futbolumuzun iki ezeli rakibi fenerbahçe ile galatasaray bugün mithatpaşa stadında 189. defa karşı karşıya gelecektir.
sen-laciverttiler için şampiyonluk yolunda büyük bir engel, sarı - kırmızılılar için sadece bir prestij maçı mahiyetinde olan karşılaşma saat 15.30 da başlayacak ve romen hakem tarafından idare edilecektir.
müsabakanın ehemmiyetini gözönünde bulunduran fenerbahçe'liler bu maç için yalova'da kampa girmişler ve sakat futbolcularının tedavilerine burada devam etmişlerdir. ancak bütün ihtimama rağmen şükrü, ali ihsan ve hüseyin'in sakatlıkarı geçmemiştir. sarı - lâcivert lilerin kampına dün şenol da katılmıştır. fakat, genç santrforun da ayağındaki kireçlenme sebebiyle takımındaki yerini alması uzak bir ihtimaldir.
fenerbahçe antrenörü oscar hold, maç hakkında fazla konuşmamış ve «şampiyon olmamız için kazanmamız lâzım» demiştir.
galatasaraylılar ise yılın bu dev maçı için kamp yapmamışlar ve hattâ müsabaka hazırlıklarında kros ile yetinmişler, topla çalışma yoluna gitmemişlerdir. sarı - kırmızılılar böylece bu büyük maçta büyük iddiaları olmadıklarını ortaya koymuşlardır. galatasaray'ın antrenör meneceri gündüz kılıç, «şampiyonluk bizi değil fenerbahçe ile beşiktaş’ı ilgilendiriyor. biz sadece fenerbahçe’yi yenmeyi düşünüyoruz» şeklinde konuşmuştur.
sarı - lâcivertli takımın kaptanı şeref has, vazifelerinin çok ağır olduğunu, şampiyon olmak için galatasaray engelini puan kaybetmeden atlatmak istediklerini belirtmiş, sarı - kırmızılı takımın kaptanı metin oktay ise şunları söylemiştir: «fenerbahçe’yi yenerken ben de gol atmak istiyorum. böyle hem ezeli rakibimizi yenmiş, hem de ben gol krallığında daha öne geçmiş olacağım.»
20 ekim günü g. saray lisesinin beşinci sınıfında mehmet ata beyin edebiyat dersinde ali sami (yen) beyin birkaç arkadaşiyle başbaşa vererek kurduğu g. saray ile 1907 yılının ilkbaharında necip (okaner) beyin moda’daki evinde toplanan ziya (songülen) ve ayetullah ismindeki üç gencin ortaya çıkardıkları fenerbahçe, 56 yılı iki ay geçen bir zamandanberi ezeli rekabete girişmişlerdir.
bugüne kadar 188 defa karşılaşan türkiye’nin bu en eski iki ezeli rakibinden galatasaraylılar 69 maçta, fenerbahçeliler 68 maçta galip gelmişler, 51 maçta da berabere kalmışlardır.
san - kırmızılıların bu 188 maçta attıkları 262 gole, sarı - lâcivertliler 256 golle karşılık vermişlerdir.
bugün yapacakları 189. maça kadar iki ezeli rakipten en çok gol atma rekoruna fenerbahçeli esat kaner 49 golle sahip bulunmaktadır. onu 44 golle galatasaraylı nihat bekdik takip etmektedir. bu iki futbolcu oynadıkları maçların çoğunda haf olarak yer almışlardır.
bir maçta en çok gol atan futbolcular ise galatasaraylı şehit celâl ibrahim, fenerbahçeli zeki rıza sporel, galatasaraylı cemil gürgen, galatasaraylı metin oktay olup rakip kalelere dörder golü sırasıyla 12.2.1911 de galatasaray'ın 7 oyuncu ile 7-0, 19.9.1918 de fenerbahçe’nin 4-0. 24.9.1939 da galatasaray’ın 4-0, 12.12.1960 da galatasaray’ın 5-0 galip geldikleri maçlarda atmışlardır. bu dörder golün en enteresan tarafı 4 maçta da santrfor oynayan futbolcular tarafından atılmasıdır. metin o gün sahaya soliç olarak çıkmışsa da, maçın ilk dakikalarında sakatlanan bahri’nin yerine santrfora geçmiş ve gollerini bu mevkide oynarken yapmış, beş golden birini de sakat durumda olan bahri atmıştır.
ilk yarıda fevkalâde futbol göstere ve sık sık gol pozisyonuna giren
g. saray, f. bahçe'yi elinden kaçırdı: 1-1
sarı - kırmızılıların golünü 20. dakiakda metin kafa ile attı. sarı - lâcivertlilere bir puanı yıldırımın çift vuruşu getirdi
kahraman bapçum
one korkunç ve ne muhteşem bir «temaşa» idi seyredenler için... nasıl kendini zorla kabul ettiren ağırlığını terazinin kefesine dirhem dirhem koyarken nasıl sakin, nasıl işini bilir bir hali vardı galatasaray'ın.
dağıtmışlardı koca fenerbahçe'yi... bir antrenman rahatlığı içinde, bir klâs üstünlüğü inanışı ile oynuyorlardı. orta sahanın iki adamı kadri ve mustafa bir taraftan birol'la şerefin futbol oynamasına izin vermiyorlar, bir taraftan da büyük mekanizmayı çalıştıran pistonlar gibi çalışıyorlardı. ileri - geri; ileri - geri...
sonra gerinin dört adamı... hele bunların içinde biri: naci... aksamayan, hattâ yanlış adım atmayan, bir tek vuruşunda topu ayağının istemediği tarafına rastlatmayan, delikanlı günlerinin sağlam basışlı adamı gibi ve büyük klâsını konuştura konuştura büyüyen defans adamı...
ve ileri hatların beşlisi: beş civa adam. beş şeytan adam. beş fişek adam. ve bu beşlinin beş yıldızlık ası: yılmaz.
ondört dakikayı böyle seyrettik. ve yılmaz bir kere daha sıyrıldı. ismail'den, kaçtı. girdi ortaya. vurdu. ali yatarak elle karşıladı. top kaldı ortada. karambol. kalabalık. heyecanlı ve mütereddit ayaklar. cezâ sahası kenarında metin’in önüne yuvarlanan top. bomba... top üst direği sıyırarak dışarı gitti. gitti ama. görünen köy klavuz istemezdi. atacaktı galatasaray...
dakika 20. ayhan soldan yılan gibi sıyrıldı. sağa aktardı topu. ali sıçradı. bloke edemiyeceği topu en emin, en «boş olması gereken» yere, tam aksi köşeye yumrukladı. kim bilirdi yılmazın aklını bu kadar iyi kullanarak oraya peşin fırlayacağını ve durdurmadım, düzeltmeden kaleye şandeli doğrultacağını? ali daha toparlanmamışlı bile... ve metin yükseliverdi yerden, göğe doğru... havalarda topa yetiştiği zaman rakibi affetmeyen kafası ile aşırdı topu ali’nin ve herkesin üstünden..
belki de herşey 34’üncü dakikada bitmiş olacaktı fenerbahçe için: ayhan bir safta, bir sola yatıp ismail’in yanından kaçmış, safta sokulup ortasını yapmıştı. metin daldı ve yatarak volesini denedi. top ayağına oturmuyor ve futbol sanatının doyulmaz bir sahnesi yarıda kalıyordu.
çok geçmeyecek, bir dakika sonra gene ayhan şağlı sollu yalpalarla defanstan sıyrılıp ortaya dalacak, kaleye 8-10 metre mesafede ali’yi karşısında tek başına bulacaktı. ama, sonunda metin’i görecekti. ayhan topu sola yuvarlarken, ali de sola kayacak, metin ters tarafa plâse etse ali’yi kontrpiyede bırakacakken, onun fırladığı yere atacaktı topu. ali yatarak kurtarıyordu. ve belki de: belki de galatasaray maçı o anda almaktan vazgeçiyordu.
devre başlar başlamaz şenol'la ogün’ün paslaşması son anda şenol’da kalıyor, şenol’un hafif vuruşunu bülent elinden kaçırıyor, yerde kıvrılarak ikinci hamlede alıyordu. maçın 50’ncl dakikasında bunca yıllık kaleci bülent bir garip hatâ yaptı: degaja hazırlandığı bir topla - hiç yere vurmadan - yürüdü cezâ sahası içinde. çift vuruşla birol dokundu topa ve yıldırım büyük yıldızlara yakışır bir vuruşla bülent’in sağ üst köşesini buldu.
tekrar başladı başa baş, dişe diş mücadele... oyun sertleşiyordu. hakem, gerçekten faullü oynayan özer’in faulsüz hareketlerini de durduruyor ve önce tarık’a, şorta ayhan'a çok sert giren fenerbahçe defansının en iyi adamı yıldırım'ı dışarı atıyordu.
candemir soyunma odasında dert yanıyordu: "bir de bana kasap derler!"
nurhan aydın
«- bir de bana kasap derler, adamın adı çıkmasın bir defa..»
galatasaray'ın sağbeki candemir maçtan sonra böyle konuşuyor ve etrafındakilere şunu soruyordu: «- hadi benim adım kasap. ya onlara ne demeli?»
bütün sarı-kırmızılılar fenerbahçe’li futbolcuların sertliği ve hakemin taraf tutar idaresinden yakınıyor. galatasaray'ın antrenör-meneceri gündüz kılıç, maç hakkındaki görüşlerini şöyle açıklıyordu: «- maçı rahat almamız gerekirdi. çok fırsat kaçırdık. fenerbahçe futbolcularından bazılarının tahammül edilmez kasti ve sistematik sertlikleri hem oyunu bozdu, hem de rahat bir galibiyetimizi önledi. biz maçtan evvel türk hakem müessesesine güvendiğimizi söylemiştik. bu hakemi gördükten sonra haklı olduğumuzu anladık.»
galatasaray kaptanı metin oktay ise, «ilk devredeki güzel oyunumuzun neticesi farklı olmalı idi. ikinci yarıda oynadığımız 20 dakikalık kötü oyunumuz fenerbahçe'nin işine yaradı» demiştir.
galatasaray’ın en iyilerinden biri olan naci de kanayan ayaklarına gösterirken «vallahi insanın canı onlara vurmak istemiyor... bu belki bizim spor terbiyemizden» diyordu.
fenerbahçe antrenörü oscar hold maçtan sonra soyunma odasında «bâzı futbolcular verdiğimiz taktiği yapamadıkları için istediğimiz şekilde oynıyamadık», demiştir.
hold, rekabet havası içinde futbolcuların daha soyunma odasında titrediklerini ifade ederek karşılaşma hakkında şu şekilde konuşmuştur: «yıldırım'ın oyundan atılması anormal bir hareketti. türkiye'de bâzı futbolcuların artık fulbolün erkek oyunu olduğunu öğrenip sahada sahne artistlerine taş çıkaracak roller yapmamaları gerekirdi. tarık’ı yerde yatarken gördüğümde hastahanelik zannettim, ama 10 saniye sonra çivi gibi havaya fırladı ve yıldırım'ın üstüne yürüdü. hakeme gelince, romanyanın en iyi hakemiymiş ama memleketinde kalmasını buraya gelmesine tercih ederdim.»
sık sık kesilen oyun... her topa çıkışta yerlere serilip, «ayıldım», «bayıldım» numarası yapan şöhretler.. yerlerde dakikalarca kıvrandıktan sonra, eskisinden daha sağlam olarak, top gibi ayağa kalkan yıldızlar...
sert özer.. çaresiz özer.. metin'i her ne olursa olsun durdurmaya çalışan özer... özer'e sinirlendikçe, sertleşen metin.. sert rakibini, evveli hakeme, sonra kırkbin kişiye bir gladyatör olarak kabul ettiren metin.. bütün dâvâsı özer’leymiş gibi, özer işine devam ettiği zaman oyunu bırakıp giden metin.. metin'i gladyatörlüğü kabul edilene kadar, ite, kaka durdurmaya çalışan özer.. özer’in adım çıkarttıktan sonra, özer’in her topu alışında hakemden kendi lehine karar çıkartan metin..
hangisi kabahatliydi? bence ikisi de... özer başladı. metin bitirdi. karşılıklı varyeteye çıkmış gibiydiler.
galatasaray fark yapacağı maçı berabere bitirdi. fenerbahçe hezimete uğrayacağı maçı berabere bitirdi.
hakem, «bizde böylesi düzine ile var» dediklerimizden bile değildi. ama, yine ona bir teşekkür borçluyduk. yabancılığı ile bu maçı, polislerden evvel kurtardı. bütün varyete numaralarını alkışlamasına rağmen!
* irili, ufaklı kaç sinemada kaç defa oynadıktan sonra, küçük bir semtin bahçe sinemasına düşmüş ve sık sık koparak seyredilen büyük bir filmi andırıyordu dünkü maç... güzel sahneleri görebilmek için, her seferinde makinistin filmi makineye yeniden takmasını bekleyip durduk. romen makinistin de, şeridi ters geçirdiği anlar hiç az olmadı.
* galatasaray kazanır, hem de farklı kazanırdı. fakat faydalanamadı üstünlüğünden... metin‘in, uzay çağı kralı olduğuna ispat edercesine füze gibi havaya dikilip vurduğu kafa, nefis bir golle sonuçlandı, ötesi, feza'da değil, sahada kayboldu.
* fenerbahçe ise, istikrarlı takım olduğunu gösterdi: altıncı maçtır forveti gene gol atamadı! zor fenerbahçe'de geride oynamak. hem gol kurtaracak, hem de gidip gol atacaksın...
* milli olmuş bir galatasaray kalecisi için topla yürümek, affedilir hata değildi. nobel'e aday roman yazarken, nokta ve virgülleri unutan ünlü bir yazarın hatası kadar büyüktü bu...
özer kardeşim... biliyorum inatçı ve azimli, verilen vazifeyi yapmak isteyen takımım seven bir futbolcusundur. takımının kritik durumunu bildiğinden, büsbütün hırslı olmakta da haklı idin. fakat, galiba biraz da metin’e acımalı idin. onun da ayakları ile hayatını kazandığını, o ayaklarla pek yalanda milli formaya da faydalı olmağa hazırlandığını hatırlamalı idin. bezdirici, üzücü kasdi sertliklerin, metin’ı hırpalayıp sakatlamakla kalmayıp, takım arkadaşın yıldırım'a da sirayet edip, onun da takımını 10 kişi bırakmasına sebeb oldun. yoksa, geri kalanı ile zannedersem, seyircileri stada geldiklerine pişman etmeyecek, zevkli bir galatasaray fenerbahçe maçı oynandı mithatpaşa’da.. haaa..! az kalsın unutuyordum. bir da hakem.. yanlış ve ters kararları ile o da epeyce gölgeledi güzelim oyunu...