933 ve 960 arasına sıkışan seneleri düşünüyorum… kimi harb demiş, kimi sulh demiş, iktidar demiş, seçim demiş, atom demiş, füze demiş… biz ise sadece futbol demiş durmuşuz… kısaca, bu arada dünyada bütün olup bitenleri ancak bir tiyatro seyreder gibi seyredebilmişiz… pearl harbour baskını, malta konferansı, dunkerk çekilmesi, kral faruk’un kovulması, suriye, ırak ihtilâlleri, iran şahının boşanması, çoklarına geçen senelerin birer yardımcı hatırlama noktaları olurken, biz meselâ (5-4) yenildiğimiz beşiktaş, (1-1) berabere kaldığımız fenerbahçe maçlarınınirengi noktaları yaparak hâtıralarımızı plânlamışız. sene başları, doğum günleri, bayramlar, ve hemen hemen bütün insanları bambaşka heyecanlandıran buna benzer müstesna günler, bizler için alelâdeleşip, yerlerini millî, fenerbahçe, beşiktaş gibi mühim maçların günlerine bırakıvermişler… çörçilmiş, mak artürmüş, rommelmiş, hitlermiş, ayzenhovermiş… dünya sahnesinin bu baş artistlerine omuz silkip kendi küçük sahamızın eski, yeni virtüozları hüsnülerin, hakkıların, nihatların, zekilerin, budurilerin, şükrülerin, cihatların, fikretlerin, lefterlerin, turgayların, canların, metinlerin, suatların peşlerine takılmışız…
diyeceğim, seneler bizi yavaş yavaş nasıl da tâ gırtlağımıza kadar şu futbola batırmış…
işte şimdi de içlerimiz korku, heyecan, sevinç karışımı tuhaf hislerle dopdolu, bizler için çok büyük bir gün olan pazarı bekliyoruz…
tıpatıp aynı duygularla o günü gözleyen fenerbahçeli, galatasaraylı kardeşler! sizleri müşterek içlenmelerle yakınlaşanların samimiyetiyle kucaklıyorum.