şimdiye kadar gazeteci olarak gittiğim her yerde, taş köşkteki kadar candan karşılandığımı hatırlamıyorum. daha doğrusu, hiç başımdan geçmemişti böylesi...
geçen pazar günü bir otomobil kazasında hafif yaralamamı şeref duymuş ve birbiri üzerine eklenen şayialar beni her tarafı kırık hastahaneye yatırmıştı. fakat, birden bire böyle sapasağlam karşılarına çıkmama önce antrenör kokotoviç hayret etmiş ve «oh, herr togay, siz hastahanede değil miydiniz?» bir anda hepsi etrafıma toplandılar. sorulan suallerden nefes alabildiğim bir sırada buraya röportaj yapmaya geldiğimi hatırladım ve «sualleri sormak sırası bende, siz nasılsınız bakalım?» dedim.
avni'nin bu sorumu espri ile geçiştirmek istemesine rağmen, fenerbahçelin yakacık kampında bir büyük maç havası mevcuttu. ve neden bahsettiğimi anladıklarını ispat edercesine: «şansın yine bize güleceğinden eminim» diyen selim hepsine tercüman oluyordu.
antrenörün heyecanlı ve endişeli bahçede aşağı yukarı dolaşması, ergun'un mahallenin meraklı çocuklarına verdiği konferanslar arasında kampta bâzı eksiklikler olduğu belli oluyordu. bir defa, evet. evet. lefter yoktu... oysa yaptığımız konuşmalarda kurt futbolcunun kampa katıldığını söylemişlerdi. nihayet antrenörden meseleyi öğrendik. lefter tek başına adada kamptaydı. ve maç sabahı arkadaşlarına iltihak edecekti.
diğer eksiklik ise nedimdi. ayak parmaklarının sakat olan fenerbahçenin «küçük mehmetçiği» i tedavi için istanbul'a inmişti.
öğlene doğru yakacık'ın ufak sahasında yapıları antrenman ve kuzu kebabı, süt ve meyveden müteşekkil yemekten sonraki uyku fenerbahçe'nin beşiktaş'a ciddi bir şekilde hazırlandığını ispat ediyordu. kısacası sarı - lacivertliler revanşı kaptırmamakta kararlıydılar...