cenubi amerika memleketlerine taş çıkartan bir maç seyrettik dün gece mithatpaşa'da.
taraftarlar tribünlere yürüdü. gazoz şişeleri havada uçtu... şenol'un çene kemiği kırıldı 1050 polis görevlisi galatasaray tribünlerini boşalttı. bir onun kadar eli slahlı asker sahayı sardı... ve hakem 40 yılın kaptanı turgay'ı, sebepsiz anlayamadığımız bir şekilde oyundan attı... ve kendisi de minder yağmuru içerisinde soyunma odasına girdi.
bir atom alimi «radyoaktivitenin, insanların sinir sistmini bozduğunu» söylüyor. türkiye de atom sahasının içersinde bulunduğuna göre son yıllarda sporumuzda ve onun dışında halkımızın gösterdiği «sinirlilik» hali herhalde bu sebepten olsa gerek.
büyük romancı erich maria remarque, dün geceki beşiktaş - galatasaray maçını seyretmiş olsaydı, öyle tahmin ederiz ki, ana * baba günleri isimli romanına bir yenisini daha eklemek imkânını bulurdu.
maç olarak teknik zaviyeden söylenecek hiç bir şey yok. şuursuz, anormal bir mücadele futbolcuların tribünlerdeki elektrikli havaya zaman zaman kendilerini kaptırmaları, hakemin kötü idaresi, işte bu kadar...
koca bir mevsimde millî ligin en kalitesiz takımlarını tam görebileceğin, futboldan zevk alabileceğin bir maç gelip çatsın, onda da elin ayağın buz kesilecek şekilde «ha şimdi nâhoş bir hadise kopacak, ha şiödi bir arbede olacak» diye heyecan içersinde çırpın. futbol bu mu, spor heyecanı bu mu ve spor terbiyesi bu mu? bu suallere hep birlikte hayır diyoruz ama, aynı hataları da defalarca tekrar ediyoruz.