suphi'nin 18. dakikada attığı gol sarı – kırmızılıları durgunlaştırdı siyah - beyazlıların beraberliğini 87. dakikada nihat sağladı
maç bitiyordu. iyi bir fırsat yakalayıp oyunun başlarında tek golünü atmış olan galatasaray. maçı bitirmek üzereydi. gerçi ikinci devrede beşiktaş hırsla ve inatla maça asılmıştı; fakat her pozisyonda topu, kendi gol şansını ve takımının kaderini ezip dağıtan dokuz numaralı oyuncusu ile beşiktaş bu maçın sonucunu değiştiremiyordu.
son yarım saatte sanlı ve güray, sarı - kırmızılıların boş bıraktıkları orta sahada iyi yağlanmış bir makine gibi çalışmaya başlamalar, cıva gibi kaçan ve ne yaptığını göstermeden birçok şeyler yapan faruk da onlara katılınca, oyunu galatasaray yarı sahasına indirivermişlerdi .
fakat bir hatası vardı beşiktaşın: her pozisyon ortadaki 9 numaralı adamda toplanıyor ve …… orada bitiyordu.
oyun bitmek üzereydi.. iki puanı galatasaray almıştı. üstelik bu sezon çıkarttığı oyunlardan en kötüsünü oynuyordu galatasaray…
oyun bitmek üzereydi.. gerilerden uzun bir top açtılar beşiktaşlılar. her iki tarafın futbolcuları orta çizgi yakınlarında kümelenmişlerdi. yükselen top galatasaray ceza sahasının içine düştü. yâsin fırladı kaleden. kendi defans adamlarından ikisi yüzleri ona dönük bekliyorlardı. yâsin gelip alacak diye... oysa kaleci de onların topu kendisine yuvarlamalarını bekliyordu. birden aralarına bir adam girdi. beşiktaşın top, şans ve kader ezen 9 numaralı adamıydı bu… ayağını topun altına soktu ve kaldırdı havaya.. yâsin başının üzerinden geçen topa sevimli bir kuşu seyreder gibi baktı...
beşiktaşın golcüsü nihat. yok ettiği şansını böylece geri getiriyordu.
maç çok hızlı, çok hareketli, çok heyecanlı başlamıştı. daha üçüncü dakika dolmadan her iki takımın kalesinde de gol kokan fırtınalar doğmuş, büyümüş, durulmuştu... bir o tarafla bir bu tarafta kornerler atılıyor; davut'un bomba gibi bir şutu az farkla avuta gidiyor, sağdan ortalanan topu iyi takip etmeyen sabri kale ağzında topu rakip forvetine bırakıyor, biraz sonra uğur'un kendi başına getirdiği top beşiktaş kalesini gene karmakarışık ediyor, sonra sami’nin ve faruk'un güzel ortaları galatasaray defansında zorlu dakikalar yaratıyordu.
maç hızlı, hareketli, heyecanlıydı.. oysa garip bir havası vardı sahadaki oyunun… bir an oluyordu ki futbolun en güzel, en zarif hareketlerini seyrediyorduk, sonra bir an bir de bakıyorduk ki en acemice hareketlerle oyun devam ediyor.
maç kaliteli bir futbol maçı olmaktan çok mücadeleli bir çekişme zevki veriyordu.
galatasaray golünü işte bu hava içinde attı: serbest bir topu barbu kesmiş, basmıştı üstüne. durdu. herhalde yakınında pozisyon alan mehmede geçirecek topu... geçirmedi. birden suphi bitiverdi barbu'nun önünde. dokundu topa. kaptı. sıyrılıp girdi ceza sahasına… barbu için tek çâre beline sarılmaktı suphi’nin. hattâ bunu ceza sahası içine girmeden bile yapabilirdi. yapmadı, sportmence kovaladı suphi’yi.. düzeldi suphi ve vurdu… hem de kapalı tarafından kalenin. hem de sabrinin başının üzerinden.
galatasarayın orta saha adamları, her zaman güven vermiş olan ergün ve ahmet oyuna kendi tuzlarını katamıyorlar, orta sahada iyi günler geçirmiş olan uğur ileride birçok imkândan mahrum kalıyordu.
top gene daha çok sarı — kırmızılılarda idi. ama bir tek golü önlerindeki uzun zaman için yeterli sayabilirler miydi ki, bu kadar rahat şekilde top dolaştırmayı iş edinsinler?
ikinci devrede samim’in ymne yerine ayhan oyunu değiştirmedi. galatasaray arada sırada aydın’ı dar koridordan ileri kaçırarak birşelyer yapmağa çalışıyordu sadece.. ve beşiktaşta sanlı oynamağa başlamıştı.
oyunun ağırlık merkezi tamamen değişmişti. 74 üncü dakikada sanlıdan açılan bir pas galatasaraylılardan dönerek kaleye 25 metre uzaklıkta olan davut’un önüne düştü. davut'un çok güzel şutu kalenin üst direğine çarparak çıktı. beşiktaş gol arıyordu artık…
79 uncu dakika maçın en unutulmaz dakikasıydı: daldı sami, sağ taraftan topla beraber… ama topu aydın'dan sökerken bastırıp yıkıverdi aydın’ı… hakem düdüğü çaldı. gol pozisyonuna girerken haksız ve sebepsiz durdurulduğunu sanan sami ne kadar kızılabilirse o kadar kızdı tabii. aldı topu ve hakeme doğru volesini patlattı. bu sırada herhalde hakeme «saygılarımı sunarım» demediği de muhakkaktı. hakemin reaksiyonu net ve çabuk oldu: uzun bir düdük ve elini tribünlere doğru kaldırarak eami'nin üstüne doğru koşuştu. bu hareketi anlayanlar için bir tek anlamı vardı: hakem sami'yi oyundan atıyordu. başta bizzat sami, sonra kaptan sanlı, sonra diğerleri hakemin üstüne yürüdüler. itiraz ediyorlardı. tartışma başlamıştı. işte ne olduysa o anda oldu… tâ uzaklardan kasırga gibi kopan faruk hakemin üstüne öyle bir geldi ki, bu defa sanlı hakeme itirazı bırakıp arkadaşını sille tokat olay yerinden uzaklaştırmak işini üzerine aldı. bir an faruk’un kendi arkadaşları tarafından – şüphesiz teskin etmek için – iyice hırpalandığını seyrettik.
sonra olaylar yatıştı. öylesine ki, hakem de kararından caymış sami'nin oyuna devamına izin vermişti (!?).
işte beşiktaş beraberlik golünü bundan tam sekiz dakika sonra attı.
iyi bir futbol oynanmadı sahada, ama seyre değer bir mücadele vardı. işte o kadar...