halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
bahri'nin iki yılbaşı
1961 yılının ilk maçı, yılın ilk günü oynandı, istanbul'da mithatpaşa stadı'nda.. galatasaray beşiktaş'ı 1-0 yenerken, maçın sonucunu belirleyen bahri'nin golünü anlatmıştım radyoda...
tam bir yıl sonra... 1962 yılının ilk maçı, yine yılın ilk günü oynandı. yine istanbul mithatpaşa stadı'nda... ve yine galatasaray 1-0 kazandı. golü de yine bahri attı. tek fark, bu kez galatasaray fenerbahçe'yi yenmişti. şimdi izmir havaalanı'nda thy müdürlerinden biri olarak çalıştığı için her geçişte rastladığım bahri altıntabak kardeşimle bu tesadüften söz edip dururuz. peşpeşe iki yılbaşının kendisine getirdiği gol şansını hiç unutmaz bahri...
sonraki yıllarda 1 ocak günü iki maç naklettim. 1966'nın ilk günü beşiktaş'ın hacettepe'yi 1-0 yendiği karşılaşmayı... 1967'nin ilk günü de fenerbahçe'nin beşiktaş'ı 1-0 mağlup ettiği maçı...
farkındasınız: yeni yılların ilk gününde birden fazla gol anlatmadım hiç.
saat 13.45 de başlayacak olan müsabakaya ezelî rakipler iddialı çıkıyor
1962 yılının ilk büyük maçını bugün fenerbahçe ve galatasaray takımları mithatpaşa stadında oynayacaktır.
saat 13.45 de başlayacak olan karşılaşma millî ligin kaderine tesir edecektir. zira, sarı - lâcivertli takımdan beş puan ilerde bulunan galatasaray bu büyük maniayı aştığı takdirde ligin ilk devresini kendisine en yakın rakiplerinden yedi puan farkla bitirecektir. ikinci yarıda ise bu kadar büyük puan farkını kapatmak ihtimali çok güç olacaktır.
g. saray'ın durumu
takımın mesuliyetini omuzunda taşıyan teknik menecer gündüz kılıç, yeşildirek beraberliğinin futbolcular üzerinde moralman kamçılayıcı bir rol oynadığını açıklamıl, müdafaanın sağlam fakat hücum hattının henüz istikrar kazanmadığını söylemiştir. hücum hattının daha ziyade top tutamıyan elemanlardan kurulu oluşu karşısında teknik adamlar bugünkü çetin maçta nâzım rol oynayacağı düşüncesiyle recep'e yer vermeyi kararlaştırmışlardır. açıklandığına göre sarı - kırmızılılar sahaya şu kadro ile çıkacaklardır: turgay - candemir, k. ahmet - suat, ergun, b. ahmet - mete, recep, bahri, talât, uğur.
f. bahçe'nin durumu
sarı - lâcivertliler her ne pahasına olursa olsun bugünkü maçı kazanmak azmindedirler. umumi kaptan kırcan, bu müsabakanın kendi lehlerine bitmesi halinde fenerbahçenin ikinci devre, daha büyük bir hızla başlayacağını ifade etmiş, «talihsizliğimizi 961 yılında bırakacağımızı tahmin ediyorum. 62, bizim için bir başarı yılı olacaktır.» demiştir.
fenerbahçe takımı da hilmi'nin sakarlığı sebebiyle şu şekilde kurulmuştur: şükrü - atillâ, özcan - naci, osman, basri - mustafa, şeref, yüksel, kadri, lefter.
takımlar...o...g...b...m...a...y...p...kp (kayıp puan) g. saray...15...10...4...1...23...7...24...6 f. bahçe ...13...6...3...4...24...14...15...11
hakemler: faruk tal'u (**), doğan babacan (**), rifat atakanı (**)
galatasaray: turgay (***) - candemir (*), k. ahmet (**) - suat (**), ergun (***), b. ahmet (**) - mete (**), recep (**), bahri (*), talât (*), uğur (*)
fenerbahçe: şükrü (*) - atillâ (**), özcan (***) - naci (*), osman (* içi boş yıldız), basri (**) - lefter (* içi boş yıldız), şeref (**), yüksel (**), kadri (* içi boş yıldız), selim (***)
kalitesiz ve zevksiz geçen müsabakada sarı-kırmızılılar galibiyet golünü şükrü ve osman'ın bariz bir hatasından temin ettiler
kahraman bapçum
bize şimdi utanmak düşüyor... hepimiz ve hepiniz adına utanmak düşüyor bize... tuttuğu ve sevdiği takımın beceriksiz görünüşüne kızıp, sebepsiz yere hakeme küfreden taraftar adına utanıyoruz... elli küsur yıldır spor sahalarında şerefle taşınmış bir formayı böylesine âciz duruma düşüren yetiştiriciler ve idareciler adına utanıyoruz... türk spor tarihinin yetiştirdiği müstesna kıymetler olarak şöhretin zirvesine taht kurup kendisine hayran olan taraftarları ile alay edercesine sahada dolaşan futbolcular adına utanıyoruz... türk futbolunun kaderine hükmeden iki ezeli rakibin gösterdiği inanılmaz seviye düşüklüğüne bakıp topyekün türk futbolu adına utanıyoruz...
ama utanmak neyi değiştiriyor? lig şampiyonluğuna artık bir değil, iki ayağını birden basmış sayılan galatasarayın. böylesine yok olmuş bir fenerbahçeyi yenerken attığı golün nasıl tesadüf koktuğunu görmemiş olan var mıdır? bir fenerbahçe eriyip, silinip, dağılıp giderken, bir galatasarayın da onun seviyesine inmek için ne lazımsa esirgemediğini görmemek mümkün müdür?
utanıyoruz... çünkü türkiye'de yakın zamana kadar iyi kötü bir «futbol» oynandığını bilen adamlarız. utanıyoruz, çünkü elimizde bizi teselli edecek çok az şey kalmıştır. ilerlemiş sayılabilecek yaşına rağmen her haliyle «ben bu seviyenin adamı değilim. futbol oynanan her memlekette rahatça yerim var» diyen turgay ortalardan kaybolsa... ve fenerbahçenin «dökülen şöhretler» i yanında ezile ezile yıpratılmamış gençler mesela şu dünkü çocuk selim ve isimsiz adam özcan olmasa...
evet.. herşey sona ermek üzeredir. fenerbahçenin takımına gönül vermiş seyircisi, sadakati ve vefası dillere destan seyircisi artık yoktur... hergün biraz daha azalacak ve bir gün «muhteşem fenerbahçe» tribünlerde kendisini alkışlayan bir tek adam bulduğu zaman sevinecektir... diğer taraftan azala azala stadın iki direği arasına sıkışmış ve bir küçük bir grup halinde kalmış galatasaray seyircisi ne ne diyelim? seyirci 28 bin ve küsür... bu dünkü maç. ama yarınlar, bu takımların maçına artık bu seyirciyi toplayamaz. neden gelelim? gönüller dolusu bir «fenerbahçe çok yaşa» diyemedikten, nesilleri ve sınıfları birleştiren bir «cim... bom... bom...»'u yüreklerimizin bütün heyecanı haykıramadıktan sonra nedan gelelim?
türk futbolu herşeyden evvel fenerbahçesini kaybetmek üzeredir. bu, fenerbahçe - galatasaray rekabetini de alır götürür... üstelik galatasaray da eski yıllardaki gibi devleri yenerek çıkılan bir zirveye çıkmak şöyle dursun, hiç kimsenin durdurmağa niyet etmediği bir düz yolda ilerlemektedir. hem de bu düz yolda küçük, mütereddit, emin olmayan adımlar atarak...
sahadaki oyun
tarih sahnesinde baş rolü fenerbahçenin aldığı o büyük oyun oynanırken, dün sahada da sözüm ona bir futbol oynanıyordu.
yoo... haksızlık etmeyelim. o, yedinci dakikada sol açıktan uğur'un getirip de yerden ortaladığı topa bahri'nin vurduğu o tertemiz plase ve şükru'nün çelik bir yay gibi kıvrılarak karşılayışı şüphesiz birinci sınıf bir futbol gösterisi idi. siz bu sahneye o kalecinin ateşler içinde yanmakta olduğunu da ilâve ediniz... sonra, onbirinci dakikada naci'den aldığı derinleme bir pasla düzelip 25 metreden beklenmez bir şut çıkartan yüksel de brezilya sahalarında görülebilecek bir gözteri yapıyordu. ya o topa yumruğunu vurup kornere atan turgay'ın o andaki devleşmesi...
eee... daha sonra? bunun daha sonrası yoktu. sahada gittikçe daha fazla acemileşen bir fenerbahçe kadrosu... bir tek topu kesemeyen bir santrhaf. topla, maçla, oyunla bir seyirci kadar bile ilgili olmayan bir sağaçık ve bir soliç. rakibini, orta sahada antrenman yapar gibi rahat bırakan bir takım. kendi defansından çıkan her topu ikinci pasta rakibe veren bir topluluk... ve bu rakip karşısında gol atmasını unutmuş bir galatasaray..
bu, böyle devam edecekti. 32 nci dakikada gol olacak. sonra galatasaray, tek gollü galibiyeti kâfi görüp defansif bir kuruluşu deneyecekti. ikinci devreye de aynı gaye ile çıkan galatasaray bu tek gollük farkı korumasını bilecekti elbette bu başarıda en büyük pay, takımı dışarıdan idare edenlerindi. elbette turgay'ın. son zamanlardaki form düşüklüğüne rağmen bu maçta iyi çalışan ergun'un, elbette açılan toplarla meşgul olup ileride iyi top tutan emektar recep'in de hissesi vardı.
ama oyun ne oyunu, futbol mu? hayır futbol değil, fakat bir «oyun» oynanıyordu sahada. bu oyunu galatasaray kazandı.
galatasaray
galatasaray iki puan daha alıyor ve şampiyonluk yolunda artık tutulmaz bir hale geliyordu. fenerbahçe kötüymüş. fenerbahçe sadece bir mâzi imiş, ne olursa olsun... bu bir galibiyetti, bu bir şampiyonluktu. sahada iyi futbol oynanamamıştı. fakat taraflardan biri hiç olmaza mücadele etmenin ne olduğunu henüz unutmamıştı. zaferi onlar aldılar. herşeye rağmen galatasarayda bâzı zinde kuvvetler vardı ve bugün için yıkılmış değildiler. halbuki fenerbahçede mevcut hiçbir şey yoktu: antrenörü, idarecisi, futbolcusu ve... heyhat, taraftarı ile herşey çökmüştü.
şimdi calatasaray'ın, zinde kuvvetlerine dayanarak yeniden toparlanması, şampiyonluk ünvanına yaklaşırken adına ve bu ünvana daha fazla layık olması beklenirdi. fenerbahçe ise herşeyini kaybetti, dediğimiz şu anda bile özcanlara, selimlere ve kuytuda unutulmuş aydoğanlara, bülentlere, necatilere, hüseyinlere sahipti...
santrforun parmakları titriyor ve bir türlü gömleğinin yakasını ilikliyemiyordu. dünkü galatasaray - fenerbahçe maçının kaderini tâyin eden golün kahramanı işte bu yorgun adamdı. yeni senede kıymetli bir rakibe karşı alınan galibiyetin sevincini yaşadığını belirten bahri, golünü şöyle anlatıyordu: «- şükrü eliyle kısa bir pas atmıştı. osman topu önünde zıplatıp kaybedince fırlayıp pozisyona hâkim oldum. sağa kaydığım bir sırada topu osman ve basri'nin arasından kalenin sol alt köşesine plaseledim. fırsatı kullandığım için çok mesudum.»
galatasaray soyunma odası, idarecilerin ve dünkü maçta yer almayan oyuncuların istilâsına uğramıştı. selçuk, mustafa, ilhan, niyazi ve diğerleri, arkadaşlarını hararetle tebrik ederken gündüz kılıç da sâkin bir şekilde şunları söyledi: «bütün futbolcularının, puan alınması gereken her maçta olduğu gibi canlı ve hevesli çalıştılar. bütün galatasaraylılara zannedersem bundan iyi bir yılbaşı hediyesi olamaz.»
f. bahçede herkes ayni şeyi düşünüyordu: «çan'a ne cevap vereceğiz?»
sessiz soyunma odasında, idareciler, futbolcular içeri girebilmeğe muvaffak olan birkaç taraftar herkes düşünceli idi...
sadece orada burada kümeleşmiş birkaç kişi birbirlerine hep ayni şeyi söylüyorlardı «bu takım ne zaman düzeleeek?. karşı tarafın sinirli olması icap ederken neden bizim takım aşırı bir heyecana kapılıyor?» sonra da aralarında ittifakla kararlaştırmışlar gibi kendi sorularını kendileri cevaplandırıyorlardı: «bu takımı gençleştirmek lâzım azizim.»
can'ın başarılar dileyen telgrafı sahaya çıkarken onlara moral vermişti ama sahada bu telgrafı birkaç kişi hariç unutmuşlardı. tekrar bu telgrafı hatırladıkları zaman ise iş işten geçmişti. şimdi «mağlûp olduk» cevabını italyaya telgrafta bildirecekleri için de ayrıca üzgündüler.
maçtan evvel şöyle düşünüyorduk: «fenerbahçenin artık gerilemeğe tahammülü yoktu. zira arkasında bir adım gerilemekle yuvarlanılacak koca bir puan uçurumu olacaktı, öyle ise, onlardan can havli ile yapacakları ileri bir hamle beklemeliydik.» kendi oyunumuzu kurarken bir düşünce bize temel oldu. ilk önce gayetj tedbirli bulunup gol yememeliydik, böylece emniyet altına alınmış bir müdafaada uzanıp uzanıp gol de kovalamalıydık. galatasaraylı futbolcular bu düşünceyi haklı bulup inandılar. ve evvelâ yenilmemek için oynayıp aradaki puan farkını dondurmayı kafalarına koydular.
oyunumuzun esası ikili mücadeleden ne yapıp edip galip çıkarak arzulu ve hırslı rakiplerimizin kendilerine güvenlerini yavaş yavaş çürütmekti. bunu sarı - kırmızılı oyuncular pek güzel başardılar. doğrusu maçın kalitesi pek cazip olmadı. olamazdı da. fenerbahçenin beklenen hamlesini karşılamak için ister istemez birçok galatasaraylı futbolcunun futbol insiyatiflerini ellerinden alınmıştı. kendilerinden cazip oynamak için riske girmemeleri ısrarla istenmişti. futbolda çok zaman saha dışı hesapları sahaya uymaz ama bu sefer onbir kişinin müşterek inanışı ile uyuverdi işte.
maçtan evvelki gece şekspir'in hayranı bir galatasaray taraftarı futbolculara şöyle bir telgraf yollamıştı: «bir uçurumu iki küçük adımla geçemezsiniz. bir hamlede büyük bir adım atmak lâzım. altın yaldızlı zafer arabası sizleri bekliyor. william şekspir.» sonra italyadan metin telefonu beni arayıp, «kardeşlerime söyle baba! kat'iyen yenilmeyecekler» demişti. daha sonra da izmir'de bulunan cenap'tan, ayhan'dan da «yenilmiyeceğiz.» diye telgraflar geldi. galatasaray havasına aşina olanlar uzaktan bile yenilmemek için esen azimkâr havayı koklyıvermişlerdi. fenerbahçe ise, yalnız yenmeyi düşünüyor ve izliyordu. zira, bu koz lig için onlara ümit verecekti. fakat yenmeyi istemek, yenilmemeyi istemekten daha çoktu. ve dün az isteyenler çoğunu bulup ayrıldılar mithatpaşa'dan...
fenerbahçe dün galatasaray'a yenilmesinden, milli ligde arzuladiğimiz dereceden daha aşağılara düşmesinden, elbette ki çok üzgünüm. hem de herhangi bir taraftar, herhangi bir sempatizan değil, mesuliyet taşıyan bir insan olarak iki katlı üzgünüm. fakat beni bundan daha da çok fazla üzen cihet. fenerbahçenin dün «futbol» olarak hiçbir şey oynayamamış, stada toplanan binlerce sporsevere «futbol» un zerresini gösterememiş olmasıdır.
evet, iki takımdan birinin kazanması, futbol maçlarının normal neticesidir. ama bir takım oynar, o takımın elemanları gayretle, bütün güçleriyle çalışır ve sonra talihsiz bir golle yenilebilir. ya da rakibi ondan çok üstün oynayarak kazanır. galatasarayın galibiyetini asla küçümsemek istemem. ama bizzat galatasaraylı yetkililerin de samimiyetle kabul edeceğini umarım ki, dün sarı - kırmızılı takım da rakibinden çok üstün bir maç çıkarmış değildir. o halde fenerbahçe niçin yenildi.
bir noktaya derhal işaret etmeliyim: emektar şükrü, az kimsenin yapabileceği bir fedakarlıpı göstermiş ve 40a yakın ateşle yatağından kalkıp sahaya çıkmıştır. bu feragatinden dolayı şükrü'yü eski bir futbolcu olarak ne kadar takdir ediyorsam, neticeyi tâyin eden goldeki hatâsından dolayı da kendisini ayni derecede affetmiyorum. bu hatâda osman da büyük mesuliyet taşıyordu ve belki osman'ın hatâ payı, şükrü'nünkünden az değildi. ne kadar hasta olursa olsun, tecrübeli bir kalecinin, hem de kısa zaman öncr lmanya ve italya'da başarılı oyunlar çıkarmış bir kalecinin, o sıkışık durumda topu tehlikeye atması, izah edilir hareket değildi.
ancak, fenerbahçenin dünkü kaybını, sadece bu bir gole ve iki oyuncunun hatâsına bağlamak da, ayrı bir hatâ olur. sarı - lacivertli takımın dünkü başarıszlığında onbir oyuncudan hiç değilse yedisi mesuldüler. düşünüyorum da, bu mağlûbiyette idareci olarak bizlerin mesuliyet payımız neydi? hatta hilmi'yi oynatmak imkânını bulamamış. şükrü'yü hasta hasta çıkarmaktan başka çare görememiş ve nihayet kendimizce en tesirli olacağını sandığımız bir tertip kurmuştuk. oyuncularımıza iyi hayat şartları sağlamak için idari mekanizmaya düşen vazifeyi yapmıştık. o halde? o halde nasıl olurdu da, türkiyenin en şöhretli futbolcularından kurulu bu takım -yenilmek demiyorum- ama bu kadar kötü futbol oynayabilirdi? işte bunu aklım almıyor ve buna üzülüyorum en çok...
galatasaray her şeye rağmen canlı çalıştı, kurduğu taktikte muvaffak oldu ve nihayet galibiyeti hak etti. hani galatasaray dün galibiyeti hak etmediyse bile, fenerbahçe bu oyunu ile mağlûbiyete müstahak olmuştu.
bu maç, fenerbahçeyi şampiyonluk iddiasından uzaklaştırdı. fakat belki de zaruri bir reforma yaklaştırdı. herhalde bundan sonra mesul idarecilere düşen, fenerbahçeyi ligi kazanmasa da, iyi futbol oynıyan bir ekip haline getirmek olacaktır.
galatasaray, çok kötü bir gününde yakaladığı ezeli rakibini bir kere daha yendi. bırakınız galatasaraylıları, fenerbahçe taraftarları bile dünkü fenerbahçenin yeni bir hezimete uğrayacağını tahmin ediyorlardı.. galatasaray, rakibinin isminden ve fenerbahçe maçı havasından çekinmemiş olsaydı, oyun pekala «ikinci bir 5-0» a giderdi. ama. galibiyet galibiyettir. ve galatasaray, önünde çok uzun bir zamanı olmasına rağmen şampiyonluğun rakipsiz namzedi olmuştur. bu hamle, başarıdır, tebrike değer..
fenerbahçenin mağlûbiyeti, tribünlerde dün de sessiz sedasız karşılandı. sarı - lacivertli camia sahaya her maçta değişik şekiller altında çıkartılan «takımlarının» ezilişine öylesine alışmıştı ki... bu da bir mağlûbiyettir. zaten bunlardan başkası beklenemzdi deyip, işin içinden çıkıverdiler. onlar için başarısızlık zincirine yeni bir ağırlık eklemişti o kadar..
halbuki dün fenerbahçenin eline büyük bir fırsat geçmiştir. bugüne kadar takımın zevki idaresinde söz sahibi olanların şampiyonluk hayalinden ümidleri kalmadığına göre yapılacak işler vardır.. bugüne kadar o ümidle «aman şöhretleri oynatalım» noktasından hareket edenlerin böyle bir fırsatı yerli yerinde kullanacaklarını tahmin etmek güçtür. fenerbahçe artık bir büyük kulüp olduğunu hatırlayıp, istikbâlin kadrosunu kurmak mecburiyetindedir. görünüş, bu büyük kulübün futbol işlerinin pek kötü bir idare altında daha da kötüye götürüldüğünü göstermektedir. fenerbahçe takımı içinde hiç bir varlık gösteremeyen futbolcular istirahata sevkedilmeli, aylardır kenarda bekleyen gençler, istikbaldeki fenerbahçe iskeletinin mühim yerlerine yapıştırılmalıdırlar. böylece de yığınla para ödenen gençler, aldıklarının karşılığını verme imkânı bulacaklardır. fenerbahçe'ye biz bunu tavsiye ediyoruz. işe şimdiden başlanırsa, yeni inşaatın ikinci safhasını teşkil edecektir.
fenerbahçenin futbolcuları bugüne kadar bütün mağlubiyetlerin mesulu addedilmiştir. her mağlûbiyet, her kayıp puan onların sırtına yüklenmiş, bir gün de, şu idarenin falanca adamı, filanca beyinin bu çöküntüde rolü oluyor denmemiştir. biz samimiyetle bu noktaya parmak basıyor ve diyoruz, ki, «fenerbahçenin eline geçen bu büyük fırsatı, bugünkü futbol kurmay heyeti neticeye götüremez. çünkü, hadiseler onları yıpratmış, cesaretsiz, ve arzusuz birer adam haline getirmiştir.»
kısacası, fenerbahçe. kötü bir devir geçirmektedir ve fedakarlığı iki taraftan yapmak mecburiyetindedir.
fenerbahçe tribününde sarı - lâcivertli renklerden upuzun bir flâma asılı idi. flamanın üzerinde şu cümle vardı: «fenerbahçe yalnız türkiye'nin değil, bütün dünyanın sevgilisidir.» bu hüküm, türkiye için doğru, dünyadaki sözünü biraz mübalâğalı bulduk. ama, fenerbahçenin hakikaten türkiye'de sevilen ve en çok taraftara sahip olan bir kulüp olduğu şüphe götürmez.
peki, fenerbahçe bu kadar seviliyor. bu sevgi ve alâkaya karşı ne gösteriyor? hiç!..
tâ milli ligin başından beri «ha bu hafta, ha gelecek hafta takım düzelir ve iyi oyun çıkartır da galibiyet alır» diye vewkliyenler âdeta fıtık olarak mithatpaşa stadını terk ediyorlar. dikkat edilecek olursa artık sarı - lacivert li renklere gönül veren taraftarlar, takımlarının bu başarısızlığına küsmektedirler. nitekim, seyirci adedinin son haftalarda düşmesinin büyük sebebi de budur.
abraham lincoln, «zafer, gayeye müşterek hizmet etmesini bilenlerindir» demiş. bu büyük sözden küçücük ilham alarak gayesiz fenerbahçenin, zafere ulasamıyacağını söyleyebiliriz.
galatasarayda ise takım ruhu, arkadaşlık, maça asılmak azmi ve hırsı vardır. gerçi dün fevkalade bir oyun çıkardıkları iddia edilemez. belki de 50 yıllık mazisinde galatasaray, fenerbahçeyi bu kadar kötü bir oyunla mağlûp etmemiştir. ancak, ne olursa olsun bugün galatasaray, diğer bütün takımlara kıyasla kollektif şuura sahip bir ekiptir. gündüz kılıç'ın dediği gibi «müştereken sevinmesini ve üzülmesini bilen takım elbette buna bilmeyenlerden çok daha ağır basacaktır.»
bir hasrete sahip olan sarı - kırmızılıların, aradaki büyük puan farkı da göz önünde tutulacak olursa, şampiyonluğu kaybetmeleri kanaatimizce bir mucize olur ...
evet, bu fenerbahçe takımı nürnberg'de ofsayt - gol dışında boyun eğmemişti almanlara... evet evet, bu fenerbahçe takımı fiorentina'yı kendi sahasında terletmiş, hatta zaman zaman ezip italyanlara «ne mükemmel takım» dedirtmişti. ve simdi biz, kısa süre önce bu gerçeklere yakından şahit olmuş benim yerime koyun kendinizi de... soru işaretlerinin çengellerine asılı kalmayın...
orada o kadar iyi, ya da burada bu kadar kötü oynamasının sebebi neydi fenerbahçenin? ne olabilirdi? fenerbahçelileri floransa çimenlerinde alkışlanacak çapta oynatan unsur, «can'dan sonra fenerbahçe pazarından yeni ithalât?» ümidi miydi? yok canım, asla... imkânsız, imkansız... insan isteyerek öylesine iyi oynayabilir de... ne kadar isterce istesin, böylesine kötü oynayamaz.
***
nürnberg maçı dedim ya, işte o maçtaki başarılı oyunundan sonra iki alman idarecisi, şükrü'ye «almanya'ya gelmesi» teklifinde bulunmuşlardı. osman'ın gayreti karşısında parmaklarını ısırmışlardı. ve işte bu şükrü dün topu, golü atacak karşı takım forvetine adeta teslim ediverdi. ve işte bu osman kalecisinin verdiği topu alamayarak «gol» ün en yakın seyircisi olmaktan öteye geçemeyecek kadar aciz kaldı. orada öyleydi de. niçin burada böyle? haydi şükrü «.hasta» idi. mazereti vardı. ya takım halinde «zor şifa bulur hasta» manzarası arzeden diğer fenerbahçeliler? doğrusu galatasaray taraftarlarının da sarı - kırmızılı takımın doktorluğunu pek mükemmel bulmadıklarını sanırım. böylesine «hasta» bir rakibe, yazmaları gereken reçetedeki ilâç pek ama pek hafifti. bir tek gollük dozla iyi olacak gibi miydi dünkü sarı - lacivertli takımın hastalığu?
***
dünkü maçın ilk anından itibaren «gol kokusu» hep fenerbahçe kalesinden geldi. fakat ne dersiniz, «beklenen gol» hiç de beklenmeyen bir anda ve beklenmeyen şeklide oldu.
****
devre arasında «yılın sporcusu» küçük yücel, ucu çiçekli oklarını sporseverlere atarak teşekkürünü belirtmişti. türk futbolunun en büyük şöhretleri ise, bu maçta gizli oklarla «futbol sevgisi»ni yaraladılar. çünkü, görünür çiçekler yerine görünmez dikenler vardı onların oklarında...
***
maçın hâdisesiz, kavgasız, geçmiş olması, en büyük memnunluk kaynağıydı. demek ki, bir galatasaray fenerbahçe maçında lemiz oynanabiliyordu. hani bir de «futbol» oynanabilseydi bu maçlarda...
***
fenerbahçeliler bir tek gol tehlikesini uzaklaştıramyınca, galatasaraylılar şampiyonluğa iyice yaklaşıverdiler. aslında sarı - kırmızılılar için dünkü gol fırsatları birden çoktu ve galiba sarı - lâcivertli taraftarlar da, takımlarının yenildiklerine mi üzülsünler, yoksa maçın farklı bitmediğine mi sevinsinler, şaşırıp kaldılar.
galatasaraylıları tebrik ederim. fenerbahçelilere de «âcil şifâlar» derim.
f. kırcan ile münakaşa eden atabeyin kulüpte çalışıp çalışmayacağı belli değil. erdem ilk antrenmanı yaptırdı
naci, lefter ve hiimi çalışmaya gelmedi
fenerbahçe kulübündeki gerginlik idarecilere de sirayet etmiş ve evvelki gün umumi kaptanla münakaşa eden ikinci reis dr. fahri atabey hem kulüpten, hem dc idare heyetindeki vazifesinden ayrılmıştır.
kulüp reisi razi trak dün fahri atabey'in heyet halinde kendisine yapılan ziyaretten sonra istifasından vazgeçtiğini bildirmiştir. atabey ise hâdiseden çok üzgün olduğunu söylemiş ve «idare heyeti toplantılarına iştirak edip, etmeyeceği» sorusuna «bunu zaman gösterecektir» şeklinde cevap vermiştir.
idare heyetinin, antrenörlüğe necdet erdem'i getirmesiyle yatışacağı tahmin edilen fırtınanın halen devam etmekte olduğu ve idare heyetinde yeni ihtilâflar beklendiği bildirilmektedir. kulüp âzâları, bu değişikliğin fenerbahçede huzuru geri getirecek bir değer taşımadığını söylemekte ve yeni hâdiseler çıkmasından endişe ettiklerini belirtmektedirler.
erdem, takımı çalıştırdı
idare heyeti bu sinirli hava altında vazifesine devam ederken, yeni antrenör necdet erdem dün futbol takımına ik antrenmanı yaptırmıştır. erdem, umumi kaptan fikret kırcan'ın tebrikinden sonra futbolcularla bir konuşma yapmış ve geçmişi unutmalarını, daha fazla çalınmalarını istemiştir. toplantıda, «şöhretleri bir anda feda edemeyiz. onların bu kulübe daha fazla hizmet edecekleri ümidini taşıyorum» diyen erdem, bilâhare lefter, naci, hilmi ve ergun'un yer almadıkları kadroyu ağır ve yorucu bir idmana tâbi tutmuştur. yeni antrenör bilhassa nefes açıcı ve mücadele gücü kazandırıcı hareketler üzerinde durmuş ve üç kaleciyi hususi şekilde çalıştırmıştır. çalışmaları takip eden âzâ ve taraftarlar necdet erdem'in değişik tarzda yaptırdığı antrenmandan memnun olduklarını söylemişlerdir.
fikret kırcan ve fikret arıcan'dan mütevekkil teknik komite de karagümrük maçının son hazırlığını teşkil eden antrenmanı dikkatte takip etmişlerdir. antrenör ve teknik komite mevcut 18 kişilik kadro üzerinde herhangi bir değişiklik yapmayı lüzumsuz bulmuşlardır. kadrodan çıkartılan oyuncu bulunmadığı bildirilmiş ve telefonla durumu soran naci ve lefter'e bu hususta izahat verilmiştir. bununla beraber bundan sonraki idmanlara gelmeyenler antrenman primi almayacakları gibi, para cezasına çarptırılacaklardır.
ilk devrede milli lig maçlarinı 877.571 futbol meraklısı 4 milyon 67 bin 941 lira ödeyerek seyretmiştir. bu rakamlar geçen yılın birinci devresi sonundaki rakamlara kıyaslanırsa seyirci adedinde 100 binden fazla ve hâsılatta 800 binden fazla bir düşme olduğu görülür.
4.067.941 liralık hâsılatın 2 milyon 643 bin lirası istanbul'da. 730 bin lirası izmir'de. 691 bin lirası ankara'da toplanmıştır.
877.571 seyircinin 373 bini istanbulda, 169 bini ankarada, 130 bini de izmirde maç seyretmiştir.
bursada yapılan tek maçı da 1500 seyirci 3.000 lira ödeyerek seyretmiştir.
birinci devrenin seyirci ve hâsılat rekoru 1 ocak 1962 de istanbulda yapılan galatasaray -fenerbahçe maçında tesis edilmiştir: 26.516 seyirci, 184.851 lira hâsılat. geçen yılın ilk devre sinde ise rekor gene galatasaray - fenerbahçe maçına aitti. 28.960 seyirci ve 232.832 lira hâsılat.
en az seyirci 24 aralık 1961 de 19 mayıs stadındaki ptt - karagümrük, demirspor - ankaragücü maçını seyretmiştir: 914 kişi...
en az hasılat ise 23 aralık 1961 do bursa'da yapılan gençlerbirliği - altınordu maçında elde edilmiştir: 3.000 lira. bu maç izmirde seyircilerin müdahalesi yüzünden tekrarına karar verilerek bursada yeniden oynanan maçtır.