erdem ve kutay ile birlikte 6 haftadır uzak kaldığımız tanıl abideki "deplasman tribünümüz"e maçın başlamasına 15 dakika kala vardık. salona geçtiğimizde tanıl abiye dönüp, "abi, totem gereği nasıl oturalım" diye sorduk. erdem, ben ve tanıl abinin yerleri belirlendikten sonra sıra "en zor" karara gelmişti. bizle ilk kez maç izleyecek olan kutay'ın oturacağı yeri bulmakta biraz zorlandık. tanıl abi, "sen istersen televizyonun yanında ayakta izle. kale arkası gibi!" dedi. gülüştük...
bir gün önce 5. çekimini yaptığımız "dövüşenler de vardı bu havalarda: 70-82 düşüş yılları" belgeseli hakkında 3-5 laf ettikten sonra maç başladı.
son haftalarda takımdaki futbolcuların formsuzlukları, düşme potasındaki mersin'in yedek kadrosuna hem de ankara'da yenilerek türkiye kupasından elenmemiz ve fuat çapa'nın gönderileceği söylemleri yüzünden üzerinde kara bulutların dolaştığı takımımızdan maalesef "en fazla" beraberlik bekliyorduk. maçı da bu şekilde izlemeye başladık. fakat zaman geçtikçe kadro kalitesi çok iyi olmasına rağmen bursa’nın oynadığı oyunu görünce "neden 3 puan olmasın" demeye başladık. başladık ama bu sefer de takımımızdaki bazı oyuncuların kötü oyunları morallerimizi bozmaya başladı. son haftalarda çok büyük bir düşüş yaşayan kaleci ramazanın neredeyse hiçbir topa çıkmaması! degajlarının acayip kötü oluşu, lekiç'in birkaç faul kazandırmak dışında adeta sahada dolaşması, oktay'ın inanılmaz formsuzluğu derken ara ara aklımıza gelen 3 puanın yerini tekrar "1 puan iyi"ye bırakıyordu...
ilk yarı birkaç güzel şey yaptık. hani gol ola da bilirdi! ama olmadı. bu arada bursa daha önemli 2-3 net pozisyon kaçırdı. bunun en büyük sebebi aykut'un efsanevi hamleleri ve rakibin beceriksizlikleri idi.
ikinci yarının başında baskı yemeye başladık. bu dakikalarda, thomas doll ile başlayan ve hala sürdürdüğümüz, "rakip köşe vuruşlarında 11 oyuncumuzun ceza alanı içine hapsolması" taktiğimizi bolca sergiledik. böyle olunca ileride topu alacak kimse olmadığından rakip sürekli atak tazeliyordu.
65'lerden sonra baskıyı kırıp ara ara kontralarla çıkmaya başladık ama bu sefer de "beceriksizliğimiz hat safhaya ulaştı" ve bir türlü etkili bir hızlı hücum yapamadık!
maçın sonlarına doğru yine baskı yemeye başladık. artık tek hedef "1 puan"a dönmüştü. öyle de oldu. 0-0 ve 1 puan ile 90 dakika sona erdi…
maç bittikten sonra; takımımızda eksik futbolcular vardı: evet, formsuz ve moralsizdik: evet ama bu kadar baskı yemeye ve rakip bu kadar açık vermişken cezalandıramamaya: hayır diyorduk!
evden ayrılırken tanıl abi sihirli cümleyi kurdu: "mali, bu sezon deplasman tribünümüzde hiç maç kaybetmedik farkında mısın!"
"ikinci yarı tüm deplasmanları sizin eve yapmalıyız tanıl abi!" dedim ve "nice puanlara!" diyerek ayrıldık…