kalitesiz ve zevksiz mücadele 1-1 berabere bitince 6 puanlık fark değişmedi
iki şahâne gol, o kadar!..
beşiktaşın fenerbahçeden daha baskılı oynadığı maçta golleri ilk yarıda ender ve ziya attılar
necmi tanyolaç
iki tarafın oyuncularına maçtan önce birer otomobil hediye etseniz... iki tarafın oyuncularına maçtan önce birer apartman katı bağışlasanız!.. iki tarafın oyuncularına ömür boyunca aylık gelir garantisi verseniz!.. ve bütün bunlara karşılık «alabildiğine kötü futbol oynayınız?..» deseniz, iki takım elbirliği ile bu kadar kötüsünü ortaya koyamazlardı!..
bir arkadaşın, maç, bir futbol rezaleti halini aldığı sırlarda dediği gibi, «ne yazacaktık?» gördüklerimizi, görebildiklerimizi veya düşündüklerimizi... eski arşivleri karıştırıp, çok eski bir fenerbahçe - beşiktaş maçını çıkarıp yazsak, okuyucuyu daha memnun edeceğimizden emindik.
hiç değilse, dünkü büyük maçın küçük futbolcularına bir ders olur, hiç değilse can sıkmazdık...
bir sergi idi bu... kötü malların, intizamsız şekilde oraya buraya dağıtılıp bırakıldığı bir sergi. biraz dikkatli bakıldığında kötü şeylerin arasına sıkışmış iyi şeyler de görüyordunuz. ender gibi. ziya gibi. ama, öylesine göz tırmalayıcı bir görünüşü vardı ki oyunun, bu bir iki iyi adama «her halde kazâra buraya düşmüşler. yerleri burası değil bunların» demiştik.
evet, gördüklerimizi yazacağımızı söylemiştik... aslında futbolu spor kabul edenlerin ülkesinde, bizim fenerbahçe - beşiktaş maçı enderle, ziya’nın attığı gollerin yapısına benzeyen bir oyundu. devam ettirebilseler, «ehh, iyi bir maç seyrettik» diyebilirdik.
halkın heyecanı arasında beşiktaşın, kudretli ve haşmetli (!) rakibinden daha hırslı olduğunu söylemek mümkündü. gerçekten siyah - beyazlılar şimdiden kendilerini şampiyon olmuş kabul eden rakiplerine hırsla saldırdılar. bu, iyi bir başlangıçtı. fenerbahçe ise defansıyla, şöhretleriyle tam bir şaşkınlık, tam bir panik halindeydi. bu panik önlenemez, fenerbahçe kendini toparlayamazsa beşiktaş golünü atacaktı. attı da. tam 8. dakikada genç solaçık ender, ayağındaki topu geveleyen özcan’dan kurtuldu.
yere düşen osman’ın yanından fırladı ve telâşla üzerine çıkan kaleci hâzım’ın üzerinden ilk golü atıverdi.. beşiktaş'ta henüz üçüncü maçını oynayan gönç ender için gol, alkışlanacak goldü doğrusu. derken ahmet kale çizgisi yanına kadar sokulup ortasını yaptı. rahmi’nin sağına geldi top. soluna otursa, beşiktaş bitirmişti fener'in işini.
bu golün üzerinden üç dakika geçmişti. birden şenol’un kaçtığını gördük. yavuz’un üzerinden topu ziya'ya aşırdı. ziya'nın, önüne düşmekte olan topa, temiz, sâkin volesi, topu sabri'nin kalesinin köşesine kadar uzattı. maç 1-1 olmuştu ve fenerbahçe heyecandan tirtir titreyen sabri'nin kalesine, bir iki kuvvetli şut atamıyacak kadar kötü oyununa devam edip gidiyordu. maç, zaman bir taraf, burada sona ermişti. artık, ne bir akın, ne bir pas, ne bir şut görecektik. birol'la çarpışan yusuf'un sakatlanıp, başı sarılı oyuna devam edişi, yaralı yusuf'un minare boyu volesi ve özcan’ın ceylân gibi kaçan ender'i ceza sahasının içinde ikiye katlayışı. maçın ikinci yarısında oyun kötüleştikçe kötüleşti. sertlik de hızlanmıştı. bir tarafta ali ihsan durmadan vuruyor, öbür tarafta yavuz ve fehmi ne allah verdiyse ikramda kusur etmiyorlardı.
mamafih oyunun futbolun dışına çıktığı bu sıralarda yine beşiktaşın daha canlı, daa iyi olduğunu kaydetmek doğru olurdu. fenerbahçe anlaşılmaz bir dağınıklık içersindeydi ve ileride çalışanlar birolla, ziya, biraz da hüseyin'di.