favori kim? fenerbahçe. kazanan kim? beşiktaş. neden böyle oluyor? evdeki hesabın çarşıya uymamasından…
ne hikmetse herkes fenerbahçeden bir fevkalâdelik bekliyor. sahaya çıkacak, rakibini çözüp dağıtacak tesbih tanesi dizer gibi goller atacak… nerde bu bolluk? karşı taraf elini kolunu bağlıyacak «buyurun, meydan sizin, at sizin» mi diyecek.
şöhretler varmış, her biri «maazallah diyelim» çalım atınca, rakibinin belini kırarmış… kurşun gibi şutlar atar, müdafaada kapanır, hücumda şemsiye gibi sahanın her tarafında dağılırmış… ispanyada beyaz şimşekler: real madrid… türkiyede küçük şeytanlar: fenerbahçe… hikâye bunların hepsi…
atarmış, yaparnış, çözermiş, dağıtırmış… lâf bunların hepsi… herşey sahada paylaşılıyor. matlup olan yaldızlı lâf söylemek değil; aksiyondur. iştir, iş… milli lig mevsimi başladı, talih beşiktaşa yaver olmadı. bir dökülme, bir bocalama, bir sarsılma devresi geçirdi. siyah – beyazlılar… baba hakkıları, şerefleri, kemalleri, farukları, hâsılı eski şöhretleri üzgün… fakat hiç birisi tevazuun dışına çıkıp büyük lâf sallamadılar: yeneceğiz, kazanacağız gibi…
hamasi edebiyattan ince örnekler vermediler. sustular, beklediler. kendi yaralarını kendileri sardılar ve dün sahada fırtınalasarak bir ağızdan haykırdılar: biz de varız!... evvelce bu söze oek çok kimse mütebessim bir sekilde dudak bükebilirdi. şimdi ise «haa… sahi siz de varmışsınız» diyorlar.