ilk basımı 2004 olan islam çupi'nin "olaylar, sağbekin lahana dolmasını yemesiyle başladı" kitabından;
iviç'in oyun şekline ayak buruşturan adam: mirza seydic...
geçmemiş bu senede değil, geçmiş geçen senede, antrenörlükte "balyoz harekâtı" dönemini başlatan özkan sümer, onun için pek tuzlu-buzlu bir lâf etmişti...
"seydiç galatasaray'da başı kırılacak adamdır."
bu lâfın çekişi fazla olanına çarpan yugoslav'ın ne başı kırıldı, ne gönlü ne de ayaklanndaki futbol oynama deliceliği kırıldı...
hatta galatasaraylısına da galatasaraysızlısına da, geç ötekine yansızına da, "türkiye'de oynayan en kaliteli yugoslav" şeklinde tüm şapkalılara, kasketlilere, berelilere, kafa sioerliklerini fora ettiren seydiç, özkan sümer'in takım yönetmede kırdıkları bini bir parayı geçmese idi; büyük bir ihtimalle galatasaray'ı lig köprüsünden şampiyon olarak geçirip, sarı-kırmızılı taraftarların 12 yıllık özleminde nihayet verecekti.
özkan sümer galatsaray'da yarattığı "gerilim sanayii" ile, kendi "son"una kendi ayaklarını açarak giderken, "başı kırılacak adam" dediği seydiç, hem sahada rakiplerinin şiddet eylemlerinden sıyrılıyor, hem de kendi teknik direktörününü terör duvarlarını aşarak, galatasaray'ın ig albümünde bir numaralı fotoğraf oluyordu.
* * *
peki geçen yılki seydiç'le bu yılki seydiç'in, ilkinde olan ikincisinde olmayan futbol şiirindeki o usta kalemi kim kırdı?
seydiç'in oyun anlayışında "topsuz bırakılması" yugoslav'ın hemen maç konsantrasyonunu ve tesir voltajını düşürüyor.
seydiç'in sahada topsuz kalışı gibi, onun maçı yaşamasındaki rahatlığı ile, gelişmiş kişisel tekniğini zayıflatıyor, iflas ettiriyor...
galatasaray tipini tanımaya çalışan ünlü iviç, bu tanıma konusunda kafasını o kadar yormuş olacak ki, o yorgun kafası içinde, seydiç uslubu kaynadı gitti...
iviç, adamsız sağaçık yerine galatasaray'ın çok kalabalıklaşan orta saha ve stoper libero düzeninden baskın ataklar ve süpriz topsuz koşular istiyor.
istiyor da, ayaklarımıza afiyet, bu bizim topçu makubesi böyle 40-50 metrelik, trafik yönü ister düz ister çapraz, topu olmayan koşulan pek istemiyor, sevmiyor.
"at, avrat, silah" bağnazlığına yakalanmış türk futbolcusu, topu en az, bu uç ata yadigârı emanet kadar sevdiğinden, topsuz değil, 40-50 metrelik depar, 40-50 santim uzaklığa bile gitmiyor.
balkan ülkeleri de avrupa-asya arası bir melezlikte bocalayıp, henüz kişilikli bir saf ırk aşısı yaptırmadığı için, seydiç de topsuz koşuyu sevmiyor.
seydiç'e, "topsuz koş" dediğin zaman, ayaklarının gürlüğünü değil, koltuk değeneklerini gösteriyor. bunun tercümesi kolay... "benim ayaklarım yok, benim bacaklarım kesik..."
* * *
türkiye'de futbolcu 40-50 metrelik topsuz koşuların her türlüsüne karşı kapalı ayaklı kalıyorsa, bunun nedeni belki de, o koşunun zamanlamasında, 40-50 metreye tek ve isabetli pas atacak oyuncunun olmayışındandır.
en yakın mesafede bile müthiş pas hatalarının yapıldığı türkiye'de, bir adam 10 adet 40-50 metre topsuz koşacak ama, hiçbir keresinde topla müşerref olmayacak.
insanın salaklık yaşı ne olursa olsun, paçalarından ne kadar iyi niyet akarsa aksın, grönland'a ananas aramaya bir kere gider, on kere gitmez...
türkiye'de topsuz koşulların sonundaki topsuz kalış, tıpkı grönland'a ananas aramaya giden inşanın veya insanlann dramını yansıtmaktadır.
denilecek son şudur... galatasaray futbolcuları ve özellikle seydiç, şimdilik ünlü iviç'in oynatmak istediği oyun şekline ayak buruşturmaktadırlar...
11 ekim 1983
not: yazıdan önce oynanan son galatasaray maçına yazdım...