alışılan havadan ve iddiadan tamamen uzak, futbol kalitesi düşük geçen maçta, atılan üç gol de birbirinden şahaneydi
kahraman bapçum
ilk maç 1908 de oynanmış...
52 yıllık bir mazisi var bu rekabetin... bu formaları tanıyarak birbirleriyle mücadele etmiş türk çocuklarından kaçı şehit, kaçı rahmete kavuşmuş, kaçı sağ ve sağlam, kaçı şimdi ihtiyar veya hastadır? bilinmez...
ama bilinen, emin olunan bir şey var: ne yaşayan eskiler, ne de ölmüşlerin ruhu böylesine bir galatasaray -fenerbahçe maçı görmemişlerdir.
bir an'anesi varduır türk futbolunun: bu iki büyük takım, bu iki dev, sasahada karşılaşınca iyi bir futbol oynanmasa bile heyecan, sürat ve mücadele âzami seviyeye çıkardı. ne oldu dün? belki türk futbol tarihinin en kötü galatasaray - fenerbahçe maçı oynandı. ve diğerine nazaran biraz daha canlı ve gayretli davranan galatasaray kazandı.
sahada iyi bir futbol oynanması öyle dursun mücadele o kadar hafif, her iki tarafın kazanma hırsı o kadar zayıftı ki, bu maçın bu vasıflarla tarihe geçmesi hiç garip sayılmazdı.
ve eğer 90 dakika içinde tarafların attığı o çok güzel üç gol olmasa bu hakikaten böyle olacaktı. ama goller... hele metin'inki... işte doksan dakikalık ruhsuz ve heycansız mücadeleyi o üç gol kurtardı. dün sahalarda elli iki yıllık rekabeti süslemiş olan muhterem mücadeleyi arayan gözler hiç bir şey bulamadı. ama metiin'in attığı golü de daha senelerce yalnız türk sahalarında değil dünyanın herhangi bir yerindeki futbol sahalarında arayanlar kolay kolay bulamayacaklardı.
maç
oyuna galatasaray çok hızlı ve hırslı başladı. bir hafta evvelin «bitik» galatasaray fırtına gibiydi. ve daha ikinci dakika dolarken naci'den söktüğü topla fırlayan metin, ileri yuvarlayıverdi. suat aldı ve sağa aktardı. ahmet yakaladı. durdurdu ve falso alan top yükselin önüne düştü.
ve sağ şutunu yapıştırdı. filhakika ahmet ofsayt idi. fakat bu, oraya yaptığı deplasmanın ve vurduğu nefis şutün kıymetini düşürmezdi. özcan'ın yaptığı plonhon boşa gidiyor ve top daha ikinci dakikada fenerbahçe ağlarına takılıyordu. bu bir büyük heyecanın müjdesi olmalıydı. şimdi oyun hılanacakk, sarı-lâcivertliler maç bu kadar kolay bırakmağa razı olmayacaklardı. fakat galatasaray mücadeleyi bırakmadı ve fenerbahçe toparlanmadan daha kat'i netice almak ister gibi yukleniverdi. bir hafta evvelki metinin yerinde şimdi tanıdığımız bir metin vardı. 8 inci dakikada naciden sürati sayesinde kaçtı. daldı. penaltı noktasına kadar sokuldu. bu sırada içeriden naci takip ediyor ve özcan üzerine geliyordu. naciye faul yapmasaydı belki topa daha hâkim olabilirdi. yazık... hakem metin aleyhine haklı bir faul veriyor ye galatasarayın hızı devam ediyor. ama bu hız hakikatte çok yavaş âdeta durmuş bir fenerbahçe'nin verdiği handikap galiba.
üç dakikalık kasırga
fenerbahçenin taraftarını kahreden bu durgunluğu bir tesadüfle çözülü verecek ve skor 1-1 olunca o hakikaten unutulmaz fakat çok kısa süren fırtına başlayacaktı. o tesadüf osmanın çok uzaktan attığı bir serbeıt vuruşta turgayın çok kötü bir yumruk atmasıydı. kaptan en güvenilir pozisyonda yüzde yüz tesadüfi bir hatâ yapıyor ve oturmamış bir yumruk topu ters tarafta yükselin önüne düşürüyordu. yüksel koştu, havadan gelen topa yükselerek volesini patlattı. ağlar aşağıdan yukarı doğru havalanıyor, ve kapalı tribünün orta kısmından ilk defa olarak yürekten bir ses yükseliyordu. oyun hızlanmıştı. fenerbahçe canlanmıştı... ama...
asıl canlananın galatasaray olduğu üç dakika geçmeden anlaşıldı. yenik düşme üzüntüsü sarı - lacivertlileri çok geç uyandırmıştı. halbuki sadece galibiyeti elde tutamamak şüphesi sarı - kırmızıyı daha kolay kamçıladı. uğur'un alıp soldan kaçarak yaptığı çok yüksek bir ortaya özcan sadece baktı. fakat bu kaleci hatâsı değildi. çünkü kale önünden geçerken top en az beş metre irtifada idi. birden şandellendi ve özcan'a nazaran tamamen ters tarafta kale sahası çizgisinin aut çizgisini kestiği noktaya iniverdi. bu topa özcanın fırlayıp havada kesmesi ne kadar güçse vazifesini yapan bir solbekin oraya düşen topu rakibe bırakması da o kadar garipti. metin işte bu gafletten istifade etti. daldı. fakat akıl ve mantık, insaf ve iz'an o santrforun bu topu durdurup ortalamasını veya içeri kaçtıktan sonra vurmasını emrederdi. gelgelelim metin ne aklı, ne mantığı ne insafı, ne de iz'anı dinliyordu. çok yükseklerden dolaşıp gelerek inen topa gerilerden koparak yetişmişti. kendini yere atarak sağ volesini yerleştirdi. bu topun kaleyi bulması ancak mucize olurdu. öylesine çapraz bir yerdeydi ki... topun ağlara çakılısını görenler bile buna inanamadı. yan ağlara dışardan takılmış olmalıydı. böylece özcan bir kalecinin hayatı boyunca yiyebileceği en güzel golü yiyordu. bu pozisyonda yer tutması, şu, bu gibi teknik bir hatayı özcanda aramak beyhude idi. çünkü o henüz çok yükseklerden geçen topu kontrol etmek durumunda idi.. ama solbek herhalde bir şeyler yapmalıydı.
ve maç orada bitti
böylece 25 inci dakikada skor galatasaray lehine 2-1 oluyor ve maç da orada bitiyordu. 25 dakikada biri ofsayttan atılmış olsa bile birbirinden güzel üç gol seyreden bizler elbette ümide kapıldık. ama maç işte orada bitiyordu. artık tarih boyunca bu iki formayı taşımış olan binlerce galatasaraylı ve fenerbahçeli hayretle gözlerini açabilirler «bu bizim canımız gibi sevdiğimiz formalarla sahada dolaşanlar kim?» diye sorabilirlerdi. sanki fenerbahçe için bu mağlûbiyetten kurtulmak hiçbir şey ifâde etmeyecekti.. sanki rakibini böyle «durmuş» halde yakalayan galatasaray için herşey bu iki golden ibaretti.
ikinci devrede takımlar aynı hava ile çıkacaktı. yalnız f. bahçede avni ile basri hüseyinle yüksel yer değiştirmişlerdi. ama bu hiç bir şey değiştirmeyecekti. asıl değişiklik nacide olmuştu. her pozisyonda metin'e gelen topları ilk hamlede kesmeğe başlamıştı ve muvaffak oluyordu. metin âdeta durmuştu.
ve maç devam ediyordu. hakikatte devam eden can sıkıcı bir hareketsizlikti.