çamur deryasındaki mücadeleyi mustafa’nın golü ile 1 – 0 kazanan sarı – lâcivertliler kadri’nin ayağından bir de penaltı kaçırdılar
tribündeki seyirciler daha (aaaa can yok, lefter de yok) diye konuşurken, hakem hakkı gürüz’ün düdüğü, oyunun başladığını bildirmişti.
işte üç ortanın ilk paslaşması, ptt haf hattında favlle kesiliyor ve şeref’in diktiği topu osman beklemeden ileri yolluyordu. fuat tehlikeyi uzaklaştırmağa çalışırken, kale önünde bitiveren mikro mustafa, sert bir şutla topu kapalı köşeden filelere takıverdi: maç başlıyalı henüz 50 saniye olmuştu.
dakika dolmadan kazandığı gol, fenerbahçeyi kamçılıyor ve bu defa (4. dakikada) kaleci metinin elinden düşürdüğü topu hilmi kapıyordu. ama, metin de hilmi’nin bacağını kapmıştı. gürüzün bu defaki düdüğü, «tipik penaltıyı ilân etti. (bugün çok gol göreceğiz) diyen seyirciler penaltıyı kadrinin üstten auta yolladığına şahit olunca dahi bu hükümlerinden dönmemişlerdi. çünkü gol pozisyonları ara vermeden ptt kalesi önünde dolaşıyordu. selçuk bataklığa gömülmese, topu kale ağzından içeri yuvarlayacak, yüksel gene çamurdan kontrolu kaybetmese, golü çıkaracaktı. fenerbahçe bir gün önceyi unutturacak kadar canlı oynuyordu. ve golleri beklemek, en normal tahmindi.
işte gene mikronun vuruşuyla meşin yuvarlak kaleye girerken, fuat son anda yetişip çelebilmişti. eğer maç tek devredenibaret olsa, sarı-lâcivertli takımda (*) lik tek eleman bulunmazdı.
fakat, bir de ikinci devre vardı ve bu yarıda fenerbahçe durmuş. ptt açılmıştı. buna rağmen topa çamurdan sökebildikleri anda, sarı-lâcivertliler gene ankara takımının kalesini tehdit ediyorlardı. ve işte yüksel hızla inmiş, ortasını yapmış. naci de mükemmel bir vole yapıştırmıştı. kaleci atladı, top ondan da geçti. sonra? kale boş olur, top da sert bir vole ile kaleye havale edilirse ı e olurdu? gol mü? hayır… top ıam kale çizgisi yanında çamura takı p durmuştu. bu anda futbol kaidelerinden haberdar herkesin ayni şeyı düşündüğü muhakkaktı: (böyle biı bataklıkta futbol oynanır mıydı?)
beynelmilel kaideler düpedüz ihlâl ediliyordu. bu ihlâlin, en inanılan, en güvenilen bir hakemin, bilgili ve tecrübeli hakkı gürüz’ün idare ettiği bir maçta olması, gerçek sporseverleri kalpten üzerdi. maçın bitimine 7 dakika kala fuat’ın fenerbahçe kalesi önünde düşürülmesinin de (penaltı) ile cezalansırılması gerekip gerekmediği ise maçtan sonra en çok sorulan bir başka sualdi.
kısacası, normal ölçülerle tehiri düşünülecek bir maç oynanmıştı ve maç tehir edilmeyince de, tehire uğtayan elbette (futbol) un da kendisi olmuştu. fenerbahçe farklı kazanabileceği bit uyunla başladığı bu maçı, her an beraberlik endişesi içinde 1-0 galip sona erdirirken, ilk devredeki başarısı bakımından tebrike, ikinci yarıdaki başarısızlığı yönünden de tenkide lâyıktı. ptt ise (basta kalecisiyle) ezilmeden, başabaş mücadele yapmış olmanın memnuniyetini duymalıydı. fakat, hepsi bir yana, bu çamur deryasında ve devamlı yağmur altında 90 dakika çırpınmak zorunda bırakılan bütün rutbolculara acımak ve yıldız baremindeki sayılara hiç bakmadan hepsine (vazifenizi yaptınız) demek, hakşinaslık olurdu.