saat 18:30 civarlarında stada girerken polis aramanın dozajını kaçırmış bir vaziyette, kadınların çantalarındaki parfümü, erkeklerim tespihinden, kibritine kadar her şeyini “sahaya atılabilecek bir araç“ olduğuna karar verip, el koyuyordu. pınar, “150 milyonluk parfümümü niye atayım yahu" diye kadın polise derdini anlatırken, onun tavrı netti, “orasını bilmem! alayım!”
beni arayan polis de aramadan sonra “bozuk para var mı?” diye sordu. “yok” dedim. (cidden yoktu!) “cüzdanını göster” dedi. bozuk para cebini açıp boş olduğunu gösterdim. cüzdanımı gösterdiğim polisin yanındaki kadın polis uyanıklık (!) yapıp, “cüzdanın kâğıt para gözlerine de bakın. orada olabilir” dedi. ben de bir yandan terörist muamelesi görmenin verdiği siniri bastırmaya çalışırken, bir yandan da cüzdanımı “alın bakın” diye polise verdim. bir süre bakındı ve geri verdi! hoş tribüne doğru yürürken cebinde 50 kuruş olduğunu fark edip, sadece gülümsedim!
maratonun büyük bölümü daha boştu. önce akşit abiyi görüp selam verdim ardından da samsun’dan maç için birkaç saat önce ankara’ya varan abreg ve esra’nın yanlarına gittim. bu arada anıl da geldi ve bir yandan esra’nın stokladığı çekirdeklerini bitirirken bir yandan da muhabbete koyulduk.
takımlar ısınmaya çıkmadan önce ankara seğmenleri bir gösteri yaptılar. maraton tribünü önünde yapılan gösterinin ilk dakikalarında galatasaray taraftarının ıslıklarını anlamak gerçekten zordu! gösterinin ardından mikrofonu ais ezhel aldı ve gençlerbirliği için sezon öncesinde bestelediği “kırmızı kara burası ankara”yı ( http://www.youtube.com/watch?v=ZhvdJ5XpwXc) ve birkaç şarkısını söyledi.
bir ara tanıl abi selam vermek için yanımıza geldi ve biz de anıla birlikte onun yanına “en arkaya” geçtik. orada da bir süre muhabbet ederken zeynep ile ural geldiler ve yerimi zeynep’e teslim edip ayağa kalktım. tanıl abi ile 4-0’lık kayseri maçında tuğberk ile yaptığı yer değişimi totemini ( http://macanilari.com/get...d=201220130607&aid=119668) ihtiyaç halinde yapmak üzere anlaştık.
derken maç başladı. ilk dakikada kötü bir kafa vuruşunun ardından kaçırdığımız golden sonra galatasaray daha baskılı oynamaya başladı. gerçi top onlarda görünse de takım oldukça diri idi. agresif pres ve hızlı çıkmaya çalışıyorduk. bu arada (galatasaray’ın ilk yarıdaki tek pozisyonunda) elmander’in sert şutunu ramazan önlüyordu. dakika 21 iken ben tanıl abiye uzanıp, “abi bir yer değiştirsek iyi olacak” diyordum ve ben ön sıraya o arka sıraya geçiyordu. ardından tosic’in sıfıra inip içeri çıkarttığı topa azo’nun nefis vuruşu ile tribün yıkılıyordu.
ilk yarının son anlarında tuvalet sırasını da düşünerek aşağıya doğru yöneliyordum. bu anda hurşut’un sağ kanattan ileriye doğru aktardığı topun aykut, zec ve ardından cem can’a gelmesi ve onun bomboş şutunun son anda ayağını sokan bir gsliye çarpıp dışarı çıkması ile üzülüyordum.
devre arasında 1-0’ın verdiği moral ile bu son anda kaçan fırsatı bol bol konuştuktan sonra ikinci yarıya galatasaray beklendiği üzere hızlı başladı. burak-umut değişikliğini yapmışlardı ve umut ciddi anlamda hiç durmadan sürekli oradan oraya koşuyordu. derken soldan yapılan ortayı elmander’in son anda aşırtması ve umut’un dokunması ile skor eşitleniyordu. hemen akabinde elmander’in güzel şutu ile skor bir anda 1-0’dan 1-2’ye dönüyordu.
bir süre sonra ural, “mali bir şeyler yapın olm! tanıl abi ile yer değiştirin falan!” dedi. 1-2’nin şokunu atlatıp tanıl abi ile yer değiştirdik.
top tutup oyuna hakim olmalıyız diye düşünürken, birkaç sıra önümüzde bulunan serkan, hemen önünde oturan bir “gizli” galatasaraylıyla tartışıyordu. olay git gide büyürken güvenlik görevlileri geldi. biz de ıslıklarla ve bağırarak güvenliğin müdahale etmesini isterken, hurşut’un ortası ve aykut’un dokunuşu ile skor 2-2 oluyordu. golü tam olarak görememenin kızgınlığı ile tekrar kafamızı olay yerine çevirip tartışmanın sona ermesini ve ortamı geren galatasaraylının çıkartılmasını istiyorduk. derken jimmy’nin şutu geldi. ben top dışarı çıktı diye “ah be!” diye kafamı çevirirken tribün yıkılıyordu. önce şaşırdım ama sonra gol olduğunu görüp zıplaya başladım. derken galatasaraylı elemanda 2 dakikada yenik duruma düşmenin de verdiği sinirle güvenliğin eşliğinde dışarı çıkartılıyordu.
ama bu tatsızlık yüzünden 1-2’den 3-2’ye geri dönüşü tam olarak yaşayamadığım için sinirleniyordum.
86’da serbest vuruştan kaleye gönderilen topu ramazan’ın çok kötü yumruklaması ve 2 gslinin önüne düşen topu filelere göndermesi ile skor 3-3’e oluyordu.
sonrasında pek de bir şey olmadı ve 1 puana üzülerek eskiyeni’nin yolunu tuttuk.
maçta aklımda kalan anlar ise şöyle; amrabat’ın maçın son anlarında topsuz alanda hurşut’a el ense çekip yere devirmesi ve sadece sarı kart görmesi. melo’nun neredeyse her pozisyonda ortamı gerip, yine her ufak dokunuşta “tiyatrosal bir hamle ile” kendini yere atması ve tek sarı kartta kalması. fatih terim’in bir taç kararının ardından hışımla topu sahaya tekmelemesi ve el kol işareti yapmasına rağmen uyarı bile almaması. galatasaraylı bir oyuncu yerde yatarken gslilerin atağı devam ettirmeleri ve o arada gençlerlilerin topu kazanması üzerine hakemin bir anda oyunu durdurup yerde yatan gsliye gitmesi. gençlerli futbolcuların 1-0 ve 3-2’de dahi zaman geçirmek için “sakatlık numarasına” başvurmamaları. ve takımın maçın ilk dakikasından itibaren öndeyken de, gerideyken de, berabere iken de her zaman galibiyet için maça asılmaları idi.
eskiyeni’de stad girişindeki “gereksiz sıkı” polis araması konusu açıldığında abreg, polisin her şeye el koyduğunu görünce, onlara “gs atkılı ve formalı biri elinde bileti ile buradan giriş yaparsa alıyor musunuz?” diye sorduğunu anlattı. polis de gayet sakin bir şekilde, “alıyoruz tabi adamın bileti var” demiş. “peki ama sahaya atarım diye benim çakmağımı alıyorsunuz ama benim de biletim var” deyince polis, “ama çakmağı sahaya atabilirsin” demiş. o da, “yahu kardeşim iyi de burası gençlerbirliği tribünü. sen bileti var diye gsliyi buraya alırsan burada birisi dellenip o adama saldırabilir. sen benim çakmağımla uğraşacağına biraz da bunla uğraş” demiş.