çok zevksiz ve kalitesiz bir tempoda geçen maça ilgi göstermeyen halk, müsabakayı bırakıp gökyüzündeki jetleri seyretti. oyunun sonlarına doğru suat ve zeynel karşılıklı iki mühim gol fırsatı kaçırdılar
necmi tanyolaç
tribünlerdeki kızgın adamlar maçın sonunda ağızlarını açtılar; «yuuuuu!... yuuuuu!... yuuuuu!»
tribünlerdeki kızgın adamlar daha kızdılar ve küfürlerin en okkalısını savurmaya başladılar: «......», «......», «......»
niçin, niçin? gençlerbirliği kapalı müdafaa yaptığı ve beşiktaş'tan bir puan aldığı için...
yoook, rakip takımın oyununu beğenmemenin izahı küfürle olmazdı. tenkid, maçın sonundaki o alışılmış terane, o alışılmış çirkin uğurlama temposu değildi. alkışlamak zorunda olmayanlar, küfür etmek zorunda olmadıklarını da anlamamışlardı, hala ve hala gençlerbirliği sahadan çıkarken ağızlarına ne gelirse, sahaya fırlatıyorlardı.. ankaralılara şişe atılmadıysa, soyunma odalarına giden tünelin kapısını polislerin tuttuğuna şükretmek lazım.
ama, dünkü kızgın adamlar, mesela beşiktaş ankara'da kendinden daha iri bir rakibe yenilmemek için dünkü gençlerbirliği'nin yaptığını yapabilse ve yenilmemek için oynadığı maçtan bir puan alarak dönse, beşiktaş'ı karşılamak için haydarpaşa'ya giderlerdi...
şimdi sakin kafayla maçı hatırlamak zorundayız.. beşiktaş ne yaptı gençlerbirliği'ni yenmek için de, bu sonuca isyan bayrağı açılıyor? hiiç. ne yaptı beşiktaş, rakibinin sindirici ve bıktırıcı müdafaasını yarmak ve çözmek için? üstelik antrenör gençlerbirliği'nin kapalı defansa başvuracağını hesaplayarak forvetin iki golcüsü ahmet ve faruk'u iki açığa yerleştirmişti. düşüncenin hedefi açıktı, ikisi de sert ve dalıcı karakterde olan golcüler rakibin ortadan kilitleyeceği oyunu kenarlardan açmaya çalışacak ve beşiktaş geri adamlarıyla bile sayı arayacaktı. ne yaptılar? tam aksini. beşiktaş ortadan kilitlenen rakibine açıklardan saldıracağına, ortadan saldırmaya adetâ inatla devam etti. artık oyun gençlerbirliği yarı sahasında oynanıyor ve bazan 15 futbolcunun birbirleri üzerine yığıldığını görüyorduk. eee, gençlerbirliği'nin de istediği buydu aslında. ileride bir abdullah'ı bırakmışlardı. biraz zeynel, biraz da tevfik, geriden çıkacak uzun toplara dalıyor ve beşiktaş'ın müdafaadaki huzurunu bozuyorlardı. hattâ iddia etmek doğru olur. gençlerbirliği gole fazla yüz vermedi dün. yoksa, pekâlâ maçı kazanırdı. ama bir abdullah'la olmazdı bu iş.
maç bu hava altında gidiyor ve beşiktaş karşı sahada hapsettiği rakibini yıkamıyordu. 11. dakikada ahmet'in sanlı'ya, sanlı'nın esmer ahmed'e uzattığı topa yetişilebilseydi, neticenin ne olacağı tartışılırdı. bundan 4 dakika sonra abdullah altı pasta topu ayaklarına dolaştırmasa, o zaman da sonucun ne olacağı tartışılabilirdi... devre zevksiz bir didişme halinde biterken seyirciler sırtlarını maça çevirmiş. jetlerin gösterisini alkışlıyorlardı.
ikinci yarıda beşiktaş'a bir büyük fırsat geldi. suat ileri çıkmıştı. tam kale ağzında golü atacağı an, topu sağladı. yeri, sol şut atması gereken yerdi. avuta gitti. sonra beşiktaş hep yüklendi, ortadan tabii. oyun gençlerbirliği kalesi önünde bir yığın mücadelesi halinde geçiyor ve gençlebirliği defansı hepsinin üstesinden geliyordu. ve 74. dakikada zeynel, yine bir kontratakta kaya'yı da geçip eski günlerden bir şut çıkardı ki! bu da gol olabilirdi...
gençlerbirliği sonuna kadar dayandı, rakibinin oyununu bozmakta başarı sağladı. bir deplasman maçıydı, aldı puanı, çıktı sahadan. beşiktaş ise mithatpaşa'da bir taşralı gibi çarpıldı, kaldı...