sarı - lacivertlilerin eksik kadrosu ilk devrede yüksel ve mustafa, ikinci devrede de lefter ve yine yüksel'in attığı gollerle galip geldi
kahraman bapçum
ne olurdu sanki... lefter bütün bir maç boyunca yaptığı 4 harikulade güzel hareketlerden sonra ille de topu kendisi götürmek için inat etmese ve daima atak yapan arkadaşlarına aşırtma paslar gönderse ne olurdu sanki... lefter bu işi yapamaz mıydı? dünkü kadar arzulu, hareketli, canlı ve usta bir lefter mi yapamayacakta bu pasörlüğü?
elbette yapardı, yapardı ama, bu hızla gününde bir tek gol atamamış olmanın hırsı içindeydi galiba... biraz da gol şansından mahrumdu ya... nice pozisyonlarda aldığı topları en iyi şekilde kıymetlendiriyor, giriyor, giriyor, götürüyor, fakat en güzel yerlere deplâse olmuş arkadaşlarına «son hareketi yaptıracak» pası vermemekte inat ediyordu. nihayet 86 ncı dakikada o lefter golü attı da...
evet, lefter 86 ncı dakikada fenerbahçenin üçüncü golünü atarken muhakkak ki sinirlerini de rahatlatıyordu. ondan sonraki dört dakika içinde sağa sola yuvarladığı paslar tek kelime ile «muhteşem» di. nihayet maçın bitmesine bir dakika kala gene lefter'in hazırladığı bir pozisyonda atılan dördüncü gol «futbol sanatinin hakikaten şaheseri» oldu. gürcan'ın gerilerden yuvarladığı bir pası alan lefter sola kayarak kaçtı ve tam çizgi üzerinden, topun dibine dokunuvererek ortaya aşırdı. tamamen lefter'in bulunduğu kanada yatmış bulunan müdafaayı aşan top ters taraftan dışarı çıkıyordu. işte o anda yüksel -bütün maç boyunca sahanın en iyisi olan fırtına adam- nereden kopup geldiğini hiç göstermeden şimşek gibi daldı ve sıçrayarak meşin yuvarlağı tamamen kontrolü altına alıp ayağının içi ile ağları aşağıdan yukarı doğru havalandırdı. bir dakika sonra maç bitiyor ve fenerbahçe ikinci devresinde hareketsizlikten ve heyecansızlıktan taraftarlarını uyuttuğu maçtan dört gollük bir galibiyetle ayrılıyordu.
f. bahçe iyi başlamıştı
doğrusu daha maçın başında fenerbahçelin farklı bîr galibiyet almasının mümkün olduğunu düşündürecek sebepler vardı. her iki takım da son haftalara nazaran oldukça değişen bir kadro ile sahaya çıkmış olmalarına rağmen bunlardan yalnız fenerbahçede hiç tutukluk görülmüyordu. beykozlular orta sahayı hemen tamamen sarı-lâcivertli takıma bırakmışlardı. usta adam m. ali pek geri gelmek istemiyor, müdafaa daima lefterde toplanan fenerbahçe paslarının verdiği mecburiyetle lefter'in etrafında dönenip duruyordu. halbuki top alır ve ayağında top tutarken -bildiğimiz lefterden bile daha- iyi idi. beykoz müdafaasını etrafına toplayınca diğer hücum elemanları oldukça scrbest kalıyorlardı. ama fenerbahçenin bu kurt adamı kendisinde toplanan oyunu beklendiği kadar iyi bir şekilde dağıtamadı. halbuki fenerbahçe çoktan beri dünkü yüksel gibi bir «hücumcu» yu görmemişti. onun önüne yuvarlanacak topların değerlendirileceği umulurdu. diğer taraftan sarı-lâcivertli kalede bir «özcan» vardı. ama bu son haftaların, hattâ bu mevsimin özcan'ı değildi. adına, şöhretine, klâsına lâyık bîr emniyet içindeydi. ne 26 ncı dakikada şirzat'ın attığı şütü uçarak bloke ettikten sonra, yerden bir pire gibi fırlayıp kalkışı, ne 31 inci dakikada ekrem'in çektiği frikiki sol direk dibine fırlayarak gene havada bloke edişi... özcan'ın asıl kudreti dünkü sürati, kararı ve kendine güveni idi. dün futbolseverler özcan'ı eski özcan'ı alkışlar gibi alkışladılar... müdafaada ise nedim'in sağlam ve temkinli tutumu ve rakibin hiç de saldırıcı bir oyun tutturmaması yüzünden tehlike yoktu. eeee! bu şartlar altında fenerbahçenin fark yapması da normaldi...
nitekim 7 nci dakikada gerilerden gelen bir topu niyazi kafa ile yükselin önüne indirince o da müdafaayı söküp geçerek ilk golü atmış, 25 inci dakikada da soldan gene niyazi'nin yaptığı bir orta ortalarda durdurulamayınca mustafa aradan sıyrılıp ikinci defa beykozu mağlûp etmişti.
ama futbol 90 dakika îdi
fakat fenerbahçe gayet rahat oynadığı ve iki gol attığı ilk devreden sonra adeta oyunu bıraktı. ve ikinci devrede zaman zaman terleyen bir müdafaa, yorulmadan, bıkmadan usanmadan çalışan bir yüksel ve bir sürü çalım, çalım seyrettik... bir de ikinci devrenin 13 üncü dakikasında niyazi sakatlanıp çıkınca... nihayet lefter, 86 ncı dakikada hırsla, aşkla. inatla beklediği ve aradığı o golü attı da... ama yazık ki ondan sonra ancak dört dakika kalmıştı, halbuki futbol 90 dakika idi...
beykozlular hatâlı idiler. ferden iyi bir gününde olmayan beykoz onbiri. takım halinde de rakibi uğraştıracak kıvamda değillerdi. dört fark maalesef dün beykozun hakkettiği asgari netice idi. halbuki istekli, iddialı ve kolay yumuşamaz bir beykozun çok şeyler yapması da mümkündü.