çocukken dinlerdik böyle masalları. büyükler, ağızımızı bir karış açık bırakan yenli devleri anlatırlardı. duyduklarımız, küçücük kafalarımızın inanmayacağı şeylerdi. masalda devler çarpışırdı her zaman. biri öbürünü yerden yere vurur, yemeye hazırlanırdı. biri öbürünün kocaman ağzında dişlenmeyi, beklerdi ve masalın en inanılmayacak tarafına sıra gelirdi o zaman. yaralı dev, bir silkinişte korkunç kahkahalar atan devin ağzından kurtulur. bir de bakardık ayaktaki dev yerde. yaralısı ayakta... yaralı dev’e, lokma haline geldiği sırada ne kadar acırsak, acıyalım, savaşı kaybedene de «oh oldu» diyemezdik. ne de olsa o de devdi re bir dahaki masalın yaralı kahramanı olacaktı muhakkak...
böyle bir masala uygun, sonu masal gibi biten bir maç seyrettik. beşiktaş, galatasaray'ı eziyor, taraftarlar neş'eden kahkahalar atıyordu. beşiktaş'ın böyle bir sahada elindeki 2-0 lık avantajı kaçırması için hiç bir sebep yoktu. kaybetti sonunda. bana göre: besiktaş, yaralı rakibinin silkinişine fırsat verdiği için kaybetti. koca galatasaray vardı karşısında. ağzından kurtulacağını aklına getirmeden, inandı galibiyete.
galatasaray'ın bu inanılmaz neticeyi elde edişinde bir kaç kuvvetin rolü olduğunu kabul etmek gerekir. kongre takım üzerindeki simsiyah havayı dağıtmıştır. bir kaç idareci, futbolcuların yanağını okşamış, haydi haydi bakalım iyi günlere döneceğiz demiştir.
galatasaraylı futbolcular dün futbol maçından çok «ekmek kavgası» yaptılar beiktaş'la. prestij falan, lâftı bunlar.. ekmek kavgasıydı, ekmek...