maçtan evvel şöyle düşünüyorduk: «fenerbahçenin artık gerilemeğe tahammülü yoktu. zira arkasında bir adım gerilemekle yuvarlanılacak koca bir puan uçurumu olacaktı, öyle ise, onlardan can havli ile yapacakları ileri bir hamle beklemeliydik.» kendi oyunumuzu kurarken bir düşünce bize temel oldu. ilk önce gayetj tedbirli bulunup gol yememeliydik, böylece emniyet altına alınmış bir müdafaada uzanıp uzanıp gol de kovalamalıydık. galatasaraylı futbolcular bu düşünceyi haklı bulup inandılar. ve evvelâ yenilmemek için oynayıp aradaki puan farkını dondurmayı kafalarına koydular.
oyunumuzun esası ikili mücadeleden ne yapıp edip galip çıkarak arzulu ve hırslı rakiplerimizin kendilerine güvenlerini yavaş yavaş çürütmekti. bunu sarı - kırmızılı oyuncular pek güzel başardılar. doğrusu maçın kalitesi pek cazip olmadı. olamazdı da. fenerbahçenin beklenen hamlesini karşılamak için ister istemez birçok galatasaraylı futbolcunun futbol insiyatiflerini ellerinden alınmıştı. kendilerinden cazip oynamak için riske girmemeleri ısrarla istenmişti. futbolda çok zaman saha dışı hesapları sahaya uymaz ama bu sefer onbir kişinin müşterek inanışı ile uyuverdi işte.
maçtan evvelki gece şekspir'in hayranı bir galatasaray taraftarı futbolculara şöyle bir telgraf yollamıştı: «bir uçurumu iki küçük adımla geçemezsiniz. bir hamlede büyük bir adım atmak lâzım. altın yaldızlı zafer arabası sizleri bekliyor. william şekspir.» sonra italyadan metin telefonu beni arayıp, «kardeşlerime söyle baba! kat'iyen yenilmeyecekler» demişti. daha sonra da izmir'de bulunan cenap'tan, ayhan'dan da «yenilmiyeceğiz.» diye telgraflar geldi. galatasaray havasına aşina olanlar uzaktan bile yenilmemek için esen azimkâr havayı koklyıvermişlerdi. fenerbahçe ise, yalnız yenmeyi düşünüyor ve izliyordu. zira, bu koz lig için onlara ümit verecekti. fakat yenmeyi istemek, yenilmemeyi istemekten daha çoktu. ve dün az isteyenler çoğunu bulup ayrıldılar mithatpaşa'dan...