kalitesiz ve zevksiz geçen müsabakada sarı-kırmızılılar galibiyet golünü şükrü ve osman'ın bariz bir hatasından temin ettiler
kahraman bapçum
bize şimdi utanmak düşüyor... hepimiz ve hepiniz adına utanmak düşüyor bize... tuttuğu ve sevdiği takımın beceriksiz görünüşüne kızıp, sebepsiz yere hakeme küfreden taraftar adına utanıyoruz... elli küsur yıldır spor sahalarında şerefle taşınmış bir formayı böylesine âciz duruma düşüren yetiştiriciler ve idareciler adına utanıyoruz... türk spor tarihinin yetiştirdiği müstesna kıymetler olarak şöhretin zirvesine taht kurup kendisine hayran olan taraftarları ile alay edercesine sahada dolaşan futbolcular adına utanıyoruz... türk futbolunun kaderine hükmeden iki ezeli rakibin gösterdiği inanılmaz seviye düşüklüğüne bakıp topyekün türk futbolu adına utanıyoruz...
ama utanmak neyi değiştiriyor? lig şampiyonluğuna artık bir değil, iki ayağını birden basmış sayılan galatasarayın. böylesine yok olmuş bir fenerbahçeyi yenerken attığı golün nasıl tesadüf koktuğunu görmemiş olan var mıdır? bir fenerbahçe eriyip, silinip, dağılıp giderken, bir galatasarayın da onun seviyesine inmek için ne lazımsa esirgemediğini görmemek mümkün müdür?
utanıyoruz... çünkü türkiye'de yakın zamana kadar iyi kötü bir «futbol» oynandığını bilen adamlarız. utanıyoruz, çünkü elimizde bizi teselli edecek çok az şey kalmıştır. ilerlemiş sayılabilecek yaşına rağmen her haliyle «ben bu seviyenin adamı değilim. futbol oynanan her memlekette rahatça yerim var» diyen turgay ortalardan kaybolsa... ve fenerbahçenin «dökülen şöhretler» i yanında ezile ezile yıpratılmamış gençler mesela şu dünkü çocuk selim ve isimsiz adam özcan olmasa...
evet.. herşey sona ermek üzeredir. fenerbahçenin takımına gönül vermiş seyircisi, sadakati ve vefası dillere destan seyircisi artık yoktur... hergün biraz daha azalacak ve bir gün «muhteşem fenerbahçe» tribünlerde kendisini alkışlayan bir tek adam bulduğu zaman sevinecektir... diğer taraftan azala azala stadın iki direği arasına sıkışmış ve bir küçük bir grup halinde kalmış galatasaray seyircisi ne ne diyelim? seyirci 28 bin ve küsür... bu dünkü maç. ama yarınlar, bu takımların maçına artık bu seyirciyi toplayamaz. neden gelelim? gönüller dolusu bir «fenerbahçe çok yaşa» diyemedikten, nesilleri ve sınıfları birleştiren bir «cim... bom... bom...»'u yüreklerimizin bütün heyecanı haykıramadıktan sonra nedan gelelim?
türk futbolu herşeyden evvel fenerbahçesini kaybetmek üzeredir. bu, fenerbahçe - galatasaray rekabetini de alır götürür... üstelik galatasaray da eski yıllardaki gibi devleri yenerek çıkılan bir zirveye çıkmak şöyle dursun, hiç kimsenin durdurmağa niyet etmediği bir düz yolda ilerlemektedir. hem de bu düz yolda küçük, mütereddit, emin olmayan adımlar atarak...
sahadaki oyun
tarih sahnesinde baş rolü fenerbahçenin aldığı o büyük oyun oynanırken, dün sahada da sözüm ona bir futbol oynanıyordu.
yoo... haksızlık etmeyelim. o, yedinci dakikada sol açıktan uğur'un getirip de yerden ortaladığı topa bahri'nin vurduğu o tertemiz plase ve şükru'nün çelik bir yay gibi kıvrılarak karşılayışı şüphesiz birinci sınıf bir futbol gösterisi idi. siz bu sahneye o kalecinin ateşler içinde yanmakta olduğunu da ilâve ediniz... sonra, onbirinci dakikada naci'den aldığı derinleme bir pasla düzelip 25 metreden beklenmez bir şut çıkartan yüksel de brezilya sahalarında görülebilecek bir gözteri yapıyordu. ya o topa yumruğunu vurup kornere atan turgay'ın o andaki devleşmesi...
eee... daha sonra? bunun daha sonrası yoktu. sahada gittikçe daha fazla acemileşen bir fenerbahçe kadrosu... bir tek topu kesemeyen bir santrhaf. topla, maçla, oyunla bir seyirci kadar bile ilgili olmayan bir sağaçık ve bir soliç. rakibini, orta sahada antrenman yapar gibi rahat bırakan bir takım. kendi defansından çıkan her topu ikinci pasta rakibe veren bir topluluk... ve bu rakip karşısında gol atmasını unutmuş bir galatasaray..
bu, böyle devam edecekti. 32 nci dakikada gol olacak. sonra galatasaray, tek gollü galibiyeti kâfi görüp defansif bir kuruluşu deneyecekti. ikinci devreye de aynı gaye ile çıkan galatasaray bu tek gollük farkı korumasını bilecekti elbette bu başarıda en büyük pay, takımı dışarıdan idare edenlerindi. elbette turgay'ın. son zamanlardaki form düşüklüğüne rağmen bu maçta iyi çalışan ergun'un, elbette açılan toplarla meşgul olup ileride iyi top tutan emektar recep'in de hissesi vardı.
ama oyun ne oyunu, futbol mu? hayır futbol değil, fakat bir «oyun» oynanıyordu sahada. bu oyunu galatasaray kazandı.
galatasaray
galatasaray iki puan daha alıyor ve şampiyonluk yolunda artık tutulmaz bir hale geliyordu. fenerbahçe kötüymüş. fenerbahçe sadece bir mâzi imiş, ne olursa olsun... bu bir galibiyetti, bu bir şampiyonluktu. sahada iyi futbol oynanamamıştı. fakat taraflardan biri hiç olmaza mücadele etmenin ne olduğunu henüz unutmamıştı. zaferi onlar aldılar. herşeye rağmen galatasarayda bâzı zinde kuvvetler vardı ve bugün için yıkılmış değildiler. halbuki fenerbahçede mevcut hiçbir şey yoktu: antrenörü, idarecisi, futbolcusu ve... heyhat, taraftarı ile herşey çökmüştü.
şimdi calatasaray'ın, zinde kuvvetlerine dayanarak yeniden toparlanması, şampiyonluk ünvanına yaklaşırken adına ve bu ünvana daha fazla layık olması beklenirdi. fenerbahçe ise herşeyini kaybetti, dediğimiz şu anda bile özcanlara, selimlere ve kuytuda unutulmuş aydoğanlara, bülentlere, necatilere, hüseyinlere sahipti...