ne beşiktaş'ın zaferi özcan'ın eseridir, ne de g. sarayın kaybına turgay sebep olmuştur... ama türk futbolunun son 10-15 yılda gördüğü en büyük iki kaleci dünkü oyunları ile «kalecilik sanatı» üzerinde insanı düşünmeye sevkediyor.
yıllarca ister kendi takımında, ister temsili veya milli takımlarda «devleştiklerini» gördüğümüz bu iki kaleciden biri dün çok başarılı, diğeri başarısızdı. ve bunun tek sebebi vardı: turgay kendini yorgun ve isteksiz hissediyordu. özcan’da ise delikanlılık günlerinin hırsı, cesareti vardı. biri belki fizik, belki psikolojik durgunluğun etkisi ile bilgisinin de randımanını alamıyor. diğeri kendine güvenmenin hızı ile bütün bildiklerini uygulayabilen bir rahatlık içinde oluyordu.
ilk yarıda bunca gedik veren beşiktaş defansının gerisindeki özcan: en iyi, en doğru, en kestirme ve en cesur hareketleri yaparak gittikçe açılıyordu. turgay ise en az üç defa üzerinde parlayan beşiktaş akınlarında «bekliyor» ve işi şansa ya da siyah - beyazlıların beceriksizliğine bırakıyordu. o devrede iki kaleci de yenilmediler. son hareketi asla rakibe bırakmayan özcan’ı bizzat kendisi, son hareketi daima rakibe bırakan turgay'ı ise siyah-beyazlıların avuta giden şütleri kurtardı.
birinci beşiktaş golünde turgaydan çok defansın hatâsı var mıydı? ikincisi ise faul ile mi yapılmıştı. bu konuyu burada tartışmayacağız. mesele şudur: turgay'ı yorgun gördük. turgay'ı durgun gördük. turgayı pasif gördük. halbuki özcanın dünkü kıvamı içindeki bir turgay'la dünkü oyun nasık, ama nasıl değişirdi?
evet ne galibiyet tek başına özcanın, ne de mağlûbiyet tek başına turgay'ındır. ama ne yapalım ki, hani bu ili «usta»yı gene sahalarının zirvesinde görmek ve «balkanların en iyi iki kalecisi bizdedir» diye gururlanmak pek hoşumuza gidecek de...
«bizim özcan» tam istim üstündedir ve «bizim turgay» 32 yaşında tahtını bırakacak ve ihtiyarlar arasında sayılacak adam değildir.