eğer bir futbol takımının rakamlarını tutuyorsanız, bazı maçlar, goller ya da futbolcuların oyunda yer alması daha değerlidir. ben de 2005’dan beri gencler.org’da gençlerbirliği’nin rakamlarını tutuyorum. bu yüzden sürekli oynadığımız ama hiç ya da çok az yendiğimiz takımların deplasman maçlarını daha bir dikkatli izliyorum. ilk araştırmamda gözüme çarpan takımlar, (lig tarihi boyunca deplasmanda sadece 1 kere yendiğimiz) beşiktaş, (o günlerde deplasmanda hiç yenemediğimiz) antalyaspor ve (deplasmanda sadece bir kez yendiğimiz) gaziantepspor idi. bu takımların deplasman maçları gelip çattığında galibiyeti daha çok isterdim. zaman içinde antalyaspor’u deplasmanda 2 kere yendik. fakat ligde beşiktaş ve antep’i bir türlü yenememiştik.
işte bu yüzden, tanıl ağabeylere doğru “tırmanırken” galibiyeti daha bir arzulu istiyordum. ama geçen hafta “3 puan cepte” diye baktığımız elazığ maçını kaybetmemiz morallerimizi ve inancımızı yaralamıştı. takım kadroları ekrana yansıdığında antep’in ofans adamlarına dikkat kesildik. ciddi anlamda iyi bir kadroları vardı ama ligde aldıkları sonuçlar hiç de parlak değildi. maçtan önce ve maç sırasında yağmur yağdığı için gap arena’nın zemini son derece kötü idi. zaten fuat çapa da maçtan önce “zemin oyunu çok etkileyecek ama futbolcularım güçlerini ortaya koymaya çalışacaklar” demişti.
maç başlar başlamaz sağdan hurşut’un ortası, lekiç’in göğsü ile petroviç’in önüne indirişi ve onun da topu düzeltip dönüp vuruşu ile hiç beklemediğimiz (en azından bu kadar çabuk) galibiyet golünü buluyorduk. ardından antep’in atakları sıklaşsa da kontralarla ikinci gol için yükleniyorduk. ama bir ara çok geride kalmaya ve baskı yemeye başladık, derken kalemizin solunda kalçasını rakibini tutmak için kullanan mehmet sedef düştükten sonra pozisyonun devamında golü yedik ve “eyvah”lara başladık!
maçın bitimine kısa bir süre kala hurşut’un sağdan getirdiği topu azo’ya çıkartması ve onunda nefis bir çalım ve akabinde şutu ile soyunma odasına önde gittik.
bu golden sonra bir anda güçlü bir “gençler, gençler” tezahüratı duyup şaşırdık. ardından da karşımızdaki maraton tribününün karıştığını gördük. devre arasında ural arayıp “gençler diye bağıranlar kim biliyor musunuz?” diye sordu. tanıl abi ile anteplilerin yanında tezahürat yapan urfalılar olduğunu tahmin ettiğimizi söyledik.
ikinci yarıda ikiye bölünen maraton tribünü birbirlerine laf atıp durdular. ikinci yarının başında biraz baskı yesek de zec’in pası ve tosiç’in nefis şutu ile fark ikiye çıktı ve ben tanıl abiye dönüp, “21 yıl sonra galibiyet geliyor abi!” dedim. önce afalladı ve ardından “ben onu unutmuştum bak!” dedi.
bu dakikadan sonra anteplilerden ayrılan urfalı grup “hurşit, hurşit” diye ara ara tezahürat yaptılar. tanıl abi birinden sonra, “nereden bilecekler adamın adının hurşut olduğunu!” dedi güldük.
dördüncü gol için tempo tutarken, hakem 3 dakika uzatmayı gösterdi. tanıl abi hiç alışmadığım bir şekilde “artık galibiyet geldi diyebiliriz değil mi mali?” diye sordu. ben de çok rahat “herhalde abi!” dedim. 90+1’de muhammed’in golü gelince panikledik. son 2 dakika çok heyecanlı geçiyordu. bu arada tanıl abi öngörüsü nedeniyle kendine kızıyordu. derken özkan çok iyi bir top çıkarttı oh dedik ve ardından maç bitti derin bir nefes aldık!
uzun lafın kısası, sonunda antep’te galip geldik. geçen sezon bize uzun yıllar sonra (ankara’da beşiktaş’ı yenmek gibi) uzun süreli hasretlerimize son veren fuat çapa ve futbolcuları bir kere daha “önemli” bir galibiyet aldılar.