bu maçın oynandıgı gün bir cumartesi günü idi,ben tarlabaşında konfeksiyonda calışıyordum.o gün iş cok fazla olacakki akşama kadar mesai yapmıştık.akşam saatlerinde eve dönerken stada ugrayacak en azından macın 2 yarısını statta seyredecektim koşa koşa taksime cıktıgımı net hatırlıyorum.taksimden otobüse bindim o zamanlar tercihli yol denen sadece belediye otobüslerinin gittigi yol vardı.
otobüsümüz harbiyedeki trt radyosunun oraya geldiginde malesef önümüzde bulunan otobüs bozulmuş biz o bozulan otobüsü sollayamıyorduk karşı yönden gelen otobüsler yanımızdan vızır vızır geciyodu biz o bozulan otobüsün arkasında kalmıştık.
yol tercihli yol oldugu icin cok bekledik mecidiyeköye ulaştıgımzda artık mac bitmiş dagılıyordu.mecidiyeköyünde indim okmeydanı otobüsülerine binmek icin duraga gectigimde bir abi sinirlenmiş başınada bir sürü insanı toplamış bir şeyler anlatıyordu..şu cümlesi hafızamda kaldı...biz şampiyon mampiyon olamayız kardeşim bu futbolla bu takımla şampiyonmu olunur bakmayın bu gün adanasporu yendigimize bizden bir çacık yok diyordu millette o adamı alkışlıyordu.yürebe kim tutar seni diyorlardı millet aslında o adamla kafa yapıyordu fakat adam alkışı duydukca daha bir gayretli şekilde anlatıyordu..bu günü hic unutamam her adanaspor macında aklıma gelir
galatasaray: haydar erdoğan, raşit çetiner, ali çoban, cüneyt tanman (dk. 46 mustafa ergücü), fatih terim, tarik hodzic, öner kılıç, mirsad sejdic, mustafa denizli, sinan turhan (dk. 76 halil ibrahim akçay), bülent alkılıç
teknik direktör: tomislav ıvic
adanaspor: malik gençalp, osman güler, mustafa ulucan, savaş öz, mahmut çay, gani açıkel (dk. 46 özer umdu), selahattin karasu, feyzullah küçük, ismail akbaşlı, ahmet kahraman, bakir salak
türk spor basınının zaman zaman ne derece şekilci olduğunu anlatırken, dün futbolcu yaşından söz etmiştik. bugün başka örnekler vereceğiz.
çok usta bir yazarımız bir galatasaray maçından sonra, birch için, «hıncal yazdıklarının hepsi doğru, ama adam kazanıyor birader... kazanırken nasıl eleştireyim» demişti...
«sen de mi brütüs» demedim, «spor değil, skor basını» dedim, o günden sonra.
galatasaray adanaspor’u yenerken seydiç iki gol attı. maçın video bandını alın. bu iki golün olduğu 20 saniyeyi kesin. gerisini izleyin. seydiç’e boş yıldızın ötesinde not verecek spor yazarı çıkmayacaktır. ama seydiç bol yıldız aldı. her gazete, haftanın karihasına koydu.
sen takımın tüm akınlarını öldür. her topu harca.. durmadan oyundan kaç, saklan... sonra boş kaleye kafa vurdun, bir de penaltı attın diye al sana on yıldız...
haftanın karması dedik... şöyle bir karıştırın listeleri.
hep galip takımların oyuncularından kurulur bu karmalar... haftanın yıldızları hep galip takımlardan seçilir... yenik takımda hiç mi yoktur iyi top oynayan?.. hiç mi yoktur yıldızlaşan peki?
hayır... çünkü, kazananı övmek de, yazmak da kolaydır. böyle yaptınız mı, kimse sizi eleştirmez.
iviç, galatasaray’a bir top oynatıyor. sahaya takım çıkarıyor. her gazete demiyorum, her yazar ayrı değerlendiriyor olayı. hani körler, filin çeşitli yerlerini tutmuşlar da tarif etmişler ya. o örnek.. sahaya çıkan kadro dizilişlerine bakın... her gazetede ayrı... eleştirileri okuyun, her gazetede ayrı... yani bu iviç, öylesine karmakarışık şeyler yapıyor da, bizim basın bir türlü anlayamıyor mu?.
hayır... çünkü galatasaray antrenmanına giden yok. iviç’le konuşan yok. sonra maçta gördüklerini nasıl değerlendireceksin peki?
yeri gelmişken, bize sık sık sorulan bir soruya da yanıt verelim. niye hep galatasaray’ı yazıyormuşum.. başka takımı galatasaray gibi izleyemediğim için. spor yazarlığı asli işimiz olmadığından, boş vakitlerimizi ancak bir tek kulübe ayırıp onu çok yakından izlediğimizden sadece galatasaray'ı yazıyoruz. mesela, fenerbahçeli erdoğan’ın derdini bir ara galatasaray’da oynadığı için biliyoruz. erdoğan’ı solbek oynatın. milli takınım değişmez adamı olur. sağ bekte de dökülür durur. bunu ne stankoviç fark etti, ne de basınımız. ama konuşun milli takımda erdoğan’la çalışan hocalarla. metin türeller, sabri kirazlar ve ötekilerle... bakın ne diyecekler.
şekilci olmamanın yolu iyi izlemektir.. her gazetenin tonla spor yazan var. bir adamın tüm kulüpleri izlemesi gerekmez.. ama yazarlar; dikkat edin muhabirler değil, eleştiren yazarlar, bir görev bölümü yapmalı ve bir adam artık bir kulübü, içinde uçan kuşu bilecek kadar yakından izlemeli. işte o zaman gerçekçi eleştiriler yapabilir, işte o zaman türk futbolunun kalkınmasına yardımcı olabiliriz..
tabelaya bakıp yıldızları artırıyor, oyundan çıkarılan her adama «hoca bu işi bizden iyi bilir» kompleksi ile ille de tek yıldız veriyorsak, gol attı diye adamı haftanın yıldızı seçiyorsak, bir takımı bir tek gün yakından izlemeden hakkında sütunlar dolusu yazıyı masa başında yazabiliyorsak, o zaman bilelim ki, türk futbolunun bugünkü halinden, bizler, yani spor yazarları da, en az ötekiler kadar sorumluyuz.