halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
1965 şubatı'nda bir galatasaray-beşiktaş maçı hatırlıyorum. siyah-beyazlıların 2-0 galip oynarken, hem de maçın 60'ıncı dakikasında 2-0 öndeyken, 90'ıncı dakikada 3-2 yenik düştükleri karşılaşma...
beşiktaş'ın golleri yusuf'la coşkun'dan gelmişti. galatasaray'ınki ise, biri penaltıdan metin, öteki ikisi tarık'tandı.
bu maçın bir başka ilgi çekici olayı, oyunu yöneten romen hakem toth'un sık sık sahanın batağından ayakkabısını kurtarma mücadelesi vermesiydi. adamcağız ayakkabısı kaç kez ayağından çıkmış, çamura saplanmıştı. "bu sahada futbol oynanmaz" demişti romen hakem... iyi ama niye oynatmıştı? hakem kendisi değil miydi? kimse de çıkıp sormamıştı "niye oynattınız?" diye.
bir taraf için puan, öbür taraf için ise prestij daha önemli...
beşiktaş, g. saray ile karşılaşıyor
14.30'da yapılacak maçı romen hakemi idare edecek. beşiktaşta suat oynuyor. g. saray'lılar galibiyetten emin
türkiye liginde ikinci devrenin ilk büyük maçı bugün saat 14.30 da beşiktaş ile galatasaray arasında oynanacaktır.
romen federasyonuna mensup aleksandr toth'un idare edeceği maça taraflar muhtemelen şu tertiplerle çıkacaklardır:
beşiktaş: necmi - ihsan (müfit), fehmi - suat, kaya, yavuz - coşkun (hüseyin), yusuf, ahmet ii, rahmi, ender.
galatasaray: erden - doğan, b. ahmet - kadri, naci, mustafa -yılmaz, turan, tarık, metin, mazhar.
şampiyonluk yolunda iddialarını devam ettirebilmek için puan kaybına tahammülü bulunmayan siyah - beyazlılar, eksik kadrolarına rağmen maçı kazanmak için oynayacaklardır.
galatasaray ise, beşiktaş karşısında her türlü iddiadan uzak, bir prestij maçı yapacaktır. zira şimdiye kadar ligde 15 puan kaybeden sarı - kırmızılı takım, beşiktaş maçını kazanarak prestijini kurtarmak yollarını arayacaktır.
nitekim, galatasaray'la antrenör - meneceri gündüz kılıç «maçın neticesi bizi ilgilendirmiyor» sözü ile takımının sahaya sadece beşiktaş'ı yenmek için çıkacağını bildirmiştir.
beşiktaş antrenörü spajiç ise «ligde hiç bir iddiası olmayan galatasaray karşısında endişe duyduğunu» belirtmiş ve maç hakkında şunları söylemiştir: «mevsim başından beri şanssızlıklar birbirini kovalıyor. galatasaray maçı ise en şanssız bir haftamıza rastladı. her şeye rağmen maçtan puan kaybetmeden çıkmağa çalışacağız.»
siyah-beyazlılar ilk yarıda hâkimdi. neticeyi tesir eden golleri kalecile rhatâlı yedi. sahanın oyuncusu ismet'ti.
kahraman bapçum
nereden bakılırsa bakılsın zincirleme sürprizler, beklenmez şeyler maçı oldu bu...
o, maçın başındaki «şimşekleşmiş» beşiktaş sürpriz değil miydi? o çamurda, o ağır topla siyah - beyazlıların her şekilde yerini bulan pasları, coşkun’un, ender'in, yusuf'ın koşu pistinde kayar gibi kaçışları... ve buna karşılık galatasarın, metin'den başka bütün elemanlarıyla, çamurda, nâzenin sallanışları beklenir miydi?
sonra ikinci devredeki baygın beşiktaş!.. erol hariç, tanınmaz hâle gelen şuurlu, becerikli, canlı galatasaray... sarı - kırmızılıların en üstün oldukları sırada kalecilerinin yediği hediye gol... bir dakika içinde koca beşiktaşın 2 farktan beraberliğe düşüşü... necmi gibi «büyük maçlar» çıkartmış tür kalecinin birbiri üstüne yediği üç pis gol...
bir defa beşiktaşın başlangıçta gösterdiği normal üstü gayret elbette yıpratıcı olacaktı. ayrıca ikinci devrede orta sahayı tek başına doldurmayı beceren bir ismet herşeyi degiştiriverecekti. iki farklı duruma çıktıkları zaman maçı hafife almak da beşiktaş için hayırlı sonuçlar vermezdi. talihsiz suat'ın ayağındaki sakatlığın nüksetmesi beşiktaşta takımı ayakta tutacak tecrübe olarak sadece kaya’yı bırakmıştı. o da klâs futbolunu oynayan metin’le en güç, en sert, fakat en centilmence mücadelesine girmiş, ferdi görevini başarmak için çabalıyordu.
beşiktaş’ın ilk hızı
beşiktaş fırtına gibi başlamış ve rakip kaleyi sarıvermişti. buna rağmen ciddi gol pozisyonlarına giremediler uzun zaman. hattâ ilk gol şansını da galatasaray yakaladı: 5 inci dakikada yılmaz'ın ortası kale ağzında erol'u buluyor fakat erol acemice topu eziyordu.. 25 inci dakikada gene beşiktaşın bastırdığı bir sırada turan, topu kaçırıp yerden elini uzatarak çeken necmi'yi mağlûp edemiyordu.
nihayet beşiktaş beklenen golünü devre sonunda attı: 35 inci dakikada daha önce sakatlanıp sağ açığa geçmiş bulunan suat çalımla sokuldu, defansı üstüne çekti ve ortaya yuvarladı. yusuf aldı, ahmet'le paslaşıp geri aldı. ceza sahası içinde karambol, kördüğümü oldu ve yusuf vurdu topa... top erden'in solundan kaleye girdi.
ikinci devrenin başında ender'in gerilerden getirdiği ve verdiği pasla coşkun'un defanstan sıyrıldıktan sonra patlattığı şut direk yerine ağlara gitse kimse hayret etmezdi. çünkü herkes beşiktaşın ilk devredeki hızının tesirindeydi. oysa, oyun değişmişti. şimdi galatasaray oynuyordu. gel gör ki, beşiktaş'ın ikinci golü kaderde yazılıydı: rahminin oldukça uzaktan attığı frikikte kaleci erden ileri doğru plonjon yapıyor ve topu altından kaçırıyordu, iyi top kovalayan coşkun affetmedi, yetişti ve attı golü.
... ve g. saray coştu
aradan iki dakika geçecek, topla kaleye dalan metin tırpanlanıp düşecekti. eğer necmi, metin'in ortadan ve yerden attığı penaltıyı eliyle karşıladığı halde içeri almasa oyun herhalde başka şekilde biterdi. aradan bir dakika geçmeden ismet sürdüğü topu tarık’a geçirdi. tarık daldı, sola kaydı ve vurdu. necmi bu defa da karşıladığı topu elinden ve altından kaçırdı, iki fark bir dakikada sıfıra inmişti, üstünlük gene galatasarayda idi. nihayet 70 inci dakikada yılmazın çizgiye kadar sokulup ortaya aşırdığı topa ters bir giriş yapan kaya'ya çaktı. top beşiktaş kalesinin yan direğine çarparak geri geldi. yetişen tarık üçüncü golü de yolladı içeriye...
nereden bakılırsa bakılsın şaşılacak şeylerle dolu bir maçtı bu...
beşiktaş’ın galatasaray'a yenilişi, şampiyonluk yarışında fenerbahçe’yi daha avantajlı duruma getirmiştir.
dünkü maçı seyreden fenerbahçeli idareciler «bu hafta 5 puan kazandık» demiş ve beşiktaşın yediği 3 golle averajının bozulduğunu bunun bir puana bedel olduğunu ileri sürmüşlerdir.
türkiye liginin ikinci yarısında nâmaglûp ünvanını koruyan fenerbahçe, galatasaray'ın kazandığı galibiyetle beşiktaştan 4 puan öne geçmiştir. ayrıca 35 6'lık bir averaja sahip bulunan sarı - lâcivertliler dört puanlık farkı kapatmamak zorunda olduklarını söylemişlerdir.
fenerbahçe kulübü başkanı dr. ismet uluğ da bu noktaya dikkat çekerek «fenerbahçenin puan kaybetmemesi lâzım» demiştir. galatasarayın galibiyetinin kendilerini fazla ilgilendirmediğini hatırlatan uluğ sözlerini «takımımız, önündeki maçları, özellikle deplâsman maçlarını kayıpsız atlatmak zorundadır.» diyerek bitirmiştir.
bu hafta izmir deplâsmanından çekinen fenerbahçe, altınordu, izmirspor maçları hazırlığına bugün başlayacaktır.
beşiktaş'ı yöneten faruk sağnak dedi ki: "fark yapacağımız maçı kaybettik"
tarık, "iki golü nasıl attığıma ben de hayret ettim" dedi. sık sık ayakkabısı çıkan hakeme göre bu sahada futbol oynanmaz
beşiktaş teknik komite başkanı faruk sağnak maçtan sonra futbolculara, «eskiden biz böyle maçlar kazanırdık. şimdi siz kazandığınız maçı veriyorsunuz.» demiştir.
sağnak, «hepiniz sahada ne yaptığınızı bilmez bir şekilde dolaştınız, durdunuz. mahalle takımından farkınız yoktu. karşınızda iyi bir galatasaray olsa, bu kadar üzülmezdim. fark yapacağınız maç ne oldu, hepinize yazıklar olsun!» demiş ve basın mensuplarına maç hakkında herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.
üzüntülü bir şekilde sahayı terkeden antrenör spajiç ise kimse ile konuşmadan soyunma odasına gelmiş ve çantasını alarak odayı terketmiştir.
beşiktaş'ın antrenör yardımcısı recep adanır ise, «kimi milli takıma verirsek. o bizim takımda futbol oynamıyor. işte yavuz, iki defa tarıkı kaçırdı ve iki gol oldu.» şeklinde konuş muştur.
hakem «bu sahada futbol olmaz» dedi
g. saray - beşiktaş maçının hakemi aleksandr toth «oyun çekişmeli oldu, saha ise yürekler acısı idi» demiştir.
mithatpaşada yürümenin bile imkânsız olduğunu ve bu sebeple bir kaç defa ayakkabısının çıktığını ifâde eden romen hakemi, «bu şartlar altında doğrusu bu kadar oyun olur.
galip galatasaray soyunma odasında sevinçli bir hava esiyordu. iki golün kahramanı tarık, «her insanın kötü bir zamanı olur. bu maçta form tutmaya başladığıma inanıyorum. hep gol kaçıra kaçıra, kimse benim iki golü de attığıma akıl erdiremedi herhalde» derken taraftarlarının iltifatlarına neşeyle cevap veriyordu.
bence maçın biraz uzunca manşeti şudur: birinci devre beşiktaş akıllı, şuurlu, istekli, azimli. ikinci devre ise galatasaray çok akıllı, çok şuurlu, çok istekli ve çok azimliydi.
bu şahâne kükreyişe ayların biriktirdiği üzüntüleri, şansızlıkları, başarısızlıkları kusan bir ruhi deşar da diyebiliriz. çoktandır özlenen bir galatasaray vardı. ve galatasaray işte buydu.
futbolcularıma zaman zaman o galatasaray'ı anlatmak istemiş onun hasretini çektiğimi belirtmeye çalışmıştım. fakat erden, ismet gibi yeni galatasaray'lı futbolcularımız ancak dün hakiki galatasaray’ı tanıdılar. futbol bu...
mayası akla gelmedik ve çok kere de sahada oynanan oyunun hakiki neticesini vermeyen gollerle yoğrulmuştur. fakat giyilen formaları terden sırılsıklam etmek lâzım. 90 dakikanın her dakikasında o formaların şerefini düşünmek lâzım. işte galatasaraylılar bunu oyunun en az yarısında yaptılar ve formalarına unutulmaz bir zafer kazandırdılar.
iki takımın da mücadelesi, hele o balçıkta her türlü takdirin fevkinde oldu. hakemler o güç zemin üzerinde oynanan futbol içinde iyiydiler.
şu beşiktaş'a bakın, ne oynuyor... futbol deböyle oynanır işte... ender hârika... coşkun fırtına...yusuf mucize... haydi bakayım yusuf, onu da geç, patlat şutunu... goooool... aslanım benim, oynatsalardı şu yusuf'u portekiz’de beş tane yemezdik...
- yok kardeşim, bu galatasaray'da iş yok... baksana dökülüyor hepsi... ihtiyarlaru oynatırlar... metin dolaşır... allah'tan iki kalede zehir gibi çocuk var.. kara panter... geçen gün bir gazetede kalecilik dersi veriyordu. bu çocuk biliyor bu işi canım... ama... dur.. o da ne erden? eyvah kaçırdı... bir daha yedik yahu... karnının altından kaçırdı.
- beş tane yeriz bugün. biz beşiktaş'tan.. kurtulmaz bu maç.. kim, metin mi kurtaracak? fakat... hakem.. penaltı be.. verdi... metin.. goool... aslanım. bu metin tek başına takım.
- üzülme necmi, penaltıdan herkes yer.. haydi bakayım, alla şu topu al tarık'tan.. bak şöyle.. iiii... öyle değil.. eyvah gol 2-2 olduk.. ama, durun atarız üçüncüyü.. eyvah, eyvah, eyvah.. onlar attı. iş yok bu beşiktaş'ta kardeşim.. bu yusuf, ender, coşkun.. kim oynatır bunları.. haaa sahi kongre ne oldu.
- kardeşim gördün mü yeni idare heyetini? suphi batur bir takım çıkardı, aldı maçı..
- yok yok ondan değil.. yeni idare heyeti devre arasında oyuncuların bonolarını paraya çevirince onlar da çıkıp oynadılar ve kazandılar.
insan haklarına aykırı bir sahada, insanca mücadele eden iki takımdan galatasaray galip çıktı.
dünyanın hiç bir yerinde böylesine rezilce bir sahada futbol oynatılmaz. sık sık yurdumuza gelen turistler sırtlarında yük taşıyan insanları görünce hayret ediyor ve hamallığı gayri insani bulduklarını söylüyorlar. ya bakla tarlası haline gelen bu sahada 90 dakika futbol oynamak bir hamallık değil mi? değil sporcuya, bir esire, bir ecire dahi bu nevi muamele yapmağa hiç kimsenin hakkı yoktur. evet, bu kötü sahada hakiki bir lig maçı seyrettik, ilk devre şahlanan beşiktaş, rakibini silindir gibi ezdi. 2-0 mağlûp duruma düştükten sonrs topallanan galatasaray ise, beşiktaş’ın toy futbolculardan kurulmuş olmasından faydalandı ve evvelâ beraberliği, sonra da galibiyeti temin eden golleri sağlayıverdi.
beşiktaş'ın yakaladığı kekliği elinden kaçırışında bizce siyah -beyazlı futbolcuların genç ve tecrübesiz oluşları kadar, onu yöneten teknik adamların da yerinde müdahale etmek basiretini gösterememiş olmalarının büyük rolü bulunmaktadır.
iki kongre takımının dünkü maçındaki galatasaray galibiyeti batur zaferinin ilk başarısından ziyade fenerbahçelileri sevindirdi. çünkü sarı - lâcivertliler şampiyonluk vizesini almışlardı.
ilk devresi daha çok beşiktaşlıların üstünlüğü ve 1-0 galibiyeti ile biten oyunun, ikinci yarısına başlandığı zaman siyah - beyazlıların ağır, sarı - kırmızı'lıların ise bir şey yapmak ister havası vardı. buna rağmen 2-0 duruma yükselen beşiktaş bir yandan galibiyeti garantilerken, bir yandan da mağlûbiyet kapısını açmış oluyordu. galatasaray müdafaasının ilk devrede verdiği gedikler ve iki beşiktaş açığının süratli oyunu, bu devre tersine dönmüş. beşik taş müdafaası gedik verirken, galatasaray açıkları da süratlenerek galibiyetin öncüleri olmuştu.
hakemin ayakkabısının birkaç defa batağa saplanarak çıkması maçın güç ve zorluğuna en bariz misaldi. tabiatı ile böyle bir sahada da teknik bir oyun görmek mümkün olmadı.
çocukken dinlerdik böyle masalları. büyükler, ağızımızı bir karış açık bırakan yenli devleri anlatırlardı. duyduklarımız, küçücük kafalarımızın inanmayacağı şeylerdi. masalda devler çarpışırdı her zaman. biri öbürünü yerden yere vurur, yemeye hazırlanırdı. biri öbürünün kocaman ağzında dişlenmeyi, beklerdi ve masalın en inanılmayacak tarafına sıra gelirdi o zaman. yaralı dev, bir silkinişte korkunç kahkahalar atan devin ağzından kurtulur. bir de bakardık ayaktaki dev yerde. yaralısı ayakta... yaralı dev’e, lokma haline geldiği sırada ne kadar acırsak, acıyalım, savaşı kaybedene de «oh oldu» diyemezdik. ne de olsa o de devdi re bir dahaki masalın yaralı kahramanı olacaktı muhakkak...
böyle bir masala uygun, sonu masal gibi biten bir maç seyrettik. beşiktaş, galatasaray'ı eziyor, taraftarlar neş'eden kahkahalar atıyordu. beşiktaş'ın böyle bir sahada elindeki 2-0 lık avantajı kaçırması için hiç bir sebep yoktu. kaybetti sonunda. bana göre: besiktaş, yaralı rakibinin silkinişine fırsat verdiği için kaybetti. koca galatasaray vardı karşısında. ağzından kurtulacağını aklına getirmeden, inandı galibiyete.
galatasaray'ın bu inanılmaz neticeyi elde edişinde bir kaç kuvvetin rolü olduğunu kabul etmek gerekir. kongre takım üzerindeki simsiyah havayı dağıtmıştır. bir kaç idareci, futbolcuların yanağını okşamış, haydi haydi bakalım iyi günlere döneceğiz demiştir.
galatasaraylı futbolcular dün futbol maçından çok «ekmek kavgası» yaptılar beiktaş'la. prestij falan, lâftı bunlar.. ekmek kavgasıydı, ekmek...