aynı tas aynı hamam (da nereye kadar?) 21/05/2013 mehmetalicetinkaya.com
fenerbahçe galibiyetinin ardından ilhan cavcav’ın, “gelecek yıl da onunla çalışacağız” dediği teknik direktör fuat çapa’nın apar topar gönderileceğinin açıklanmasından sonra oynanan beşiktaş maçı tribünlerinde coşkun yurteri’ye sinirli bir şekilde “abi 12 yıldır bu takımı izliyorum. bir kere farklı bir şey olsun ya! ne zaman, ne olursa akıllanacaklar?” demiştim. coşkun abi ise, yüzündeki acı bir tebessümle, “ben 60 yaşına geldim. hala her şey aynı!” diye cevap vermişti…
işte o an, bu yazıyı yazmaya karar verdim. oysa öncesinde, ne yazmak istiyordum, ne de anlatmak. çünkü aynı kişilerin, bıkmadan usanmadan aynı oyunu, aynı roller ve aynı repliklerle bir kere daha sergilediklerini yazmanın, anlatmanın kendimi tekrar etmek olacağından korkuyordum. ama onlar, çok uzun yıllardır kendilerini tekrar etmekten çekinmezken, ben neden çekiniyordum ki?
fuat çapa
son 2 sezondur alkaralar’ın başında yer alan fuat çapa, toplam 78 resmi maça çıktı ve gençlerbirliği’nin profesyonel futbol tarihi boyunca en uzun süre çalışan 4. teknik direktörü unvanını elde etti. göreve geldiği ilk sezon kendisine teslim edilen futbolculara bakıldığında ben dâhil birçok kişi, “küme düşme potasında dolaşırız, hatta düşeriz” diyordu. ama özellikle ligin 10. haftasında muhteşem bir geri dönüş hikayesiyle birlikte beşiktaş’ı 4-2 yendiğimiz maçtan sonra sahaya yansıtılan “takım oyunu” herkesin ilgisini çekmeye başladı. sezon sonunda hepimizin ortak düşüncesi çapa’nın elindeki malzemeyle en iyisini yaptığıydı.
2012-13 sezonuna başlarken beklentilerimiz yükselmişti. “en azından avrupa” diyorduk. ama bir kere daha yanlış transfer politikası izlendi. sezon sonunda “para eden” futbolcular apar topar satıldı. mevki ve özelliklerine göre, onların yerini dolduracak transferler yapılmadı. bunun yerine genelde “ileride satarız” diye düşünülen (gençlerbirliği’ne göre pahalı) futbolcular alındı. ama bu transferlerde alınan futbolcuların oynadığı mevkide 2-3 tane oyuncu bulunduğuna ve bu transferlerin altyapıdan o mevkilere gelecek oyuncuların önünü kestiğine kimse dikkat etmedi.
sonuçta bu sezon aşı tutmadı. “eldeki malzeme” ne tam olarak takım olabildi, ne de düzgün bir meyve verdi. çapa’nın istediği oyuncuların alınmaması, cem onuk ve ekibinin kendilerine uygun futbolcular alması, vleminckx’in son dakikada teknik direktörün baskısıyla kiralanması derken bu sezona en çok damgasını vuran konu transfer oldu.
fenerbahçe’ye karşı ankara’da kazanılan 2-0′lık galibiyetin ardından ilhan cavcav’ın “fuat çapa ile çalışmaya devam edeceğiz” sözü ve ardından, “para konusunda anlaşamadık” diyerek iplerin koparılmasıyla birlikte çapa dönemi son buldu.
bu hamle, kulüp yönetiminin, kısa vadeli işlerin peşinde koşamaya devam edeceğini bir kere daha kanıtladı.
değişen futbol düzeni
son 5 yıldır özellikle anadolu takımları safında büyük değişimler yaşanıyor. bursaspor’un şampiyon olarak yayın gelirlerinden alacağı payı “ilelebet” arttırması, kayserispor, antalyaspor ve sivasspor’un özellikle teknik ekip bazında uzun soluklu çalışmalara imza atmaya çalışması ve belki de devrim niteliğinde bir kararla, takımların futbolcu satarak değil, sportif başarı elde ederek para kazanma çabaları bu değişimi çok iyi bir şekilde gözler önüne seriyor.
ilgili kulüplerin takım iskeletini muhafaza etmek ve akabinde sportif başarı elde etmek için futbolcu satmaması ama ellerinde hiçbir şekilde tutamayacaklarını anladıkları futbolcuları çok yüksek rakamlara elden çıkartmaları da değişimin önemli bir kanıtı.
oysa gençlerbirliği spor kulübü hala 1990′ların ortalarında keşfettiği ve uzun süre gündem oluşturan, “ucuza futbolcu al, parlat, yüksek rakama sat” taktiğini hala uygulamaya çalışıyor. evet, bu taktik o günlerdeki futbol düzeni içerisinde düşünüldüğünde önemli bir hamleydi. fakat bugün önemini yitirmekle kalmayıp, her yeni sezon sıfırdan “uyumlu takım” kurmaya mecbur bıraktığı için, kulübün ayağına dolanmaktadır.
son 6 sezona ait puan cetvellerine bakıldığında, artık gençlerbirliği’nin 9-15. sıralardan yukarıya gidemediği görülmektedir. aynı dönemlerde ilk 8 sırada olan takımlara bakılırsa da üstte bahsettiğim takımların oralara demir attığını/atmaya başladığını görebilirsiniz. aynı dönemde düşen takımlara baktığınızda ise, ya yeni çıkan kulüpleri ya da plansız bir şekilde dışarıdan topladıkları “eski şöhret” futbolculardan takım yaratmaya çalışan kulüpleri görürsünüz.
kısacası, türk futbolunda roller değişmekte ve her şeye rağmen uzun soluklu planlar yapan kulüpler yukarılara doğru tırmanırken, kısa vadede ısrar edenler, günü kurtarmaya çabalayanlar aşağıya doğru gitmektedir.
parasal mevzular
gençlerbirliği spor kulübü, son 10 yılda sattığı futbolculardan (diğer anadolu takımlarının satış rakamlarıyla karşılaştırdığınızda) oldukça düşük meblağlar elde etti. aynı dönemde kırmızı-siyahlılar, türk futbol kamuoyunda oluşturdukları imaja ters olarak oldukça yüksek maliyetli futbolcular transfer ettiler. birçok futbolcu yönetimin geç kalması sonucunda bedavaya elden kaçırıldı. yine aynı dönemde transfer edilen futbolcuların neredeyse %50′si geldiği sezonun sonunda kulüpten gönderildi. bu ve bunun gibi bilgiler kulübün transferden para kazanmaktan çok kaybettiğinin örnekleri olarak görülebilir.
tek başarı (!)
son 6 sezonda gençlerbirliği spor kulübü’nün sportif bir başarı elde edemediği, transferde de iyi bir para kazanamadığı düşünülürse, tek başarısı ilgili dönemde sürekli olarak “kümede kalmasıdır.”
geleceğe bakış ve metin diyadin
fuat çapa’nın yerine, önce bülent uygun gibi “duruşumuza” oldukça “uygunsuz” bir isim telaffuz edilse de sonrasında eski futbolcularımızdan metin diyadin ile anlaşıldığı açıklandı.
metin diyadin, şu anda gençlerbirliği’nin başına getirilecek en doğru kişi. fakat yönetim ona da daha önceki teknik direktörlere yaptığı gibi skordan bağımsız olarak destek olmadıkça, takımını ve sistemini kurmasına olanak tanımadıkça ve biraz da ipleri onun eline vermedikçe yine yerimizde saymış olacağız!
sezon sonunda yine parlayan futbolcular satıldıktan ve yerleri dolmadıktan sonra 2013-14 sezonu bir kere daha sıfırdan takım kurmaya çalıştığımız ve “neyse ısınıyoruz” tadında bir sezon olacak. ya sonraki sezon ne olacak? metin diyadin biraz daha yetki isterse, “şu futbolcuyu satmayın” derse, yine aynı oyunu mu izleyeceğiz?
ayrıca, kulübün yönetim şeklinin artık eskide kaldığını, revize edilmesi gerektiğini görmek için küme düşmemiz mi bekleniyor?
son söz
metin diyadin’in gençlerbirliği’nin başına gelmesine bir taraftar olarak sevindim ama ne yalan söyleyeyim aklıma ilk gelen şey diyadin’in, 2006-07 sezonunda gençlerbirliği oftaş’ı başarıdan başarıya koştururken, son düzlükte kaybedilen birkaç puan üzerine “garip” bir şekilde gönderilmesi ve iki sezon boyunca çalıştığı gencecik futbolcularına sarılarak gözyaşlarıyla tesisleri terk etmesi geldi…
stat ve tabiat tanıl bora 11/01/2012 radikal.com.tr
inönü'nün yıkılıp yerine ultramodern arena yapılması procesi yine gündemde. ne kadar tekrarlasak az: orası kültür ve tabiat varlığıdır.
cuma günü spor bakanı suat kılıç o teatral edasıyla, 2020 olimpiyatları’nı hedefleyerek memleketi ultramodern tesislerle donatacaklarına dair proceleri anlattı. aynı gün gazetelerde, inönü stadı’nın sezon sonunda yıkılıp yerine arena modeli bir dev stat yapılacağı haberi yer aldı. ‘nihayet kazma vurulacaktı’ tarihi stada, pek bayıldıkları klişeyle. gerçi ertesi gün radikal’in haberinden, anıtlar yüksek kurulu’nun böyle bir izin vermediğini öğrendik. henüz, diyelim. belli ki izni kopartmak için asılıyorlar.
bu konudaki fikrimi 30 mart 2011’de yazmıştım. önce aynen tekrarlayayım… inönü stadı’nın denize nazır, ‘o kadar güzel’ bir yerde kurulmuş olması şehir plancılığı açısından berbat bir hata olabilir. gerçi… denizden de gelinebilen ve bazı mevkilerinden efkârlı taraftarın başını çevirdiğinde denizi göreceği bir stat, nerede, kaç tane var? ne olursa olsun, bir defa olmuştur ve üzerinden tarih geçmiştir. ben futbolun kendine mahsus ‘sit alanı’ kavramına inanırım. o kadar hatıra biriktirmiş bir stadın, kıyamete kadar orada dikilmesi gerektiğine inanırım. yenilenecekse de silueti korunarak modernize edilmelidir. ‘beleştepe’nin bile ‘replikasını’ bir yerlere kondurmayı gözeten bir çevre düzenlemesi yapılmalıdır. yol maçka sırtlarından aşağı kıvrılırken viraj başına ‘denize doğru stadı göreceksin sakın şaşırma’ levhası da dikseler, yakışır… diye yazmıştım.
unutmayın, burası istanbul’un büyük statlarının en kıdemlisidir. islam çupi ta 1958’de bir yazısında ‘emektar dolmabahçe’ diye bahsetmiş! (önce inönü, sonra mithatpaşa, sonra yine inönü, şimdi fiyapı dediler ona. eski nesiller, şehir coğrafyasındaki mevkiiyle ‘dolmabahçe’ diye anarlardı. en güzel, sahih adı da budur.) o zaman daha anca 11 yıllıktı ama bu ömürcük bile ‘emektarlık’ duygusu vermesine yetmişti üstat nezdinde. sahi, mimarisinde bir mükrim hal, bir ‘ağırlayıcılık’ yok mudur dolmabahçe’nin? sanki misafirperver tombul ev hanımı!
edebiyatta bile izi var
misafirperverliğine kimse bir şey diyemez zaten. çupi’nin ‘emektar’ demesi de istanbul’un olanca futbol yükü çekmesindendi. 1970’lerde ve 80’lerde üç istanbullu birden burada barındılardı. derbilerin arife sahurlarında kapalıyı kapmak uğruna verilen muharebeler, türk holiganizminin belli başlı menkıbeleri arasındadır.
bu stadın edebiyattaki izlerini de unutmayın. mehmet seyda’nın ‘hastalar’ hikâyesinden bir pasaj: “sonra, gazhane’ye yakın yerden bir güvercin havalandı. ayaklarına, sarı-lacivert upuzun bir kordele bağlamıştılar. stadın üstünden, şaşkınca, denize doğru uçarken bir alkıştır koptu.” türkçe edebiyattaki bence en latif futbol hikâyesinden, haldun taner’in ‘ases’inden bir tadımlık: “gazhane’nin dumanı tembel tembel göğe yükseliyor. teknik üniversite’nin köşesinde bir hevenk bedavacı. yağmur bulutları yine kümelenmeye başladı. yolunu şaşırmış bir martı sürüsü saat kulesi ile açık tribün arasında birkaç defa gitti geldi. sonra maçka’ya doğru uzaklaştı. demedim mi? yağmur çiselemeye başladı işte…”
nerede bulunur böylesi?
avm suratlı statların görkeminde de kendine mahsus bir estetik olduğunu kabul ederim. ama o arenalara seyda’nın, taner’in kuşlarının uğramayacağını da bilin. arenaların atmosferi klostrofobiktir. eskinin küçük güzel statları ise havadar… ufuktaki dağla da, o sıralar oradan geçen her iklimle de ahbaptır o statlar. futbolseverin aylak adam olarak portresi, oralarda çizilir.
maçtan önce, devre arasında ya da top uyurken kafanızı kaldırdığınızda göreceğiniz bir sema vardır. birdenbire, günbatımına, bulutların deplase oluşuna, kuşların kontratağına dikkat kesilebilirsiniz. vaatkâr bir kornere başınızı çevirdiğinizde, yan gözle şehrin ışıklarının yansımasına tutuluverirsiniz, ‘dışardaki hayat’ usulca hatırlatır kendisini. arada ezan okunur, ambulans geçer, işitirsiniz. hele o eski güzel statların kraliçesi olan dolmabahçe-inönü’de, dedik ya, eski açıktan ötesi denizdir! yolunu şaşırmış martıların denize kavuşmasını ‘canlı’ izleyebilir, bir teknenin zarif suretine, hafif çırpıntılı mutedil dalgaların seyrine kapılabilirsiniz. üstelik bir yandan da maç oynanıyordur. insan bunu nerede bulur?
i have no idea what happened in this match. seems as if gencler are coasting as the season comes to an end.
besiktas 3 - 0 genclerbirligi
there was an interesting letter sent out by the besiktas club just a few days before saturday night's match. it started with this line:
we thank genclerbirligi sports club for the gesture of handing over the away section to besiktas fans.
how very nice of genclerbirligi chairman ilhan cavcav to have handed over the away section. gencler have been rather successful this season in using social media to increase supporter numbers and loyalty, but it seems on this occasion they didn't bother to check the fan sites to see that many fans had been making plans for weeks to be in istanbul for the match.
all those plans were destroyed.
thanks very much for the lovely gesture cavcav.
this was annoying for many but more annoying for most was the news that fuat capa won't be coach next season. seems as if they couldn't agree to terms. yet again, one of the only clubs with millions in the bank decides to let someone go because the chairman hates spending money.
my predicition for next season, another ninth place.