyle bir hakem getirmişti ki... adam, yalnız pasaportuna göre değil, bazı futbol kaideleri karşısında da gerçekten «yabancı» idi.
* bir oyuncu topu elle çıkardı da,penaltı vermedi, diye kızdılar hakeme... halbuki penaltıyı vermemiş değil, görmemişti. çünkü arkası dönük, bir futbolcuya bir şeyler anlatmakla meşguldü o anda.. «beni apar topar buraya niçin çıkardılar? anlıyamadım. ben mâsum bir turistim...» filân mı diyordu yoksa?..
* her şey bir yana. dün iki takımdan biri galip gelseydi, hakikaten yazık olurdu. ikisi de hak etmemişti kazanmayı... zâten öyle oldu: galatasaray'la., fenerbahçe oynadı... ve beşiktaş kazandı.
* maçın tek memnunluk yaratan özelliği, kavgasız, döğüşsüz bitişiydi. az önce kapışan oyuncular rakipleriyle sarıldılar. öpüştüler... galiba maçın en güzel tarafı da. 91 inci dakikadan sonraki bu kısmıydı.
neticesi teknik değerini bu kadar güzel ifade eden bir başka futbol maçına kolay kolay rastlanamaz... galatasaray: 0 - fenerbahçe: 0 değeri sıfır olan bu maçın umumi gorünütü şu:
rakibini yenmek azmiyle bilenmiş kırbaçlanmış yirmi iki futbolcu. hepsi bütün güçleriyle mücadele ediyorlar.
fakat bu azim. galatasaraylıların de, fenerbahçelilerin de. yalnız adalelerini bilemiş. hepsinin şuurları pas içinde.
futbolun kollektlf bir oyun olduğunu sanki tamamen unutmuşlar, ayağına topu alan başlıyor koşturmağa, uğraşıyor çalım atmağa, karşı taraf da buna mâni olmak cabası içinde didinip duruyor... ve, bol faullü, bol düdüklü bir çekişme seyrediyoruz. beş dakika onbeş dakika, kırkbeş dakika, doksan dakika hep bu...
her iki tarafın birbirine tatbik ettiği çok sıkı markajdan, ancak, ayakta top tutmamakla, çabuk deplasmanlar ve topları, deplase olan adamlara geçirmekle kurtulunabileceğini, galatasaray ve fenerbahçe takımlarında yer almak seviyesine gelmiş futbolcular bilmelidirler.
bilmezlerse, oynadıkları oyun, futboldan ziyade, iki acemi ağır sıklet pehlivanın itişmesine benzer ve kendilerini seyre gelen kırkbin kişi de «dev maç» bu mu idi diye hayıflanır durur.
galatasaray teknik direktörü gündüz kılıç, federasyonun zürich revanşı için sarı - kırmızılı takımı bir müddet dinlendirmesini temenni etti
galatasaraylı futbolcuların hilâfsız her taraflarından yorgun oldukları belli oluyordu.
bu yorgunluk, tam yedi günde dört maç oynamak mecburiyetinde kalmaktan ileri geliyordu.
futbolcular, idareciler kendi ifâdelerine göre kazanılacak bir maçta boşa boşuna bir puan verdiklerini söylüyorlardı. teknik direktör kılıç basın mensuplarına şu beyanatı verdi: «yedi günde dördüncü maçımızı da kaybetmemiş bulunuyoruz. üç maçımızı kazandık. dördüncüyü de pekala kazanabilirdik. futbolcularının beşiktaş maçına çıkarıldıkları gibi yine bu maça da yorgun argın çıkarılmak istenmiştir. fakat iliklerine işleyen galatasaraylılık ruhu ile rakiplerinden daha iyi mücadele ederek bir galibiyeti talihsizce kaçırdılar. hakem iki tarafı da tanımıyordu ve iyi niyetle bir maç idare etti ve sertleşmeye yüz gösteren oyunu yumuşatmak için öaçı biraz sık sık durdurması normaldi. inşallah futbol federasyonumuz artık insan kuvvetini aşan maçlar oynamak mecburiyetinde kalan galatasaray'ı, büyün türkiye'nin maçı olan zürich maçında dinlendirmek için anlayış gösterir ve göstereceğine de inanıyorum. çünkü geçen sefer verdiği kararla bu iyi niyetini ispat etmişti.»
metin, bir gol atamadığı için üzgün olduğunu, turgay ise galibiyeti kaçırdıklarını söylemiştir.
yirmi iki kızgın adam... bir piyes yazarı dünkü maçı seyretmiş olsaydı bu başlıkla sahne hayatımıza iyi bir eser kazandırırdı. her bir şahsı ayrı ayrı görüş zaviyelerinden ele alır, doksan dakikada geçirdiği iç fırtınalarını hassas bir sezişle ortaya döker, faullerde, frikiklerde kaleye atılan ani şutlarda pek çoğumuz için karanlık olan neler, düşündüklerini, neler hissettiklerini ve yapmak isteyip neleri yapamadıklarını bizlere anlatırdı.
yirmiiki adam kızgındı. ve bu kızgınlığın üzerine avusturyalı hakem de sık sık oyunu keserek soğuk su döküyordu.
yalnız yirmiiki adam mı kızgındı? ya tribünler? belki de, belki değil, muhakkak en azından yirmiiki bin seyirci de kızgınlığını aleyhte tezahürat yaparak dışarıya döküyordu. atılan şişeler ve küfürler
herhalde bir memnuniyetin tezahürü olmasa gerek... fenerbahçeli kızgındı... hakem bir trafik polisi gibi her an düdük çalıyor ve hemen her hareketi sarı - lacivertli takım aleyhine veriyordu... üstelik bir de ahmet'in yaptığı bariz penaltıya gözlerini yummuştu. ya galatasaraylı taraftarlar? onlar üzgündüler... zira sevdikleri sarı - kırmızılı renklerin takımı hakikaten galibiyeti hak eden bir oyun çıkarmıştı. o haftalardır her bir hattı ayrı ayrı dökülen galatasaray dün ezeli rakibinin karşısında toparlanmış, adeta granitleşmiş, sert bir heykel hâline gelmişti
işte ezeli rekabet buydu. fakat maalesef demek icapedecek, bu ezeli rekabetin yarattığı sinirli hava yüzünden son yıllarda kaliteli bir futbol maçı seyredemez olduk. dünkü maç da bunlardan biriydi ve hafızalarda en ufak bir iz dahi bırakmadan sona erdi...
dünkü maçın doksan dakikası içinde hakiki futbol oynana vakiti hesaplarsak, en fazla tyirmibeş dakika ya tutar, ya tutmaz... gerisi taca, havaya giden savruk toplar. iki ayaktan fazla dolaşmayan paslaşmalar. ötesi de kaba bir mücadele...
fakat düşünürseniz futbolla dolu galatasaray - fenerbahçe maçları da zaten sayılacak kadar azdır. hepsi de kalb durdurucu heyecanla dopdolu oldukları halde...
kısacası bu maçarı taraftarları daha çok, sadece neticeyi gözleyerek seyrederler. dün bütün faktörler iyi oynamak ve kazanmak için fenerbahçe'ye daha yakındılar. fenerbahçe mevsim başında çok iyi ve pahalı isimler toplamıştı... ve bu isimli takım lig maçlarında henüz tam beklenileni vermemişti... geçen senenin çift şampiyonu karşısında bu takım pekala kendini ispat etmek fırsatını elde edebilirdi. sonra, galatasaray yorgun. fenerbahçe ise dinçti. ben bütün bunları maçtan evvel hesaplıyarak, fenerbahçe'yi samimiyetle favori göstermiştim. bazıları bunu bir maç öncesi taktiği kuırnazlığı sanmışlarsa o, başka...
gelgelelim, maçta her iki takım çok ince düşünülmezse tamamıyla beraberlikten fazlasını haketmeden oynadılar. ince düşülmezse, deyişim, galatasaray'ın bu eşitliği bozacak hakimiyeti zaman zaman rakibini dağıtacak hale getirişini söylemeğe pek lüzumlu görmeyişimdendir. zira bunun arkası «ya fenerbahçe'nin kaçırdığı fırsatlar?» «ya, galatasaray'ın kaçırdıkları?» faslına girer ki, yukarıda bahsettiğimiz keçi boynuzu tatlı futbol içinde bunların hesabını yapmak da yersizdir.
hakemler maçı iyi götürdüler. ve hiçbir zaman futbolcuların sertleşmelerine müsaade etmediler. bu damaçın sonuna kadar fevkalede müsamahakar olup, sonunda ise oyuncu atmalar ile şöhret yapmış hakemlerimize ders olmalıdır. maçın bitiminde galatasaray'lı ve fenerbahçe'li futbolcular bu oyunda birbirlerinden kat'iyen üstün olmadıklarını kabul edercesine sahayı elele, kolkola terk ettiler.
galatasaray: turgay şeren, candemir berkman, doğan sel, talat özkarslı, bahri altıntabak, mustafa yürür, ahmet berman, kadri aytaç, ibrahim ünal, metin oktay, uğur köken
teknik direktör: gündüz kılıç
fenerbahçe: hazım cantez, atilla altaş, ismail kurt, şeref has, ali ihsan okçuoğlu, selim soydan, aydın yelken, şenol birol, özer kanra, ogün altıparmak, nedim doğan