bir önceki deplasmanda annemin ufak bir ameliyatı ve mersin maçı denk gelmişti ve her ikisi için de mersin’e gitmiş ve hem maçımı izlemiş hem de anneim işlerini halletmiştim. mersin dönüşü gelen bir telefon ibb maçı hafta sonu beni istanbul’da bir eğitime davet ediyordu. ben de hiç düşünmeden tamam deyiverdim.
maç günü eğitimdeki bir sorumlu arkadaşa öğleden sonra biraz erken çıkacağımı söylediğimde başta pek sıcak bakmasa da sonra “tamam git ama en azından kimseye söyleme” diyerek izini kaptım. fakat işler istanbul’da hiç beklendiği gibi gitmiyordu ne yazık ki. stad ve eğitim yeri arasındaki mesafeyi almam araba ile epey zor oldu. navigasyon ve tabelalara rağmen. istanbul’da trafik kuralları tam ters işliyor. tırlar en solda. bizse bulduğumuz ufak boşluklarda ilerliyorduk.
stada vyaklaştığımda birden kırmızı siyahlı bir arkadaş görüverdim. daha epeyce mesafe vardı ve arkadaşımızı görüverdim. yanına durduğumda bir baktım ki adem. onu alıp stada vardığımızda içerde pek fazla kimse olmadığını öğrendik. yanımıza alkaralar pankartımızı ve bedavaya sokmak için bir kaç çocuğu alıp içeri girdik. maç saatine kadar toplam elli kişi kadar oluverdik.
ilk defa gittiğim bir stad istanbul olimpiyat. daha önce epey namını duymuş olsam da gerek ulaşımı, gerekse de yapısı gerçekten ayrıca anlatılmalı. koskocaman bir alan. oyuncuları bizim bulubduğumuz yerden bile görmek o kadar zordu ki bizim üzerimizdeki kattan stad doluyken insanlar maçı nasıl seyrediyor merak ettim. iyi tarafından bakarsak da sesi absorbe edecek hiç bir şey olmadığından biraz diyafram ile oyuncularla iletişim çok zor da değil.
maçı güzel bir oyunla iki sıfır aldık ama çile o saatten sonra artarak devam etti. stad çıkışı eve varmak ayrı bir çile olarak bizi bekliyordu. işin tek iyi tarafı da en azından bu eziyeti galip gelip çekmek. yoksa sanırım eve varmadan pes ederdik.
maçtan sonraki gün eğitime gittiğimde bir gün önce izin aldığın arkadaşla karşılaştığımızda değişik bir sitem ile karşılaştım. “tamam gittin ama bari facebook’a fotoğraf eklemeseydin”.