millî ligin son karşılaşmasında sarı-lâcivert'lilerin tek golünü 7o inci dakikada şahane bir oyun çıkaran şeref attı
nacmi tanyolaç ankara'dan bildiriyor
19 mayıs stadında her şey bir kupa finalinin cereyan edeceğini haber veriyordu.
hava sıcaktı. izdiham vardı. büyük bir heyecan vardı. muhakkak ki bunun sebebi başkentte bir fenerbahçe - beşiktaş maçının oynanmasıydı.
1944 de yapılan başvekil kupasında beşiktaşın fenerbahçeyi 4-1 mağlûp ettiği unutulmaz maç dahil, 19 mayıs stadının bu derece büyük bir seyirci kitlesiyle dolduğunu hatırlamıyorlardı. sanki bütün ankara bu maçı görmek için 19 mayıs stadına koşmuştu.
bu sebeple yılın son büyük resmi maçı eşine rastlanmıyan hadiselerle başladı. 50 dakikalık gecikme... ordu mensuplarının sahanın ortasına kadar taşan kalabalığı dağıtışı... hakem hakkı gürüz'ün pek haklı olarak bu durum karşısında maçı oynatmamak kararı... hakem heyetinin ve takımların soyunma odalarına dönüşleri... çift serenomili maçın, yarısının 19 mayıs stadının yeni gece tesisleri altında cereyan edişi ve halkın organizasyonu fiyaskoyla idare eden teşkilât mensuplarını toplu halde istifaya devet edişi... gibi.
ama, tek ayak üstünde durmaya razı taraftarlar hayatlarından memnun görünüyorlardı. bu, ölü sezona girmiş olmamıza rağmen hakikaten, ve her cephesiyle bir fenerbahçe -beşiktaş maçı idi. beşiktaş, bir kerre daha prestij maçına çıkacaktı. şampiyondu. taraftarlarına kupa ile beraber bir de galibiyet götürmek arzusunda idi,.
ya fenerbahçe, daha onbeş gün önce beşiktaşı adanada 2-0 mağlûp etmişti. şimdi ise, aynı rakiple revanşa çıkacak, ikincilik mücadelesi yapacaktı. böyle bir karışık hesabın, kabına sığmayan bir heyecanın dünkü, maçı beklenen kalitesinden uzaklaştıracağı muhakkaktı. maç zevkli olmadı. bir kupa finalinin şartları altında cereyan etti. hırçın sert zaman zaman parlak, zaman zaman sönük bir oyun. ve bu oyun kupa finallerinin kaderini tâyin ediveren beklenmiyen şahâne gollerden biri ile kapandı.
maçın hikâyesi
futbol federasyonu reisi faik gökay'dan milli lig'in şampiyonluk kupasını alan beşiktaşlılar, şeref turunu tamamlarken, sarı-lâcivertliler bir kalede sahaya alışıyorlardı. ama, kulaklarının trübünlerden beşiktaş lehine patlayan, kasırgada olduğu aşikârdı. hallerinden «kupa sizin maç bizim olsun» dedikleri belli oluyordu.
beşiktaş, oyuna hızlı girdi. doğrusu aranılırsa, maçın ilk yarısında beşiktaş rakibinden bir hayli atak bir hayli üstündü. fenerbahçe bu sür'at karşısında oyununu kuramamış, bilhassa sol kanattan açık vermeye başlamıştı. arif, her topu alışta necdet'i geçiyor ve beşiktaş'ın üç ortasına mükemmel paslar uzatıyordu. beşiktaşın hatâsı, bu sür'atli tempo arasında şenol gibi fırsatçı bir adamını ısrarla solaçıkta bırakması idi. ilk onbeş dakika dolduğu zaman üç muhakkak gol tehlikesi atlatan fenerbahçenin yapabileceği bir akın avutla neticelendi. mikro mustafa, naciden aldığı pası kurşunlama bir şutla beşiktaş kalesine doldurdu. fakat top avuta çıktı. devrenin ortasında siyah-beyazlıların, tazyiki artmış, fenerbahçe durumu kontrol etmek için naci ile lefteri geriye almıştı.
bu devrenin beşiktaş hesabına yazılacak en büyük hadisesi 28 inci dakikaya tesadüf ediyordu. sol hafta, eski günlerini hatırlatan mustafa birolle anlaşarak, fenerbahçe yarı ceza sahasına girmiş, akını nazmi ile mükemmel bir şutla tamamlamıştı. ne çare ki, köşeye giden topu, şükrü mükemmel bir plonjonla durduracaktı.
yine bektaşı akında grüyoruz. dk. 35 birolun nazmiden gelen ortaya yetişememesi, devrenin 0-0 biteceğini gösteriyordu. fakat, 43 üncü dakikada can mustafaya bir ara pası daha uzattı. mikro daldı gole girerken necmi hafif bir sakatlanma pahasına golü kurtardı. devre golsüz kapanıyordu.
ikinci devre
fenerbahçe için ilk devre hiç de parlak geçmiş sayılmazdı. zaman zaman mahkûm durumda kalan sarı-lâcivertli müdafaada yıldızlaşan bir sağ haf seyretmiştik. bu bildiğimiz forvet oyuncusu şerefti. şimdi sağ haf oynuyordu. tek bir kusurlu hareketi görülmemişti. boş sahaya kaçıyor, top dağıtıyor, markaja giriyor, hızla rakibini bastırıyordu. şerefin fenerbahçe müdafaasını rahatlattığı bir hakikatti.
beşiktaş, yorulmuş, tıpkı adanadaki maçın ikinci yarısında baş gösteren durgunluğa düşmüştü. dakikalar ilerliyor, fenerbahçe her adamı ile düzeliyor. - necdet dahi - ve bir takım futbolunun bir rakibi dağıtmaya başladığına şahit oluyorduk. yetmişinci dakikada maçın kaderini tayin edecek bir hâdise vukubuldu.
can, yükselle paslaşarak ceza sahasına girdi. kendisi mükemmel bir gol pozisyonu ile karşı karşıya kaldığı an adeta bir bomba patladı. direkleri zorlayan bir şüttü bu. top bir merminin bir mermere çarpıp geriye dönüşü gibi fırladı. can büyük bir hataya düşmüş, bir temiz plâse ile halledeceği işi azgın bir burun şutuna tercih etmişti.
beşiktaşın durgunluğu devam ediyordu. ve nihayet yıldızlaşan sağ haf devleşen bir forvet oyuncusu oldu. zaman 70 inci dakikayı gösteriyordu. şeref soldan başlayan bir pozisyonu müthiş bir vole ile tamamladığı an, beşiktaş maçı kaybetmişti. evet topu soldan yüksel ortalamıştı. necmi karşılamak istemiş, naci topu mustafanın yanından şerefe geçirmişti. ceza sahasının üzerinden bu topa son senelerin en müthiş volesi tesadüf ediyordu. şerefin ayağından çıkan vole topu bir füze süratiyle beşiktaş ağlarına adeta mıhladı. kaleci necminin veya herhangi bir kalecinin bu füzesi ağların önünde durdurmasına doğrusu kudreti kâfi değildi.
fenerbahçenin galibiyet golü atıldığı zaman maç gece tesislerinin ısısı altında, fosforlu topla oynanıyordu.
sarı - lacivertliler maçın geri kalan zamanını zarif ve akrobatik paslaşmalarla beşiktaş kalesi önünde geçirdiler. bu arada şenolla çarpışan avni sakatlanmış sol açığa geçmişti. naci ise bir takım kaptanı olarak santrahafta son tehlikeleri arkadaşlariyle beraber bertaraf ediyordu. ileride lefter, can, mikro mustafa futbolun bir şiir olduğunu gösterircesine hareketler yapıyor ve kendilerini sahanın bir kenarında maçı seyreden güney amerikalı futbolcular da dahil, 10 binlerce taraftara alkışlatıyorlardı.
not: bahsi geçen güney amerikalı futbolcular özel maç oynamak için ankara'ya gelen brezilya'nın america fc takımıdır...