galatasaray ve fenerbahçe'den sonra yeşildirek, beşiktaş'ı da çelmeledi: 2-2
uzun zaman 2 0 mağlup durumda oynayan yeşil - sarılılar, son 9 dakikada beraberliğe yükseldi
kahraman bapçum
futbol bu... taraflardan biri yarım asırlık beşiktaş ve tereddütsüz favori ise, diğeri de taptaze dünkü çocuk yesildirek ise, maç da beraber bitmişse hemen hükmünüzü verirsiniz: demek ki yesildirek kapanmış müdafaaya, gelen topu taca, giden topu taca... idare etmiş böylece ve kurtarmış maçı...
yoo... hiç de öyle değil. yeşildirek bu maçta beraberliği kurtardı ama öyle ıkına sıkına, ezile büzüle değil 0-2 yenik durumdan sonra rakibinin bileiğini büke büke, onu dize getire getire beraberiğe yükselerek.
beşiktaşa gelince, iki farklı üstünlüğe geçtikten ve rüzgârı da arkasına aldıktan sonra rakibini küçümsediği içöin galibiyeti kaçırdığını söyleyenler çıkacaktır... ama asıl sebep bu değil, asıl sebep şu ki: yeşil -sarılı rakipleri demir leblebi gibi dayanıklı idi. yorulmadan, yıpranmadan, bıkmadan mücadele ediyordu.
insanın iliklerini donduran sert bir doğuk. şu anda futbolcu olup da hareketli olmamağa imkan yok. işte oyun ilk hızını bu soğuktan aldı galiba. ama oyunda hızdan fazla birşeyler de vardı. uzun paslı, sert hareketli, gürbüz bir futboldu bu... ve yeşildirek rakibini zorluyordu.
teknik bakımından değil ama hareket bakımından özlenecek değerde bir maç oluyordu. ve bu maçtaneticenin ne olacağı tahmin edilemezdi.
ve bu tahmin edilemeyen netice iki dakika içerisinde eliriverdi: 27 ve 39 uncu dakikalarda iki beşiktaş golü... eeee!. yeşildirek iyi idi, dayanıyordu, falandı filandı ama iki farklı durumdan kurtulmak da hayaldi tabii...
üstelik beşiktaş golleri de avrupa sahalarına yakışır güzellikte olmuştu: şenol'un sağa kayarak bir kaç kişiden sıyrılıp yaptığı ortaya erdoğan iyice yükselerek ayağının içini yerleştirmiş ve mükemmel bir stille şevki'yi mağlûp etmişti. iki dakika sonra arifin sağdan yaptığı ortaya genç mustafa'nın balyoz gibi yapıştırdığı kafa, metinden beri sahalarımızda göremediğimiz nefasette idi.
ikinci devrede beşiktaş rüzgarla beraber yüklendi tabii. ama karşılarında «kaybettik maçı» diye yıkılmış bir rakip yoktu.
nihayet, maçın bitmesine dokuz dakika kala reşat'ın geriden aldığı bir pasla kale ağzına dalışını iyi takip edemeyen müdafaa ile necmi anlaşamadılar. necimi, yerden topu almak üzere iken reşat'a kaptırdı. sonra tekrar atladı. gene bloke edemedi. girdiler birbirlerine, top ortada kaldı... gerilerden kopup gelen nurettin de temiz bir vuruşla topu kaleye gönderdi. bu sırada kargaşalıkta necmi sakatlanıyor, iki dakikalık inkıtadan sonra kaleye sağiç mustada geçiyordu. yeşildirek için ümit doğmuştu. ama dört dakika kaleci oynayan mustafa'ya hiç top gelmedi. kısa bir tedavi ile necimi kalesine geçti ve sağaçıktan yapılan bir ortaya reşat, ustalara yakışır güzellikte bir kafa vurdu. necmi biraz halsiz biraz isteksizdi. normal zamanda mutlaka takip edip alabileceği topu üstünden geçirtti: 2-2.
beşiktaş favori idi, üstündü adı vardı, sanı vardı, millileri vardı. ama yeşildirek'te de 0-2 den sonra bu rakibe yüklenip zaaflarından istifade edebilecek kadar nefes ve yürek vardı. ya futbol? dünkü yeşildirekin bu bahiste de dünkü beşiktaş'tan geri olduğunu söylemeğe kimin dili varır?
ve maçın bitmesine elli saniye kala erdoğan'ın, kalenin tam ağzından vurduğu kafa şutunu şevki uçarak kornere çıkartıyordu. bu iş bitmişti.