durum 1-1 berabere ilen sabahattinin ikinci devrede kaçırdığı penaltı siyah-beyazlıları moralman yıktı
kahraman bapçum
lider beşiktaş, «artık şampiyonum» diyen beşiktaş bir de baktık ki sadece onbeş gün içinde altı puanı eşe dosta hediye etmiş gitmiş... ve siyah - beyazlılar bizzat kendileri de bir de baktılar ki liderlik çooook gerilerde kalmış.. şampiyonluk ise oldukça yüksek ve yalçın tepelerin arkasında... yoooo!... doğrusu siyah - beyazlıların şampiyonluk şansı «matematik» olarak ortadan kalkmış değil. değil ama... insaf edilsin bu takım şimdiden sonra hiç puan kaybetmeyecek ve rakipler beşiktaş kadar bonkörcesine puan dağılacak denebilir mi?
teknik bir üstünlüğe sahip olmayış bir yana, dişe diş bir mücadelede feriköy gibi pençeleşircesine direnen bir onbir karşısında nasıl da «hafif» kaldılar... bir gol yemişlerdi 12 inci dakikada. ilk devrenin sonuna kadar da bazan başabaş fakar çok defa mahkûm oynamışlardı. ikinci devrede kısa bir canlanış, sonra rahmi'nin attığı gol... eh!... düzeliyordu işler. ama gel gör ki, 68 inci dakikada kazandıkları penaltıyı da zorlu defans adamı fakat aslâ penaltı adamı olmayan sabahattine attırmak gibi bir hatâya düştüler. bu penaltı şansı da gidince... iş feriköy'ün ikinci golü atıp atamamasına kalmıştı. onlar da attıılar bu golü.
işte maçın hepsi bundan ibaretti.
maçın hepsi bundan ibaretti ama unutulmaz şeyler de oldu maçta:
bir defa feriköy'ün çok şeyler başarmış olan kalecisi bu maçla beraber mutlaka hatırlanacak şeyler yaptı. sonra feriköy'ün -içlerinden mahmut ve rıdvan gibi bâzıları, gerektiğinden çok topla oynamalarına rağmen- mükemmeldiler... bu takımın defansı da bir «ideal defans» kıvamında idiler... şöhretli, fakat formsuz beşiktaş kalecisinin yediği birinci gol ise affedilir cinsten değildi. bir de beşiktaş forveti vardı ki... dostlar başına.
ama günün en enteresan olayı iki hakem arasında geçen düello oldu. onbirinci dakika oynanıyordu. rıdvan solaçık yerinden hayli uzaktan bir şüt attı. necmi sağa doğru yattı, topu karşıladı ve elinden kaçırdı. yavaş, tesirsiz ve tehlikesiz bir toptu bu... araya giriveren ergun, necmi'nin bıraktığı topa inanılmaz derece soğukkanlı bir vuruşla dokunuverdi. necmi yerde yatıyor ve top yuvarlanarak kaleye giriyordu. yan hakemi zeki özcan ise hem bayrak sallıyor hem de olduğu yerde durarak golü iptâl ediyordu. gürüz de buna bakarak gol işâreti vermedi. ama gene de «ne demek istediğini» sormak için yardımcısına gitti. acaba bir faul veya hentbol vardı da gürüz görmemiş miydi? yan hakemi ise ergun'un ofsayt olduğunu söylüyordu. şimdi gürüz ilk kararını değiştirip «gol» kararını vererek iyi bir hakemlik imtihanı veriyordu.
bu golden üç dakika sonra feriköy kalesinde kopan fırtınanın ise anlatılmasına imkân yoktu. sadece şunu söylemek mümkündü: feriköy kale sahası içinde 15 kişi vardı. ceza sahası içinde ise necmi hariç bütün futbolcular... ve gol girmedi.
asıl büyük macera ikinci devrede yaşanacaktı. 49 uncu dakikada rahmi bitmez tükenmez fırsat kaçırmaların birini daha boş kaleye topu atamamakla gösterecek: ama 53 üncü dakikada rıdvan'ın kendi kalesi yakınında yaptığı lüzumsuz bir çalımda topu kaptırması üzerine, sağdan aldığı topu penaltı noktasında düzelten rahmi, necdet'i mağlûp edecekti.
nihayet 68 inci dakikada maçın büyük düğümü çözülecekti. sanlı‘nın söküp getirdiği topu alan hüseyin ceza sahası içine girdi, ve arkasından koşan erdinç itti hüseyin'i
penaltı?... feriköy hesabına maç bitiyordu galiba... ama, dedik ya, penaltıyı sabahattin attı. üst direğe bomba gibi vuran top necdet'in , eline çarptı, sonra da kucağında kaldı necdet’in...
75 inci dakikada rıdvan’ın hazırladığı, erguna yuvarladığı, süreyya ayak koyunca da mustafa’nın önünde kalan top bu sonuncunun çok akıllıca yaptığı vuruşla ikinci defa beşiktaş ağlarına takılıyordu.
bundan 6 dakika sonra suat'ın uzaktan attığı şütü necdet bu defa da uçarak kornere çıkartacak ve maçın kaderine hükmeden adam olacaktı.
sonra bir de baktık ki lider beşiktaş üç pazar üst üste ikişer puan dağıtarak...