bu maç daha önceden 25 ekim 1970 pazar günü olarak oynanması planlanmıştı. fakat pazar günü nüfus sayımının olması nedeniyle cumartesi gününe alınmıştır.
beşiktaş futbol takımı haftayı istirahat ile geçirecektir. siyah-beyazlılar, 25 ekimde galatasaray ile yapacakları türkiye liginin ilk büyük maçının hazırlığına dün belgrad ormanında kros yaparak başlamışlardır.
ezelî rakipler son çalışmalarını yaptılar. özarı «g. saray'ın mağlûbiyetini düşünmüyorum», teoderuscu ise «en kötü sonuç beraberlik olur» dediler
yavuz bayraktar
pazar günü yapılacak genel nüfus sayımı nedeni ile galatasaray – beşiktaş maçı yarın gece 20.15’de mithatpaşa stadında oynanacak…
gerek sarı-kırmızı’lılar ve gerekse siyah-beyaz’lıların parolası «galibiyet».. mağlûbiyet veya beraberlikten söz eden yok…
galatasaray teknik direktörü coşkun özarı, «galatasaray yılın ilk dev maçına en iyi şekilde hazırlanmıştır. beşiktaş’lıların bütün güçlerine rağmen sahadan pek sevinçli çıkacaklarını sanmıyorum» dedi… sonra, devam etti:
«futbolcularımız bu maçı kim kazanırsa rahata kavuşacağını biliyorlar.. sahada nasıl çalışacaklarını en ince noktasına kadar defalarca tekrarladılar… ben şahsen galatasaray’ın mağlûbiyetini düşünemiyorum…»
beşiktaş antrenörü teoderescu ise pek fazla konuşmadı. sadece, «beşiktaş, galatasaray'a boyun eğmeyecek.. her şeyi düşündük, biz de tedbirlerimizi aldık.. en kötü sonuç beraberlik olur» demekle yetindi…
türkiye liginde lider bursa mersin’de puan mücadelesi yaparken mithatpaşa stadında ise ezeli rakipler karşı karşıya gelecek…
g. saray beşiktaş
iki tarafın da iddialı hazırlandığı m. paşa’daki maç saat 20.15 de başlıyor
türkiye liginde üç büyüklerden ikisi bugün karşı karşıya geliyor… ama galatasaray – beşiktaş maçı kadar önemli müsabakalar da var türkiye liginde. mersin idmanyurdu – bursaspor, boluspor – eskişehirspor maçları gibi… tabii vefa – göztepe, altay – demirspor, ankaragücü – istanbulspor karşılaşmalarındaki puan mücadelesi de bugüne ayrı bir renk katacak…
günün ikinci karşılaşması 20.15 de mithatpaşa stadında olacak. burada ligin iki büyüğü galatasaray ile beşiktaş oynayacak. tarafların muhtemel tertipleri şöyle:
bu oyunda son haftalarda alınan sonuçlara göre sarı - kırmızılı takım daha şanslı. ancak ezeli rekabet havası içinde sonucun ne olacağını kâğıt üzerinde kestirmek de çok zor. iki takımın teknik adamları sonuç üzerinde hep iddialı konuştular ve şimdi konuşma sırası sahadaki futbolculara geldi...
suphi'nin 18. dakikada attığı gol sarı – kırmızılıları durgunlaştırdı siyah - beyazlıların beraberliğini 87. dakikada nihat sağladı
maç bitiyordu. iyi bir fırsat yakalayıp oyunun başlarında tek golünü atmış olan galatasaray. maçı bitirmek üzereydi. gerçi ikinci devrede beşiktaş hırsla ve inatla maça asılmıştı; fakat her pozisyonda topu, kendi gol şansını ve takımının kaderini ezip dağıtan dokuz numaralı oyuncusu ile beşiktaş bu maçın sonucunu değiştiremiyordu.
son yarım saatte sanlı ve güray, sarı - kırmızılıların boş bıraktıkları orta sahada iyi yağlanmış bir makine gibi çalışmaya başlamalar, cıva gibi kaçan ve ne yaptığını göstermeden birçok şeyler yapan faruk da onlara katılınca, oyunu galatasaray yarı sahasına indirivermişlerdi .
fakat bir hatası vardı beşiktaşın: her pozisyon ortadaki 9 numaralı adamda toplanıyor ve …… orada bitiyordu.
oyun bitmek üzereydi.. iki puanı galatasaray almıştı. üstelik bu sezon çıkarttığı oyunlardan en kötüsünü oynuyordu galatasaray…
oyun bitmek üzereydi.. gerilerden uzun bir top açtılar beşiktaşlılar. her iki tarafın futbolcuları orta çizgi yakınlarında kümelenmişlerdi. yükselen top galatasaray ceza sahasının içine düştü. yâsin fırladı kaleden. kendi defans adamlarından ikisi yüzleri ona dönük bekliyorlardı. yâsin gelip alacak diye... oysa kaleci de onların topu kendisine yuvarlamalarını bekliyordu. birden aralarına bir adam girdi. beşiktaşın top, şans ve kader ezen 9 numaralı adamıydı bu… ayağını topun altına soktu ve kaldırdı havaya.. yâsin başının üzerinden geçen topa sevimli bir kuşu seyreder gibi baktı...
beşiktaşın golcüsü nihat. yok ettiği şansını böylece geri getiriyordu.
maç çok hızlı, çok hareketli, çok heyecanlı başlamıştı. daha üçüncü dakika dolmadan her iki takımın kalesinde de gol kokan fırtınalar doğmuş, büyümüş, durulmuştu... bir o tarafla bir bu tarafta kornerler atılıyor; davut'un bomba gibi bir şutu az farkla avuta gidiyor, sağdan ortalanan topu iyi takip etmeyen sabri kale ağzında topu rakip forvetine bırakıyor, biraz sonra uğur'un kendi başına getirdiği top beşiktaş kalesini gene karmakarışık ediyor, sonra sami’nin ve faruk'un güzel ortaları galatasaray defansında zorlu dakikalar yaratıyordu.
maç hızlı, hareketli, heyecanlıydı.. oysa garip bir havası vardı sahadaki oyunun… bir an oluyordu ki futbolun en güzel, en zarif hareketlerini seyrediyorduk, sonra bir an bir de bakıyorduk ki en acemice hareketlerle oyun devam ediyor.
maç kaliteli bir futbol maçı olmaktan çok mücadeleli bir çekişme zevki veriyordu.
galatasaray golünü işte bu hava içinde attı: serbest bir topu barbu kesmiş, basmıştı üstüne. durdu. herhalde yakınında pozisyon alan mehmede geçirecek topu... geçirmedi. birden suphi bitiverdi barbu'nun önünde. dokundu topa. kaptı. sıyrılıp girdi ceza sahasına… barbu için tek çâre beline sarılmaktı suphi’nin. hattâ bunu ceza sahası içine girmeden bile yapabilirdi. yapmadı, sportmence kovaladı suphi’yi.. düzeldi suphi ve vurdu… hem de kapalı tarafından kalenin. hem de sabrinin başının üzerinden.
galatasarayın orta saha adamları, her zaman güven vermiş olan ergün ve ahmet oyuna kendi tuzlarını katamıyorlar, orta sahada iyi günler geçirmiş olan uğur ileride birçok imkândan mahrum kalıyordu.
top gene daha çok sarı — kırmızılılarda idi. ama bir tek golü önlerindeki uzun zaman için yeterli sayabilirler miydi ki, bu kadar rahat şekilde top dolaştırmayı iş edinsinler?
ikinci devrede samim’in ymne yerine ayhan oyunu değiştirmedi. galatasaray arada sırada aydın’ı dar koridordan ileri kaçırarak birşelyer yapmağa çalışıyordu sadece.. ve beşiktaşta sanlı oynamağa başlamıştı.
oyunun ağırlık merkezi tamamen değişmişti. 74 üncü dakikada sanlıdan açılan bir pas galatasaraylılardan dönerek kaleye 25 metre uzaklıkta olan davut’un önüne düştü. davut'un çok güzel şutu kalenin üst direğine çarparak çıktı. beşiktaş gol arıyordu artık…
79 uncu dakika maçın en unutulmaz dakikasıydı: daldı sami, sağ taraftan topla beraber… ama topu aydın'dan sökerken bastırıp yıkıverdi aydın’ı… hakem düdüğü çaldı. gol pozisyonuna girerken haksız ve sebepsiz durdurulduğunu sanan sami ne kadar kızılabilirse o kadar kızdı tabii. aldı topu ve hakeme doğru volesini patlattı. bu sırada herhalde hakeme «saygılarımı sunarım» demediği de muhakkaktı. hakemin reaksiyonu net ve çabuk oldu: uzun bir düdük ve elini tribünlere doğru kaldırarak eami'nin üstüne doğru koşuştu. bu hareketi anlayanlar için bir tek anlamı vardı: hakem sami'yi oyundan atıyordu. başta bizzat sami, sonra kaptan sanlı, sonra diğerleri hakemin üstüne yürüdüler. itiraz ediyorlardı. tartışma başlamıştı. işte ne olduysa o anda oldu… tâ uzaklardan kasırga gibi kopan faruk hakemin üstüne öyle bir geldi ki, bu defa sanlı hakeme itirazı bırakıp arkadaşını sille tokat olay yerinden uzaklaştırmak işini üzerine aldı. bir an faruk’un kendi arkadaşları tarafından – şüphesiz teskin etmek için – iyice hırpalandığını seyrettik.
sonra olaylar yatıştı. öylesine ki, hakem de kararından caymış sami'nin oyuna devamına izin vermişti (!?).
işte beşiktaş beraberlik golünü bundan tam sekiz dakika sonra attı.
iyi bir futbol oynanmadı sahada, ama seyre değer bir mücadele vardı. işte o kadar...
dün geceki maçın en büyük özelliği bence, beşiktaş'ın maçı kaybetmeme hırsı, galatasaray'ın ise bir golden sonra bunu yeterli görmesiydi…
galatasaray ilk golünü barbu'nun yaptığı çalım neticesinde kazandı. geride serbest adam barbu'nun bu hatâsını, suphi affetmeyince, golü atması da zor olmadı. bunun dışında galatasaray'a gelirsek, yanlış bir tertiple sahada dizildiler. bundan evvelki maçlarda orta sahanın en başarılı ve takımın beyni uğur, solaçığa alınmakla çizgi üzerinde, işlemez bir duruma getirildi. orta sahada kendilerine görev verilen ahmet ile ergün'ün de çok bozuk bir günlerinde olması ve karşılarında bulunan oyunculardan sanlı, güray ve davut'un markajından kurtulamadıklarından, oyunu kuramadılar. böylece golden sonra orta saha tamamen beşiktaş’lıların eline geçti. güray ve davut’un çalışkan ve bilgili oyunları, galatasaray kalesinde tehlikeler yaratmağa başladı. ve galatasaray kalesi bundan sonra iki tane büyük tehlike atlattı. bunlardan ilki güray'ın pasını nihat'ın fazla top sürmesi sonucu kaleciye teslim edişi, ikincisi de faruk'un nefis hareketlerle topu soldan getirip, altıpas içinde nihat’a getirip vermesi ve bu futbolcunun topu kontroluna aldıktan sonra ağır kalarak kullanamayışı.
bu ana kadar ilk devre sonunda beşiktaş’da en çok başarılı olan oyuncular zekeriya, yaptığı gollük hataya rağmen barbu, güray, faruk ve davut’tu.
ilk yarıda galatasaray'ın iyileri ise suphi, tuncay, muzaffer’di.
o ne başlangıçtı galatasaray için... formda bir boksör gibi sağlı sollu vuruyor, hasmını sürklâse ediyor, fakat indirici yumruğu bir türlü vuramıyordu… bu ne kadar devam ederdi diye düşünürken hakikaten 18. dakikada barbu'nun hatâsından bir de gol kazanınca ne bahar kaldı, ne de gül, ne de bülbül sesi duyduk sahada.. kesilmişti galatasaray.. sanki bu gol kâfi gelecekmiş gibi galibiyete bozulmuşlardı ve saha ortasında oynamağa başlamışlardı. iyiydi hoştu ama, kaleler niçin yapılmıştı? herhalde gol atmak için olacak.. futbol da saha ortasında değil, ağlarda bitiyordu.
beşiktaş, iyi dayandı âni patlayan kasırgaya… galatasaray'ın yaptığı üçgen, dörtgenlere adam markajını bırakıp saha markajı ile cevap verdi ve iyi de başardı bu işi… göz dolduran oyunu galatasaray oynamıştı ama, beşiktaş da nihat ve sanlı vasıtası ile daha tehlikeli olmuştu. nitekim ilk devre kaçan fırsatlardan sonra nihat, müller'den baskın çıkıp muzaffer’i ve galatasaray'ı avladı, beraberliği sağladı. neticede şunu söyleyelim ki beraberlik normaldi. galatasaray iyi futbol oynadı, buna karşılık beşiktaş da daha tehlikeli oldu...