galatasaray'dan en iyi olarak ekrem'i seçerken ergün, uğur, aydın ve muzaffer’i de uzun uzun düşünmedim değil. hattâ biraz da suphi'yi... fakat ergün'ün parlak başlayışı ile parlak bitirişi arasında sahadan bir süre kayboluşu vardı... uğur orta sahada topa bastığı pozisyonların, oradan oyunu kuruşlarının dışında, özellikle kanatlarda olabileceği kadar etkili olamadı. aydın ofansif aksiyonlara girme çabası içinde çok kerre defansif görevini ihmal etti.
her maçta görev aşkını. çalışkanlığını, yararlı basit oyununu takdir ettiğimiz muzaffer bu maçta zaman zaman görevinden ayrılıp, hattâ fantazi hareketlere kaçtı... suphi ise güzel, ümit verici top kullanışlarını hep fena sonuçlandırdı..
kısacası bütün oyun süresinde oyunda kalan, görevinden ve ciddiyetinden ayrılmayan ekrem bunların en iyisi idi.
ekrem
galatasaray defansında üzerine düşen görevi arzu ile hırsla yapan ekrem, takımının ofansif oyununda da geriden kopup yardıma giden adamdı... belki 15—20 uzun sprint yaptı rakip defansın boşalan sol tarafından yararlanmak için... bunlardan sonra da takdir edilecek bir zindelikle gene defanstaki görevine koştu. en önemlisi de maçın hiçbir ânında oyunu bırakmadı.
fikri
vefa'dan en iyi olarak fikri'yi ayırırken raşit, bekir ve selâhattin de aklıma gelmediler değil. fakat raşit’le bekir'in hiçbir plânları olmadan uzun uzadıya topla oynayışları, kollektif oyundan uzaklaşışları, takımlarına omuz silkip kendi şöhretleri için oynuyorlarmış hissini verdi bana..
görevini iyi yapmaya çalışan selâhattin ise markajda başarılı olurken, topu ayağına aldığı zamanlar futbolun istediğini yapamıyordu..
içlerinde bütün maç boyunca sessiz sedasız, gösterişsiz çalışan fikri, bence en iyileriydi.
defansa zerre kadar yardımları olmayan kendi orta saha oyuncularının arkasında ve iki haftadır akıl almaz hatâlı, hattâ gülünç goller yiyen bir kalecin n önünde bezmeden, bozulmadan direnebilmek cidden başarıdır sanırım…