kızılcahamam'da gırtlağına kadar yeşil çamların arasına gömülmüş modern,rahat otelimize yerleştik o sıralarda küme düşmemek için bir kaç ölüm-kalım maçı yapacak (ptt) takımı da orada kalıyordu.ilk önceleri iki futbol takımının aynı yerde kamp yapmasının mahzurlarını muhtemel tatsızlıkları düşünerek ne yalan söyleyeyim hayli endişe duymuştum.fakat içlerinde çoğu üniversiteli liseli olan terbiyeli nazik efendi(ptt) li futbolcuların davranışları saatler geçtikce endişelerimi çarcabuk süpürdü..çok misafir perver olan kızılcahamam halkı,başta kaymakamları,belediye reisleri,jandarma komutanları,bölge başkanları,orman mühendisleri,olmak üzere bizlerle anlatılmaz bir nezaket içinde ilgilendiler...koyu bir galatasaray'lı olan kaymakamın sayın eşi ise biraz da öğretmenlik olan mesleğinin verdiği anlayışla gece gündüz kafilemizle meşgul oldu...akşamları yemekten sonra hep baraber otelin büyük salonunda toplanıyor(ptt)liler ve galatasaraylılar arasında muhtelif oyunlar oynuyorduk...bu arada ptt ile galatasaray takımları arasında tertiplediğimiz (bilgi yarışmaları) bilhasa zevkli,heyecanlı oluyordu...
kısa zamanda(ptt)lilerle öyle kaynaştık ki,artık kendi çocuklarım gibi onlara da göz kulak oluyor,onlara da bazı tavsiyeler bulunmak nasihatler vermek için kendimde hak buluyordum...bu güzel,tatlı, pembe günler pek çabuk geçti...cumartesi günü hayati lig maçları olan(ptt)liler bizlerle kucaklaşarak otelden ayrıldılar...ertesi gün de pazar günkü gençlerbirligi lig maçımızı oynamak üzere biz ankara'ya yollandık.
kızılcahamam'dan çıkarken otobüsümüzü veda için kaymakamlık lojmanının önünde durdurduk...sayın kaymakam kafilemize mahalli sanatkarların dokudukları sarı-krmızı torbalar hediye etti...fakat asıl bizleri hislendiren,gözlerimizi nemlendiren,otobüsümüz kalkarken eşinin otobüsün önüne atlayıp elindeki sarı-kırmızı bayrağı sallayarak "re re re ra ra ra galatasaray galatasaray cim bom bom" diye candan seslenişi oldu...