şekerspor başarılıydı. 64. dakikaya kadar 1-0 galipti. tarık beraberliği sağladı... sıra metindeydi...
son 3 dakika... g. saray'ı metin kurtardı
coşkun ve gündüz taraftarları kavga etti
necmi tanyolaç
maçtan sonra gündüz kılıç ayağa kalktı. bulunduğu yerden on adım ötedeki coşkun’a doğru gidiyordu... coşkun da ayağa kalkmıştı.
göz göze geldiler.. ilk elini uzatan kılıç oldu. büyüktü ya. yaşça da... tecrübece de... galatasaray'lılıkça da... tek eli yetmedi bu barışma sahnesine... ikisini birden eski dert ortağına uzatarak, çekti kendine doğru, öyle yapışıp kaldılar dakikalarca... ağlıyorlar mıydı? evet... konuşuyorlar mıydı? evet... galatasaray'lı gündüz. şekerspor antrenörü galatasaray'lıı coşkun'u tebrik ediyordu, tebrik... «aferin sana coşkun. fırtına gibi bir takım ortaya çıkarmışsın. iyi, çok iyi oynadınız... hattâ, kaybetmenize rağmen, bizden iyiydiniz. beraberlikti oyunun hakkı. ben bile şekerspor'a acıdım!»
coşkun kesik kesik cevap veriyordu: «futbol bu. kazanıyorduk, kaybettik. ben de seni tebrik ederim baba. çocuklarda değişen bir şey yok. son dakikalarda galatasaray’lılıklarını ortaya koydular, kaybettikleri maçı aldılar...»
sonra, iki sene öncesinin başarılı ikili'si kol kola tribünlere doğru yürüdüler. sarı - kırmızılı taraftarları selâmlarken, benim rüyâ da sona erdi... olmadı bunların hiç biri. kimbilir kaç bin kişi. galatasaray'ın dünkü zor oyundan galip çıkışından sonra benim gibi düşünmüş, benim hayâl ettiği tabloyu çizmiştir. gözlerim, böyle bir kucaklaşma, böyle bir tebrik sahnesini aradı, durdu. ne gündüz coşkun'a gitti, ne coşkun on adım yanındaki gündüz'e başını çevirip baktı. tribünler ise gündüz - coşkun zıtlaşmasının kıyasıya bir final maçı hâline getirdiği zorlu oyunun tesirinde, dövüşmeye alestaydı. o da oldu maç biterken... sahaya atılmadık ne küfür, ne şişe kaldı sonunda ve gündüz'le coşkun'un maçı polislerin gayretiyle sona erdi.
hayâlden önceki gerçek
gerçekten söylenmesi gereken söz: galatasaray'ın bu maçı çok güç kazandığıydı. şekerspor 64. dakikaya 1-0 galip durumda götürdüğü müsabakayı 2-1 kaybettiği için önce şansına küsmeli, sonra da tiril tiril titreyen rakibine karşı niçin ikinci bir gol atmadığına kızmalıdır. alabildiğine canlı ve her şeyiyle «sahada ben varım» diebilen bir takımın, tek golün yetmeyeceğini bilmesi gerekirdi. yetmedi de. şekerspor sağlam müdafaası, güngör'lü ve vahap'lı forvetiyle bütün oyunu rakip sahada oynarken, tarık'ın 64. dakiadaki beraberlik golü oyunun kaderini değiştiriyordu. ve metin bu sahalarda gördüğümüz gollerinin en güzeliyle, hem de maçın bitmesine üç dakika kala kendinden önce galatasaray'ı kurtaracaktı.
ilk yarı ve tek gol
galatasaray ilk yarıda 10 dakika kadar yüklenebildi rakibine. metin iki defa kafaya sıçradı, tutmadı. bir başkasında turan'ın şutunu kaleci erden kornere attı. adeta galatasaray'ın işi bitmişti üç akınla. artık sahada şekerspor vardı. güngör ve vâhap, galatasaray defansı önünde kötü bir maç çıkaran mehmed'e çalışıyorlardı. golü atmak güngör'e kısmet oldu sonunda. 41. dakikada vahap'ı sarı - kırmızılılar ceza sahası içinde düşürdüler. hakem penaltıya falan lüzüm görmemişti. bereket güngör'ün sağ ayağına! ayaktan ayağa dolaşan topa uzandı ve şekerspor'u 1-0 öne geçirdi. bu golde turgay'dan önce deafansın suçu vardı.
ikinci yarıda galatasaray fazla ümid vermiyordu. muharrem bir fırsatı turgay'dan sektiremedi. bir de mehmed'in şutunun avuta gidişi. hücûmda bitirici gözükmüyordu ankara takımı. galatasaray ise 64. dakikada ayhan'ın kafayla aşırdığı topu kale önünde yakalayıp, erden'in üzerinden filelere gönderen tarık'ın gayretiyle beraberliği sağlayacaktı. nihayet günün, haftanın, belki de senenin golüne sıra geliyordu. 87. dakikada metün, tarık'ın sağ taraftan ortaladığı topa âdeta havada uzayarak vurduğu kafayla ve uçarak söyleyebileceği son sözü söyledi. metin atardı böyle güç golleri. öylesine yapılması güç işti. tabii bütün bu işler olupü bittikten sonra çocuklar gibi sevinen bir görevli daha çıkıyordu sahada; hakem orhan gönül...