vamos bıen! iyi gidiyoruz! mahir ünsal eriş 23/10/2012 genclerbirligi.org.tr
son maçımızın hikâyesi, gerçek bir hikâyeciden bu sefer. iletişim yayınlarından bu sene yayınlanan “bangır bangır ferdi çalıyor evde” isimli kitabında, “gençlerbirlikli’dir, söylenişi bile güzel” diye tanıtılan, mahir ünsal eriş, bizim için galatasaray maçını yazdı.
nasıl adlandıralım? nazik olmak lazım. biz kendi aramızda “istanbul takımları” demeye gayret ediyoruz. elbette farklı andığımız da oluyor. o halde anlatayım; istanbul takımları, ankara’ya, tıpkı yurdun geri kalan köşelerine olduğu gibi, üç puan almaya, şanını parlatmaya, oranın insancıkları da star futbolcu görsün diye kumpanya getirmeye gelirler. yine öylesi bir güne uyandık biz.
yine öyle olacaktı, çünkü hep öyle olur. istanbul takımları ankara’ya gelir, yenerlerse “başkent fatihi” olurlar, yenilirlerse “yenildi” olurlar, kimse bizim galibiyetimizden bahsetmez. herkes acaba istanbul takımının mağlubiyetine sebep nedir diye konuşur. kimsenin aklından bile geçmez, bizim galibiyetimiz nerden gelir. sonra bu kadarla da kalınmaz. şehrinin takımına karşı, hemşehrilerine karşı, istanbul takımının tribününde, sanki maç bitip de benimle aynı belediye otobüsüne, metroya binmeyeceklermiş gibi, küfürler, tezahüratlar eden insanlar olur. hani olur da yenilirlerse hırçınlaşırlar bile maç boyunca, çıkışında da.
bizim için pek öyle değildir ama. biz, gençler kiminle oynarsa oynasın futbol seyretmeye gideriz. çünkü bir futbol sahasında, futbol maçından daha ilginç bir şey yoktur. olmasın da, spor olsun yeter. o yüzden, daha sabahtan, sanki akşam düğünümüz varmış gibi heyecan bastı yine. herhangi başka bir anadolu takımıyla oynuyor olsak da değişmeyecek türden bir heyecan. “gösterili, şenlikli karşılayalım galatasaray’ı” dendi, kulüpten. “erken gelin stada!” kalktık, geldik, maça iki saat kala aldık yerimizi. bu sene, ankara’yı eskisine kıyasla daha da geniş kucaklamayı hedefleyen kulübümüzün tüm ankara’ya armağan ettiği bir tezahürat var: “kırmızı-kara, burası ankara”. ben stada girdiğimde o yankılanıyordu 19 mayıs’ın dört bir yanında. ais ezhel’in konseri de olacak demişlerdi. baktım, henüz yok; stat hoparlörlerinden, hani şu oyuna girenin kim, çıkanın kim olduğu bir türlü anlaşılmayan hoparlörlerden yankılanıyormuş. çıktım, c blok’daki yerimi aldım.
derken seğmenler çıktı ortaya. gecekondu diye bilinen, gençlik parkı tarafı kalearkası tribününü takip ederek maraton’un önüne kadar geldiler, heybetleriyle. sonra bir pankart açtılar önümüzde, “angara’nın goçları gençlerden gupa bekler” bekler, hakkı. biz naif taraftarız. bizim tezahüratlarımızda bile , “ah bi’ de şampiyon olsa!” denir. yani hani, olmasa da çok seviyoruz amma, bi de olsa, der gibi. seymenler, ankara’da ankara takımı tutmak varken galatasaray’ı tutuyorlar diye alınmışlar gibi gelip bizim önümüzde oynadılar, deplasman tribününün önüne gitmediler bile. sonra ais ezhel çıktı ve bütün stadı inleterek “kırmızı kara, burası ankara!” dedirtti istanbul’dan gelen misafirlere, ve ankaralı oldukları halde misafir olanlara inat.
sonra çaldı ilk düdük işte. bizim için düğün ya hani her maçımız, tokmak davula ilk kez vurdu sayın onu. tribün ayağa kalktı, tezahürat başladı: “haaaaaaydi gençler!” en kalabalık düğünlerimizden biriydi, maraton, tıklım tıklımdı.
düdük çaldığında sahada, ramazan, serkan, komando aykut, ante, tosiç, hurşut, azofeifa (oooley oley oley!), kaptan cem can, memleketimden transfer özgür, jimmmy ve zec zec ermin zec vardı. ideal 11’imize yakın bir on bir denebilir. mücadele heyecanlı olunca, gerilimin olması da kaçınılmaz. üstelik bu, liderlik mücadelesiydi. maçı alabilseydik, maç fazlasıyla lider olacaktık. gerginlik, ufak ufak zemine de yansıdı. 9. dakikada aykut, 10. dakikada ise bir galatasaraylı futbolcu kart gördüler, sarı. daha ne oldu demeden azofeifa’nın unutulmayacak gollerinden biri geldi. soldan gelen ortayı ayağına sağlamına oturtuverince, sağ köşeye şahane bir şut oturttu azo, ve bizi son şampiyon karşısında öne taşıdı.
maçın ilk yarısının, bizim golümüzden sonraki kısmı çok basit özetlenebilecek bir düzenle geçti. biz sağlı sollu kanatları yokladık, hücuma çıktık, galatasaray kontrataktan gol aradı. bulabildi mi? hayır. galip girdik soyunma odasına. yine de ilk yarıda, 39. dakikada galatasaray’ın şutunu, (ramazan hakkından geldi gerçi), hemen peşine hurşut ve jimmy’nin galatasaray’ın kalecisini bir yokladığı pozisyonları da kaydetmek lazım.
ikinci yarı başladı. galatasaray oyuncu değiştirdi. değişiklikle gelen oyuncu 53. dakikada, neye uğradığımızı anlamadan beraberliğe sürükledi takımını ve bizi. biraz moral dağıldı tabii tribünde. moralimizin her dağılışında, ki çok alışkın olduğumuz bir psikolojidir, yaptığımız gibi, “haydi gençler!” diye bağırmaya devam ettik tüm maraton. yetmedi ama. tamı tamamına dört dakika sonra galatasaray, itiraf etmesi güç ama, şahane bir golle öne geçti.
biraz dağıldık. aslında tribünde olan bizler dağıldık, belki kapalıda, şeref tribününde oturanlar, idareciler dağıldı, belki malzemeci, masör, kulüp doktoru, yedek kulübesinde oturan yedekler… ama sahadaki takım sarsılmamış görünüyordu. kanatlardan çizgiye kadar iniliyor, bazen dikine ataklarla son şampiyonu zorluyorduk. tam daha azofeifa, yeni sarı kart görmüştü ki birkaç dakika geçmeden yeniden dayandık galatasaray’ın kapısına ki, aykut, sağ kanattan arka direğe gelen ortaya çok güzel girdi ve galatasaray’ın ağlarını bir yellendirdi. beraberliği geri kazandık.
daha beraberlik golümüze sevincimiz yeni bitmişti, yerimize oturmak üzereydik ki jimmy, üçüncü golümüzü atıp yere serdi kalecisini galatasaray’ın. deplasman tribününe sessizlik gelip yerleşti. “ankara’da gençler’e de…” tezahüratları yerini bir cenaze evi sessizliğine büründü. öyle güzeldi ki!
hakemlerden şikayet etmek, basının anadolu takımlarına ilgisizliğinden dem vurmak, istanbul takımlarının tafrasından ikrah etmek her zamanki halimiz. ama bu maçta hiç mi hatası yok hakemin? bence var. bence diyorum, benim şahsi görüşüm bak bu. ama yine de hurşut’a çıkan kart, gol kralına çıkarılamıyor işte. yanlış verilen kararlar hep bizim aleyhimizde oluyor. olsun, varsın olsun. yaradı mı? yaramadı. son dakikalarda beraberlik golünü yedik yine. ama olmadı işte. vermedik, düşürmedik kaleyi. “ankara’da gençler’e de…” dedirtmedik, maçtan sonra ankara sokaklarında dolaşacak ankaralı istanbul taraftarlarına. bir puanımızı aldık, eski şampiyondan. hocaya bakılırsa, bir puan almadık gerçi, “iki puan kaybettik!” haksız mı? hiç değil. biz sağdan soldan topladığımız birer puanlara tenezzül edecek takım mıyız?
doksan dakikanın doksan dakikasında da oynadığımız maçlardan biriydi bu. istanbul b.b. maçı da öyleydi mesela. takım oturuyor, taraftardan başka ankara’nın yerli insanı da sahipleniyor takımı, maçlara geliyor, stadı dolduruyor. hani latin amerikalıların dediği gibi, “vamos bien!”, iyi gidiyoruz! galiba türk futbolunda istanbulculuğa kafa tutuyoruz biz biraz. asi çocuklarız şimdi, yalan değil. rengimiz belli; kırmızı kara, burası ankara!