beklenen saat geldi... f. bahçe - beşiktaş 14.15'te mithatpaşa'da karşılaşıyor
ligin dönüm maçı
sarı-lâcivertli takımda ogün ve aydın, siyah - beyazlı takımda ise necmi ile suat mamat yer almıyor
türkiye liginin ikinci dev maçı bugün saat 14.15 de mithatpaşa stadında fenerbahçe ile beşiktaş arasında oynanacaktır.
ligde şimdiye kadar yaptıkları 7 maçta hiç puan kaybetmeyen ve attıkları 20 gole mukabil, kalelerine ancak 1 gol gören sarı - lâcivertliler maça muhtemelen şu tertiple çıkacaklardır: hâzım - özcan, ismail - şeref, osman, ali ihsan - şükrü, ziya, şenol, birol, yüksel.
buna mukabil 11 maçta 7 galibiyet, 2 beraberlik ve 2 mağlûbiyet elde eden, attıkları 19 gole karşılık 6 gol yiyen siyah - beyazlıların muhtemel tertibi de şöyledir: sabri - ihsan, fehmi - yavuz, muhittin, kaya - coşkun, yusuf, ahmet, sanlı, ender.
beşiktaş takımında hasta olan muhittin iyileşemediği takdirde bir değişiklik yapılacak ve kaya santrhafa alınacaktır. solhaf mevkiinde ise sami veya yusuf'un oynatılması düşünülmektedir. yusuf'un yerine ise rahmi alınacaktır.
kâğıt üzerinde yapılan hesaplara göre necmi, suat, süreyya ve güven'den mahrum siyah - beyazlılar karşısındasarı - lâcivertliler favori gösterilmektedir.
«takımımıza güveniyoruz»
nitekim, beşiktaş antrenör ve idarecileri hafta içinde yaptıkları konuşmalarda takımlarının eksik olmasından ve genç bir kadro ile oynamak zorunda kaldıklarından söz etmişlerdir. ancak, beşiktaşlılar «kadromuzun eksik olması maçtan ümidimizi kestiğimiz manâsına alınmamalı. takımımıza güveniyoruz ve hiç puan kaybetmeyen rakibimize ilk azizliği biz yapacağız» demektedirler.
fenerbahçe reisi ismet uluğ ise «biz favori gösterilmekten korkuyoruz. yoksa normal şartlar altında takımımızın maçı kazanması icap eder» demiştir.
sarı - lâcivertli futbolcular da aynı noktaya temas etmişler, «rakibimiz genç kadrosu ile azimli bir şekilde karşımıza çıkacaklar ve puan almağa gayret edecektir. ancak biz de vazifemizi biliyoruz ve en iyi neticeyi almak için oynayacağız» şeklinde konuşmuşlardır.
şenol: "normal olarak favori bizi. fakat bu büyük maç, her üç netice de olabilir. biz lehimize olan neticeyi almak için sahada varımızı yoğumuzu ortaya koyarak çalışacağız. şimdiye kadar fenerbahçe hiç mağlûp olmadı. bizlerin vazifesi bu durumu muhafaza etmek. beşiktaşda bizi aratmayan sanlı ile yusuf’un zamanla daha da iyi olacaklarına kaniim. genç arkadaşlarımın muvaffak olmalarını da cânı gönülden arzu ederim. ama şimdi de bir arzum var, o da bu maçı kazanmak. günlerdir başka bir şey düşünmüyorum."
birol: "maça çok iyi hazırlandık ve form durumuna göre de beşiktaş'tan daha iyi durumdayız. ama gerek g. saray, gerek fenerbahçe ve gerekse beşiktaş maçlarının neticesini evvelden kestirmek çok güç bir şey. fakat galip geleceğimize inancım sonsuz. eski takımım beşeiktaş’a karşı iyi bir oyun çıkaracağım. şenol ile benim beşiktaş'tan ayrılmamdan sonra yerimizi alan sanlı ve yusuf çok kabiliyetli arkadaşlar, onların da bu maçta muvaffak olmalarını en az, galibiyetimiz kadar arzu ediyorum."
beşiktaş'ın ikizleri
sanlı: "beşiktaş, her zaman beşiktaş'tır. renklerimize karşı bağlılığımız ve aşkımız galibiyet için kâfidir. buna 11 kişinin azmi ve imanı eklenirse favoriyi çürütebiliriz. evvelce benim yerimde oynayan birol şüphesiz ki tekniği yüksek büyük bir futbolcu. fenerbahçe’de, beşiktaş'taki havasını bulamadığı için eskisi kadar faydalı olamıyor. ancak oyun kuruculuğu ve büyük maç havasına alışkın olması sebebiyle her zaman tehlikelidir. bu maçta birol'un bir dezavantajı var, o da eski takımına karşı oynaması ve bu sebeple heyecanlı olmasıdır. halefim birol'a iyi şanslar."
yusuf: "elimizden geleni yapmağa ve favoriyi ortadan kaldırmağa çalışacağız. hepimiz azimliyiz ve maçın ehemmiyetini müdrikiz. bunun için çok çalıştık ve siyah - beyazlı formayı giyen bütün arkadaşlar en iyi neticeyi almak için büyüklerimize söz verdik. zaten birlik ve beraberlik ile kötü netice almağa imkân yoktur. şenol her zaman takdir ettiğim bir futbolcudur. tehlikelidir ve ihmal etmeğe gelmez. nitekim bizi geçen sene şampiyonluktan etti. fakat iyi marke edildiği takdirde tesirsiz kalacağına inanıyorum."
hey gidi günler hey. insan geçmiş senelerin ardından bakıyor da «hey gidi günler hey» demekten kendini alamıyor. bir zamanların beşiktaş ve milli takımın sol açığı şükrüsü vardı. sür'atli, yapılı, karşısına geleni deviren, vurduğu topu patlatan, ağları paralıyan bir şükrü idi o. hem karşılıklı, hem beraber ne maçlar yapmıştık o şükrü ile. beraberce ağladığımız, güldüğümüz, sevindiğimiz çok maçlarımız olmuştu. rakip takımlarda olmamıza rağmen maç sonunda gene ayni takımdanmışız gibi kardeştik, beraberdik. ben futbolu bıraktıktan sonra o daha da ileri gitti. şöhret ve kabiliyeti onu bizden almış italyaya götürmüştü. senelerce italya da oynayarak kendinden bahsettirdi. ve futbolu da orada bıraktı. şimdi tekrar vazife ile ve türk futboluna faydalı olmak gayesiyle yurda dönmüş bulunuyor. kaldığı uzun seneler zarfında italyan futbolunun bütün inceliklerini öğrenen koca şükrü, şimdi ikinci milli lige düşmüş bir kulübün elinden tutarak onu ayağa kaldırmaya çalışacak. canı gönülden allah yardımcısı olsun.
şükrünün gelişinin, fenerbahçe - beşiktaş maçının yapılacağı haftaya rastlamış olması dolayısıyla geçmiş senelerin bir hâtırası gözümde canlanıverdi. ne maçtı o yarabbim.
kalitesiz ve zevksiz mücadele 1-1 berabere bitince 6 puanlık fark değişmedi
iki şahâne gol, o kadar!..
beşiktaşın fenerbahçeden daha baskılı oynadığı maçta golleri ilk yarıda ender ve ziya attılar
necmi tanyolaç
iki tarafın oyuncularına maçtan önce birer otomobil hediye etseniz... iki tarafın oyuncularına maçtan önce birer apartman katı bağışlasanız!.. iki tarafın oyuncularına ömür boyunca aylık gelir garantisi verseniz!.. ve bütün bunlara karşılık «alabildiğine kötü futbol oynayınız?..» deseniz, iki takım elbirliği ile bu kadar kötüsünü ortaya koyamazlardı!..
bir arkadaşın, maç, bir futbol rezaleti halini aldığı sırlarda dediği gibi, «ne yazacaktık?» gördüklerimizi, görebildiklerimizi veya düşündüklerimizi... eski arşivleri karıştırıp, çok eski bir fenerbahçe - beşiktaş maçını çıkarıp yazsak, okuyucuyu daha memnun edeceğimizden emindik.
hiç değilse, dünkü büyük maçın küçük futbolcularına bir ders olur, hiç değilse can sıkmazdık...
bir sergi idi bu... kötü malların, intizamsız şekilde oraya buraya dağıtılıp bırakıldığı bir sergi. biraz dikkatli bakıldığında kötü şeylerin arasına sıkışmış iyi şeyler de görüyordunuz. ender gibi. ziya gibi. ama, öylesine göz tırmalayıcı bir görünüşü vardı ki oyunun, bu bir iki iyi adama «her halde kazâra buraya düşmüşler. yerleri burası değil bunların» demiştik.
evet, gördüklerimizi yazacağımızı söylemiştik... aslında futbolu spor kabul edenlerin ülkesinde, bizim fenerbahçe - beşiktaş maçı enderle, ziya’nın attığı gollerin yapısına benzeyen bir oyundu. devam ettirebilseler, «ehh, iyi bir maç seyrettik» diyebilirdik.
halkın heyecanı arasında beşiktaşın, kudretli ve haşmetli (!) rakibinden daha hırslı olduğunu söylemek mümkündü. gerçekten siyah - beyazlılar şimdiden kendilerini şampiyon olmuş kabul eden rakiplerine hırsla saldırdılar. bu, iyi bir başlangıçtı. fenerbahçe ise defansıyla, şöhretleriyle tam bir şaşkınlık, tam bir panik halindeydi. bu panik önlenemez, fenerbahçe kendini toparlayamazsa beşiktaş golünü atacaktı. attı da. tam 8. dakikada genç solaçık ender, ayağındaki topu geveleyen özcan’dan kurtuldu.
yere düşen osman’ın yanından fırladı ve telâşla üzerine çıkan kaleci hâzım’ın üzerinden ilk golü atıverdi.. beşiktaş'ta henüz üçüncü maçını oynayan gönç ender için gol, alkışlanacak goldü doğrusu. derken ahmet kale çizgisi yanına kadar sokulup ortasını yaptı. rahmi’nin sağına geldi top. soluna otursa, beşiktaş bitirmişti fener'in işini.
bu golün üzerinden üç dakika geçmişti. birden şenol’un kaçtığını gördük. yavuz’un üzerinden topu ziya'ya aşırdı. ziya'nın, önüne düşmekte olan topa, temiz, sâkin volesi, topu sabri'nin kalesinin köşesine kadar uzattı. maç 1-1 olmuştu ve fenerbahçe heyecandan tirtir titreyen sabri'nin kalesine, bir iki kuvvetli şut atamıyacak kadar kötü oyununa devam edip gidiyordu. maç, zaman bir taraf, burada sona ermişti. artık, ne bir akın, ne bir pas, ne bir şut görecektik. birol'la çarpışan yusuf'un sakatlanıp, başı sarılı oyuna devam edişi, yaralı yusuf'un minare boyu volesi ve özcan’ın ceylân gibi kaçan ender'i ceza sahasının içinde ikiye katlayışı. maçın ikinci yarısında oyun kötüleştikçe kötüleşti. sertlik de hızlanmıştı. bir tarafta ali ihsan durmadan vuruyor, öbür tarafta yavuz ve fehmi ne allah verdiyse ikramda kusur etmiyorlardı.
mamafih oyunun futbolun dışına çıktığı bu sıralarda yine beşiktaşın daha canlı, daa iyi olduğunu kaydetmek doğru olurdu. fenerbahçe anlaşılmaz bir dağınıklık içersindeydi ve ileride çalışanlar birolla, ziya, biraz da hüseyin'di.
beşiktaş antrenörü spajiç maçtan sonra «ben kendi takımımdan daha fazla bir şey bekliyemezdim. çocuklarım ellerinden geleni yaptılar. ben neticeden memnunum.» demiştir.
antrenör daha sonra oyun hakkında şunları söylemiştir: «- oyun olarak çok güzeldi. bizim takım da fenerbahçe de iyi oynadı. bizim takımda oyuncularımızın hemen hepsi iyi idi. fenerbahçe de ise şenol, birol ve ziya'yı beğendim.»
6 futbolcusunun 18 yaşından ufak olduğunu bildiren spajiç, «böyle büyük bir takıma karşı yarım takımla oynamak muvaffakiyettir» demiş ve sözlerini şöyle bitirmiştir:
hakem yüzde yüz bir penaltımızı verse idi galip bile gelirdik. müslim balcılar, maçtan önce en çok hakemlerden çekiniyorum diye beyanat vererek, hakemleri tesir altında bırakma yolunu tuttu ve bunda da muvaffak oldu.»
bu sahada futbol bu kadar oynanır
necati karakaya
fenerbahçe soyunma odasında, sarı - lâcivertli futbolcular kendi kendilerine maçın kritiğini yapıyorlardı.
kaptan şeref, iyi bir oyun olmamasının sebebini sahanın köyü oluşunda buluyor ve «bir stop yapmak istesen, top gelip yüzüne çarpıyor. böyle yerde bundan iyi oyun beklenmez.» derken. ali ihsan devam ediyordu: «adamlar şut pozisyonuna giremediler. gelip bir gol attılar.»
bu arada şenol konuşmasında: «berabere bitecek maç mı idi bu? ne kısmetli takım» diyordu.
antrenör oscar hold ise görüşlerini şöyle açıkladı: «pis bir gol yedik.müdafaanın bir anlık hâtâsı, gole sebep olunca, berabere kaldık.»
sarı - lâcivertli idareciler neticeden memnundular. menacer ahmet erol’un konuşması bunu teyid ediyor ve futbolculara şöyle sesleniyordu : «ne münakakaşa ediyorsunuz. bu neticeden memnunuz.»
fenerbahçe'nin dün çok rahat, çok daha güzel ve göze çok daha hoş gelen bir oyun çıkarması icabederdi. rakibinden hayli puan farkı ilerde olmanın verdiği rahatlık içinde oynanacak bir maçın neticesi de başka olabilirdi.
buna mukabil, gençlerden kurulu beşiktaş onbiri daha sâkin, daha bilerek ve daha kombino bir oyun çıkardı. birbirleri ile anlaşmaları, top alıp vermeleri, duvar pası yapmaya teşebbüsleri, topu yere indirme arzuları zaman zaman sarı - lâcivertli müdafaayı tehlikeli durumlara soktu. oyunun en göze batan ve güzel harekeli atılan gollerdi. bilhassa ender'in görerek, bilerek, hâzım’ın üzerinden aşırtıp yaptığı gol zekâyı işletmenin örneği idi. ziya’nın golü de dengi dengine gelmiş, ayağa oturarak doksanı bulmuş mükemmel bir goldü. ilk devresi daha ziyade beşiktaş’ın baskısı altında geçen oyunun neticesi bugünkü duruma göre beşiktaş için başarı, ilersi için ümitvar göründü. arzulu ve kombine oyuna meyilli oluşları kendilerine iyi not verdirdi. fenerbahçelilerde ise, bilhassa birkaç oyuncudaki telâşlı hal, yapmak istedikleri hareketleri neticesiz bıraktırdı.
allah nazardan saklasın. koca fenerbahçe ve koskocaman beşiktaş bir futbol ziyafeti çektiler ki bizlere ohhh... iliklerimize kadar doyduk...
o ne ince paslar. o ne sert şullar... o ne kurtarışlar... o ne gözü okşayan, seyrine doyum olmayan top aktarımları... ibrişimle sanki bir dantelâ ördüler.. yazık. futbol diye ortaya koydukları oyuna..
bunca antrenöre, yüzbinlerce liralık transferlere lüzum yok doğrusu. spor sahnemizin meşhur danton’ları... edebiyatı bırakıp artık dişinden tırnağından üç beş kuruş aktararak sahaya gelen ve futbolda heyecan arayan insanlara birşeyler vermeğe çalışmalıdırlar.
fenerbahçe, galatasaray’ı 8, beşiktaş'ı 6 puan geçiyor. bu, fenerbahçe’nin hakiki kuvvetinden mi? yooo... diğer takımların puan kaybetmelerinden. fenerbahçe dünkü oyunu ile lâlettayin bir semt takımı hüviyetinde gözüktü. ne bir sistem ne bir taktik, ne şu, ne bu -en iyi imkânlarla çalışan, ingiliz hocası bulunan, milyonlarca taraftarı olan, bir de milyoner müslim baba’ya sahip lider takım bu olursa, artık varın diğerlerinin halini sizler düşünün.
1-1. iki tarafın da memnun olması gereken sonuçtu.
fenerbahçelilerin memnun olması lâzımdı, çünkü favori gösterildikleri bir maçta, beklemedikleri kadar zorlu bir onbir bulmuşlardı karşılarında ve pek çabuk düştükleri yenik durumdan gene çabuk kurtulmuşlardı. ama, maçta, hele ilk devrede öylesine tehlikeler içinde yüzmüşlerdi ki, karaya çıktıklarında ellerinde kalan bir puana da memnun olmaları gerekirdi. «namağlûp» ünvanları gitmemiş ve nihayet en yakın rakiple aralarındaki puan farkı da eksilmemiş ti.
beşiktaşlıların da memnun olması gerekti 1 - 1 den... tecrübeli, kuvvetli, favori gösterilen bir rakip önünde hiç boyun eğmemiş, hattâ zaman zaman sahanın hâkimi olmuşlardı. hiç değilse ilk puanı kaybettirmişlerdi ya fenerbahçe'ye.. sonra da canlı gayretleri ile endişeli taraftarlarına ilerisi için hayli ümit vermişlerdi. çoğunluğun «yenilirsiniz» dediği bir maçtan yenilmeden çıkmış olmak. beşiktaşlılar için memnunluk yaratmalıydı.
haaaaa bir de... memnun olması gerekenler çamura bulanmış bir sahada koşuşmak zorunda kalmayan 23 futbolcunun tamamı ile ıslanmadan, titremeden bir maç seyretmek bahtına erişen açık tribün çilekeşleri idi. insanoğulları sahayı düzeltemeyince. tanrı havayı düzeltmiş ve «büyük maç» a yakışan atmosferi hazırlamıştı. hiç değilse buna memnun olmak gerekti.
taa, italya'lardan kalktım geldim. onca işin arasında türk futbolünün iki güzide takımını da seyrederim diye seviniyordum. fakat ne yalan söyleyeyim, altı sene sonra gördüğüm beşiktaş'ı da, fenerbahçe’yi de tanıyamadım. iki takımın da hangi sistemler içerisinde oynadığını çözmek imkânsızdı.
o «dev» diye isimlendiren maçta ne vardı diye düşünüyorum da aklıma ender ile ziya'nın iki şahâne golü ve yusuf'un futbolundan başkası gelmiyor. dikkat edin o yusuf'a. işlenir, üzerinde titizlikle durulursa büyük yıldız olacak.
amma gerisi... koca bir hiç.
hani eskiden beri duyardım. izmirliler şöyle oynuyor, böyle oynuyor, istanbul takımlarına müthiş kafa tutuyorlar diye. altı puan farkla şampiyonluğa giden fenerbahçeyi ve onu kovalamağa çalışan beşiktaşı seyrettikten sonra bir çift sözüm var: «istanbullular böyle oynarsa elbette izmir kafa tutar...»