salı günü evime hırsız girdi. lcd, playstation, 3 kazak, bir pantolon, 1 hırka ve çantamı çaldı. o günden beri genel olarak canım sıkkın. bu maçtan önce de hem tadım yoktu, hem de herhangi bir iştahım. sadece maç öncesinde kadromuza baktığımda jimmy ve hurşut'un aynı anda oynaması hoşuma gitmişti.
maça her iki takım da hiç beklemediğim şekilde, rölanti ile başladı. genelde orta sahada top dolaştırıyorlardı. pozisyonsuz geçen ilk 20 dakikanın ardından bir serbest vuruşta azo, öne ortalıyor ve aykut uçarak ayağı ile dokunuyor ve golümüzü atıyorduk. hiç beklemediğim gol bir anda mutlu olmamı sağladı. ural'a dönüp “çak” yaptım! ardından fenerbahçe baskı kurmaya çalışsa da pozisyona giremiyordu. biz ise daha sakin bir şekilde topu ayağımızda tutup oyunu yönlendirmeye çalışıyorduk.
maçın ilk dakikasından itibaren fenerbahçe seyircisinden, oyuncusuna ve teknik adamlarına kadar herkesin "hakemle oynaması" son derece sinir bozucu idi. mesela hasan ali kaldırım'ın azo'ya bariz bir şekilde dalıp ardından azo'nun üzerine yürümesi, bekir'in ve oyuncuların sürekli hakeme koşması, stoch'un bir pozisyonda gençlerbirlikli topçuya kasti olarak çift dalması/makas yapması ve kart bile almadığı halde bir de hakeme kendisine faul yapıldığı yönünde itirazda bulunması, aykut kocaman'ın hakemin her kararının ardından 4. hakemle konuşması, seyircinin haklı-haksız, net-flu her kararda hakemi ıslıklaması derken maçta gram zevk kalmadı. her pozisyonda itiraz, her pozisyonda alevere-dalavere derken maç rezil bir hal aldı!
maçın 44. dakikasında ikili mücadele sonucunda top gökhan gönül'den kornere gitti. hatta bu oyuncu "hızlı kullansın" diye topu gençlerli oyuncuya attı. o da alıp köşe direğine doğru hareket ederken orta hakem yan hakeme danışarak aut kararı verdi. dönen topta sow'u unuttuk ve golü de yedik. golden sonra aykut kocaman yine/hala 4. hakeme itiraz ediyordu...
ilk devre 1-1 bitti.
ikinci yarı bariz bir baskı yemeye başladık. sürekli sedef'in kanadı olan sağımızdan geliyorlar ve kısa pas yaparak etkili olmaya başlıyorlardı. "bu baskı gol getirir" derken. bir kontrada zec'in kötü vuruşu ile önemli bir şansı harcıyorduk.
bir pozisyonda, fenerbahçe'nin sağ kanadında top taca çıktı. atışı hızlı kullanmak için jimmy topu kaptı. ama gönül, jimmy'nin elindeki topu almak için şarz yaptı, ardından da bariz bir şekilde itti ve jimmy reklam panosuna tosladı. önce afallayan oyuncu kalkıp topu almak istedi ama gönül bu sefer de topla jimmy'i itekledi.
63'de azo'nun faulü ve akabinde fenerbahçelilerin faulü hızlı kullanmaları ile meireless'in köşeye-yerden-zayıf vuruşunda top tıngr mıngır kalemize gitti. doğrusu gol yenecek şut değildi ama yedik! fenerbahçe 2-1 öne geçtikten sonra daha kontrollü oynamaya başlarken biz afallıyorduk. 10 dakika sonra sağa inip kısa paslarla kolay bir gol daha yedik. ve ardından zaten bizim için maç koptu. kalan dakikalarda neredeyse hiçbir şey yapamadık. bol bol sağ kanattan gelmelerine ve ceza alanı içinde paslaşmalarına izin verdik! bunlardan biri daha gol oldu ve skor 4-1’e geldi!
bu arada maçı anlatan 2 spikerin sürekli fenerbahçe'yi övmesi ve özellikle sezer hakkında dakikalarca bilgi vermesi, övüp durmasına sinirlerim bozuldu. "sezer artık fenerbahçe'nin değişmez oyuncusu olacağını gösterdi", "sezer 100. maçına çıktı golünü attı", "sezer nefis bir gol attı", "sezer çok iyi oynuyor..." adamların anlattığı sezer’in benim izlediğim, 59. dakikada oyuna giren sezer mi yoksa, başka biri mi olduğunu düşünmeye başladım.
spikerlerin fenerbahçe'ye yaptıkları methiyeler ise her geçen dakika doz arttırarak devam etti. övgüler bir süre sonra öyle bir hal almaya başladı ki, taca çıkan top bile "fenerbahçe'nin büyüklüğü" ile açıklanır hala gelmeye başladı... bundan sonra fb-bjk ve gs ile oynayacağımız deplasman maçlarını lig tv'de izlersem sesi kapatmaya karar verdim!
maçın son anlarında azo, baroni'ye faul yaptı. baroni yerde azo'nun kasıklarına tekme salladı. azo çok sinirlendi ve yerdeki baroniye doğru yönelirken semih arkadan gelip azo'ya saldırdı. ikili birbirine girdi ve hakem ikisine de sarı verirken baroni'yi unuttu!
uzun lafın kısası, skor 2-1 olana kadar (fenerliler tarafından sürekli ateşlenen) aşırı/gereksiz derecede gergin ve futboldan çok çok uzakta bir maç oldu! öne geçtiklerinde ise bizim gardımız "*nedensiz" bir şekilde düştü. sağ kanadımızı tamamen fener'e verdik ve kolayca paslaşmalarını ve farkı açmalarını sağladık. kısacası 2-1'den sonra çok ama çok kötüydük!
*nedensiz: nedensizliğin bir nedeni vardı elbette! oyuncuları saha içinde adeta dövülen ve sürekli hakemle oynayarak sindirilen bir takımın oyuncuları, yenik duruma düştükten sonra kafalarında galip gelmek için en ufak bir inanç/düşünce kalması beklenemezdi, öyle de oldu!