türk futbolunun bu yıl avrupa şampiyon kulüpler turnuasındaki temsilcisi: beşiktaş
siyah-beyazın genç kadrosu, milli lig şampiyonluğu gibi bir şereften başka "en çok kazanan, en az yenilen en az gol yiyen takım" olmak başarısını da elde etti
halit kıvanç
bu 1959 yılının 30 ağustos pazar günü istanbul'da gün ışığında başlayan ve 1960 yılının 12 haziran pazar günü ankara'da projektör ışığında biten heyecanlı, azimli, ateşli bir mücadelenin hikâyesidir.
bu, bâzan asfaltta, bâzan çakılda, bâzan taşta, bâzan kumda, bâzan derede, bâzan ovada, bâzan yaylada, bâzan dağda, bâzan inişte, bâzan yokuşta devam eden yorucu ve çetin bir yarışın başarılı hikâyesidir. bu, bir kartalın şahlanışının gurur dolu hikâyesidir. bu, beşiktaşın şampiyonluk hikayesidir hikâyenin ilk sayfasını 4-1 lik vefa galibiyeti süslüyordu. beşiktaşın genç kadrosu o gün taraftarlarına 4 golden fazlasını vermişti: ümit... fakat insanoğlu sadece ümitle yaşamazdı ve beşiktaş ikinci maçında beykoz'a (1-1) takılıverince, hayâl kırıklığı sert tenkidlere kapı açmıştı: «bu kadrodan şampiyonluk beklenmezdi.»
ama bu takım feriköy'ü, karagümrük'ü, altınordu'yu, göztepe'yi peş peşe sıfıra karşı yeniyor, izmir'den puan vermeden, gol yemeden dönüyordu ankara'ya gidecek, orada da puan kaptırmayacak, kalesine gol attırmayacaktı. bu başarılara dahi dudak bükenler berabere biten istanbulspor ve kasımpaşa maçlarını misal gösteriyor, «daha çoook maç var» diyorlardı. öbür şampiyon adaylarının daha az mı maçı vardı?.. genç kartalların kulağı tıkalıydı bu ümitsiz, sözlere... onlar kulaklarını tribünlerden «şenol... birol... goool» nidası gelince açacaklardı. ve işte bu takım galatasaray'ı da, fenerbahçe'yi de birer golle yeniveriyordu.
1959 ömrünü doldurmuş, nöbeti 1960 a devretmişti. yeni yılın başı, milli ligin ilk devresinin sonuydu. beşiktaş'lı gençler yeni yıla da galibiyetle başlamışlardı.
ligin birinci yarısında siyah -beyazlı takımı yenen çıkmamıştı. ilk haftalarda galatasaray, ortaklarda fenerbahçe liderlik tahtına çıkmışlardı. lâkin devrenin sonunda tahta oturan, beşiktaş olmuştu. son gülenin iyi güldüğü, bir gerçekti. beşiktaş 19 maçından sâdece 3 ünde berabere kalarak 3 puan kaybetmişti.
«ikinci devrede neler olacak?» sözü duyuluyordu bu sefer de... evet, ikinci devrede neler olacaktı?... galatasaray izmir'de ankara'da cömertçe puan verirken fenerbahçe de ezeli rakibini bu mirasyedilikte yalnız bıramayacaktı. sarı-lâcivertli takım izmir'den sâdece bir tek puanla dönüyordu... ve işte beşiktaş da ilk defa mağlûbiyet acısı tadıyordu. izmirspor'un cilvesine karakartallar da boyun eğmek zorunda kalmıştı. fakat aynı kartallar, galatasaray'ı gene 1-0 yenecek ve şampiyonluk gülünü koklamaya giderken, dikenlerden sıyrılacaktı. «spor - toto»nun başladığı hafta izmir'de izmirspor'a 3-1 yenilen beşiktaş, rakiplerini fazla sevindirmemiş, yeniden galibiyetleri peşpeşe sıra lamıştı. ve bu arada bir gün siyah - beyazlılar tribünde otururken, taraftarları koşup alınlarından öpüverdiler. beşiktaş şampiyon olmuştu!!! o gün sahaya çıkmadan şampiyonluğa ulaşmıştı beşiktaş... çünkü kendisini en yakından takip eden fenerbahçe, galatasaray'a yeniliyordu. bundan sonraki iki karşılaşma «formalite maçı»ydı artık...
işte ferikoyü de 1-0 altetmişlerdi. fenerbahçe ile defteri kapayacaklardı. ancak, siyasi durum, defterin bir müddet daha açık durmasına sebep oluyor ve havasını kaybeden şampiyona da başka şartlar (hattâ başka program) içinde oynanıyordu. maçı kaybeden, fakat şampiyonluğu kazanan beşiktaşlılara düşen, galip fenerbahçeli kardeşlerini tebrikti ve onlar da bu centilmenlik vazifesini yerine getirerek «iyi sporcu» notunu alıyorlardı.
neresinden bakılırsa bakılsın. beşiktaşın kazandığı bu şampiyonluk, her yönü ile «hak edilmiş» ti. siyah -beyazlı takım 38 maçından 29 unu kazanmış ve sadece 2 sini kaybetmişti. böylece beşiktaş «milli ligin en çok kazanan ve en az yenilen takımı» ünvanını da alıyordu. bu kadar da değil... siyah - beyazlı kaleye 38 maçta giren 15 gol, beşiktaş'a «en az gol yiyen takım» sıfatını da ekliyordu. hele bu kalenin 38 maçta da ayni kaleci tarafından korunduğu hatırlanırsa...
esasen beşiktaşın başarısında en mühim nokta, yahut ki mühim bir başarısı da, aşağı yukarı ayni kadro ile oynamasıydı. kaleci necmi, kaptan nazmi ve bir zafer temposuna isimlerini veren iki genç yıldız, şenol ve birol 38 maçın 38 inde de oynamak başarısını göstermişlerdi. işte bu rakamlarla, necmi'nin «en az gol yiyen kaleci» olmasını da katmak ve takdir ölçüsünü arttırmak gerekti.
beşiktaş takımı 38 maçtan 11 ini 1-0 kazanmıştı. bu da, siyah - beyazlı lakımın mücadele kudretine bir misaldi. tek gollük galibiyeti koruyabilmek, kolay iş değildi. öte yandan beşiktaş'ın 38 maçtan 25 inde giç gol yememiş olması ve 29 galibiyetinden 22 sinde sıfıra karşı kazanmış bulunması, şampiyonların değerini bir kat daha arttırıyordu.
siyah - beyazlılar sadece 4 maçta hiç gol atamamışlar ve karşılaştıkları 19 takımdan sadece birini (istanbulspor'u) iki maçta da yenememişlerdi.
beşiktaş 38 maçında 68 gol atmışti. bu 68 golden 64'ünü «arif-nazmi-şenol-birol,ahmet»
forveti kaydetmiş birini sabahattin, üçünü de rakip müdafaası kendi kalelerine atmışlardı. başarılı forvetin 64 golü bölüşmeleri şöyle idi: 15 gol arif, 14 gol birol, 13 gol nazmi, 13 gol şenol, 9 gol ahmet..
avrupa şampiyon klüpler turnuasında türk futbolunu temsil etmek gibi bir şerefe de ulaşan, beşiktaş'ın başarı hanesinde çeşitli yönlerden başka parlak notlar da vardı. mesela: milliyet'in yıldız krallığında ön dereceleri alanlar, mevsimin istikrarlı hafı kaya ile güvenli kalecisi necmi idi. öte yanda, beşiktaş'ı şampiyonluğua ulaşması kadar, 14 üncü maçta aldığı liderlik bayrağını millî lig koşusunun yarış ipine kadar elinde götürmeğe muvaffak olduğu için de ayrıca tebrik gerekirdi. çok larının küçümsediği genç beşiktaş kadrosu işte bir mevsimde böylesine büyük başarıya erişmiş, türk futbolunda parlak bir sayfanın kahramanı olmuştu.