bursaspor'luların maçtan evvel davullu ve bombalı tezahüratlarından ürken datçu, iki felâket gol yiyerek takımını liderlik tahtından indirdi. bu romen çocuğunun bu kadar kötü oynadığına şimdiye kadar hiç şahit olmamıştık. ilk golde, tutacağı topu yumruklama hevesine kapıldı. ikincide ise mesut'un çizgiden ortasını otomobil iter gibi, kendi kalesine itmesi, içler acısıydı…
evet, bursaspor, fizik kondisyonu bakımından fenerbahçe'den üstündü ama, 2–0'lık neticeye ulaşabilecek baskı ve klâsta görünmemişti bize…
fenerbahçe, forvette işini allah'a bırakmış göründü. bülent. nedim ve ogün bölgesine, sanki «kolera» salgını basmıştı. fuat da gerilerde çalışınca, bir tek yaşar kalıyordu ilerde yedi kişiye karşı silâh olarak, «mantar» tabancasından ileri gidemedi.
son maçların yıldızı ziya, irtibat subaylığına orta sahada iyi başlamıştı ama. iki ve üç kişi tarafından prese edilince, o da istifasını verip, hürriyeti seçti. fenerbahçe de kalecileri vasıtasıyla sahaya «beyaz havlu» atıp «teknik nakavt» oldu.
bursa iddialıydı. nefesine ve mücadele hırsına güveniyordu. sinan, necati ve ersel kontratağı bütün maç boyu iyi çalıştı. geriden de takviye gördü bu hızlı adamlar... orta sahada amansız bir mücadele vardı. ismail. müfit hakemin de bariz hatâlarından istifade edip, nefeslerine faulleri de katarak fenerbahçe'ye baskın çıktılar. padişah çadırlarının bulunduğu geri hat ise, hemen hemen hiç açık vermedi. böylece bu büyük maçtan bursaspor muzaffer çıktı.
son söz hakem ziya türkdoğan'a... bursaspor'un hiç ihtiyacı olmadığı halde ev sahibine bu kadar yakınlık duymasını garipsedik. sahada otoritenin kurulmasına taraftarız. ama bu otorite bilgi mahsulü bir otorite olursa alkışlanır. oysa en ufak faulü dahi 20 saniye sonra çalarsa, bu bir faul, üç-dört faule dönüyordu. ziya türkdoğan, ev sahiplerinden bol bol alkış topladı ama. neticede kötü bir idare tarzı gösterdi.