sarı – kırmızılıları metin, bahri, mustafa ve candemir’in sakatlıkları düşündürüyor
necmi tanyolaç
– neyin var metin? – neden antrenmana çıkmadın? – sakatım. sağ ayağımın üzerine basamıyorum. – solun sağolsun metinciğim. tek ayağın da kâfi fenerbahçe’ye…
metin, galatasarayın antrenmanını saha kenarından tâkip ediyordu… yağmur yağıyor ve o, habire taraftarların suallerini cevaplandırmaya çalışıyordu. taraftar bu… elbette soracaktı metinin nerede sakatlandığını. fenerbahçeye karşı oynayıp, oynamayacağını… doktorların tavsiyelerinı… az mı hasretini çekmişlerdi metinlerinin… ve sağ ayağının üzerine basamayan galatasaraylı santrfora galatasaraylı taraftarlar âdetâ yalvarıyorlardı: «solun var ya? solun var ya? tek ayağın kâfi fenerbahçeye…»
metin, bilinmez, bu yüzde yüz samimi temenniler karşısında neler geçirdi içinden, neler düşündü?... o anda bir endişenin tesiri altında kaldığını etrafına hissettiriyordu. ya üzerine basamadığı sağ ayağı fenerbahçe maçına kadar iyileşmezse… ya iki demir ayaktan biri, diğerini yalnız bırakırsa…
antrenmana, antrenmana çıkacak futbolculardan herhangi biri gibi gelmişti. saati saatine, dakikası dakikasına. onun, futbol disiplininden anladığı buydu. dakik olmak. ama, çamur deryasında neşe içinde büyük maça hazırlanan arkadaşlarının arasında olamayacakmış… hürriyetsiz günlerini hatırladı. içerdeyken de. kalben hep galatasaraylı arkadaşlarının yanıbaşında hissetmişti kendisini. üzülüyordu tabii… göztepe maçında uğradığı talihsizlikti doğrusu. hayatını iki ayağıyla kazananlar anlardı bunun acısını. seracettinle çarpışmış ve saha kenarına alınmıştı. acıyı bir an duynuş, sonra tekrar oyuna dahil olmuştu. «adelelerim henüz soğumamıştı. girdim oyuna, bir de gol attım. geceyi çok zor geçirdim. doktorlar evvelce sakatlığa mâruz kalan sağ ayak bileğimin bir küçük kemiğinde çatlaklık buldular…»
taraftarların nefesi kesilmişti. ızahatı dinleyenlerden biri dayanamayıp, atıldı:
– ee, sonra? – doktor biraz evvel, sen bu ayağınla sahaya çıkıp, futbol oynayamazsın. en azından 15 gün istirahat etmen lâzım, dedi…
bu talihsiz hikâyenin başlangıcından ziyade, sonuyla galatasaraylı taraftarları perişan ettiği muhakkaktı. yalvaran gözlerle bakıyor, tek ayağıyla sahaya çıkmasını isteyecek kadar kıskançlık gösteriyorlardı… ve metin devam ediyordu: «böyle büyük maçlara hazırlandığımız zamanlara ben hep ana baba günleri derim. nazlanacak, dudak kıvırıp, sizden bir şeyler bekleyen insanları üzecek günler değildir bunlar. fenerbahçeye karşı takımımdaki yerimi almaktan başka bir düşüncem yok…»
sonra yere eğildi. ârızalı ayağiyle oynadi. ayak, ayakkabının topuğuna basıyordu. bu hareketi birkaç kere tekrarladı… ayağını ovmuyor da, okşuyor sanırdınız… yarışa çıkacak bir atın jokeyi tarafından okşanışı gibi…