ben, üzülerek üçüncü sınıf bir fenerbahçe - galataaray maçı seyrettiğimizi söyleyeceğim...
sinir, hava ve heyecan yüzünden daima kalitesinden kaybeden ezeli rekabet mücadelesi ele alındığı takdirde, dün geceki tablo için çok silikti, demek gerekiyor. bu önüne geçilemeyen «düşüşün» dozundak, süratten olacak, stadda o alışılmış «tarrakadan» örnek bulmak zordu.. bir iki hadise ve golün atılışındaki tezahürat hariç tabii. zira, iki takım da son senelerin en kötü oyununu oynuyor ve beklenen büyük maç, küçüldükçe küçülüyordu. ama, fenerbahçe büyük bir galibiyet kazandı. o ayrı bir fasıl. futbol kalitesi için durum maalesef böyleydi.
bu maçın, kötü tarafları yanında, iyi tarafları da vardı... mesela iki takım kalecileri turgay'la, özcan gecenin futbolcularıydı, diyeceğiz. fenerbahçenin naci'si, kadri'si, yüksel'i ve şeref'i, galatasarayın ahmetleri, suatı ve ergunu zaman zaman iyi ile iyinin üzerinde gözüktüler...
sahanın en sert oyuncuları özerle, candemir'di. biri daha şuurlu faul yapıyor, arada bir rakibini haşlıyor, diğeri kendini kaybedercesine «adamına» kıyıyordu... özer sertliği bir tarafa fenerbahçeye yararlı oldu. candemir ise aksine...
maçın komedyeni ise bahri idi. insaf edilsin, şampiyonluğa giden bir takımın böylesine bir ölüm kalım maçında bir hücum elemanını daha maça çıkarken feda etmesindeki düşüncesizliğin, modern futbol anlayışla izah edilecek bir tarafı var mıdır? bahri sahaya çıkıyor. hareketli, civa gibi, tosun gibi bir futbolcu. vazifesi, 90 dakika boyunca rakip kaleciyi sinirlendirmekten ibarettir. bir sinirlendirebilirse, bir sinirlendirebilirse? işte dün gecek galatasarayın ileride ümidini bağladığı «rol» buydu. ama, bahri ile değil, bahriye bu rolü münasip görenlerle münakaşa etmek lazım. gülünç hesaplarla karşı taraftaki kaleciyi sinirlendirip, rakip kaleciden galibiyet beklemeye ne hacet? bırakınız o da, herhangi bir futbolcu gibi vazifesini yapmaya çalışsın.
böylesi, daha erkekçe ve dün geceki komediden daha faydalı olurdu!.