yağmur hiç durmadı maç boyuna… ergün de durmadı, uğur da…
yağmur bıktırıcı, kahredici bir tempo ile saha şartlarını ağırlaştırıyor; pırıl pırıl çim sahayı bir patinaj alanı haline getiriyor: görüş şartlarını bozuyor; top kontrolünü güçleştfriyordu.
ergün ve uğur ise hiç düşmeyen bir tempo ile sahada bir çift mekik gibi çalışıyorlar, orta sahada devamlı hareket halinde bir çift beyin olarak oyuna damgalarını basıyorlardı.
dünkü maçta böylece üç önemli «büyük» vardı: yağmur, ergün ve uğur...
aslında altay, ne yaptığını pek iyi bilen, canlı ve hareketli bir takım olarak maça başlamıştı. ortada ayfer - uğur - cihat üçlüsü, aralarından cihat’ı zaman zaman ileri fırlatıp, mustafa ile birlikte soldan nefis kaçışlar hazırlıyorlar. siyah - beyazlılar hücuma kalkınca; 7 ve bazan 8 forvetle galatasaray defansının üzerine saldırıyorlardı. öte yandan, galatasaray'ın ileri iç adamı cengiz — gökmen ve suphi, altay'ın geri adamlarınlan daha becerikli olmadıkları çin terazinin kefesi altaylıların ehine ağır basıyordu.
her iki tarafın orta saha aamları, alışılmışın üstünde bir utbol gösteriyorlardı. ama haırlanmış, düşünülmüş, hesaplanmış bir «sonuca gidiş» davanışı daha çok altay'da idi.
galatasaray'ın tecrübeli ve çaşkan iki «büyüğü» maçın giişindeki eksikliği derhal görüerdiler. yapılacak şey oyunu, galatasaray'ın ileri adamlarının ırpınması ile rakip defans öünde sıkıştırmak yerine, uzak utlarla tanzer’i yoklamaktı.
ve öyle yaptılar…
15 inci dakikada ergür’den uğur'a gelen kısa bir pasla olukça uzaktan topu kaleye şanelleyen uğur, az daha tanzer'i mağlûp edecekti. sıçradı, tanzer opu elleri arasından kaçırdı... e anide dönüşle yerde loke etti. galatasaray'ın uzakan şütler denemesinin ilk adımıydı bu... sonra bunu bir çok efa tekrar edecekler ve iyi kaci tanzer'i sık sık zorlayacakırdı. oysa, sarı kırmızının sıl gol adamları pozisyona girikçe olmadık beceriksizliklerle opu eziyorlardı. 35'inci dakikaa cengiz hemen hemen penaltı oktasından önü tamamen açık bir halde tek başına kalıp ıskalayacak, devrenin son dakikasında ergün'un bir vuruşu defanstan dönüp, kalenin birkaç metre ilerisinde gökmen'in önünde kalınca, gökmen de kalçadan çıkardığı bir vuruşla topu havaya dikecekti…
ikinci devrede ayhan oyunu değiştiren adam oldu. şimdi altay defansı önünde sağa sola koşuşup ortalığı tozutan adamlar yerine, gerilerden gelen her topu değerlendirebilecek adamlar vardı. çünki, cengiz ve suphi de uğur - ergün - ahmet üçlüsünün hazırladığı topların ayhan’dan kademelenişi ile «oyuna girmişlerdi».
... ve maçın 61'nci dakikasında galatasaray'ın akıllı paslar, çabuk kaçışlar, hızlı sıyrılışlarla altay defansını ablukaya alıp iyice bunalttığı bir anda cengiz ceza sahasının içinde topu önünde buldu. daldı ve vurdu. aynı anda altay'ın necdet'i de ayak koymuştu. top falso aldı. kale ortasında yer tutmuş olan tanzer'in yanıbaşına geldi aldığı falso ile… çöktü tanzer. yanıbaşından civa gibi sıyrılan topa ancak el koyabildi. kesemedi topu. ve meşin yuvarlak yavaş yavaş kayıp gitti kalenin içine...
gol altay'lıları çökertiverdi. maçtan ümitlerini kestiler.
şimdi sahada sadece galatasaray'ın üstün fiziği ve bu fizikle bes'enen iyi futbolu vardı.
maçın bitmesine 5 dakika kala ahmet oldukça uzaktan kurşun gibi bir şutla ikinci golü de atıverdi. top tanzer'in sağ üst köşesinden girdi kaleye.
yağmur hiç durmamıştı. ergün ve uğur da... ve gol altay'ı durdurmuştu. oysa gole kadar siyah – beyazlılar değme milli lig takımımızın başaramıyacağı kadar güzel bir futbol oynuyorlardı. galatasaray, iki «büyük adamı» ve mükemmel fiziği ile sıkıp ezivermişti altay'ı…