bu sezon ilk kez tanıl abinin evindeki “deplasman tribünümüzü” kurduk. bu sefer tanıl abi (aka “baba” tevfik kutluay) ve benim dışımda erdem (aka “rüzgarın oğlu” zeynel soyuer) de vardı. maç öncesi 45 dakikalık hoş-beş ve genel futbol muhabbetleri dışında, çekimlerine ve hazırlıklarına devam ettiğimiz “dövüşenler de vardı bu havalar: 70-82 düşüş yılları” belgeseli hakkında bol bol muhabbet ettik.
“gerçek” deplasman tribününde yer alan akşit abi ve ural’dan (aka hugo sanchez) tribün hakkında bilgi aldık. bu arada ekrana ural’ın istanbul’a taşıdığı ve tellere astıkları “alkaralar” pankartı geliyordu. spiker de “gençlerbirliği’nin alkaralar taraftar grubu da tribünlerdeki yerlerini almışlar”diyordu…
oturuş planımızı yaptık. üçlü koltuğun sağında ben solunda ise tanıl abi ve üçlünün solundaki tekliye erdem oturdu. maç başladığında beklediğimizden “saldırgan” bir gençlerbirliği vardı sahada. özellikle sol kanattan tosic’in bindirmeleri ile peş peşe yakalanan pozisyonlar maçtaki beklentilerimizi yükseltiyordu. dakikalar ilerledikçe maça denge geldi. petrovic’in ortaya koyduğu oyun orta’da oynayan azo’yu geçen hafta olduğu gibi bu hafta da rahatlatıyordu ve azo daha özgür hareket ediyordu. ayrıca 3 haftadır takımda yer alan cem can da takımın savunma güvenliğini ve ileri çıkışlardaki desteği yine arttırıyordu. her iki takım da uzaktan şutlar çekmeye başladı derken ilk yarı 0-0 sona erdi.
ikinci yarının ilk dakikalarında istanbul bb yüklendi ama saman alevi misali söndüler. 54’de bir serbest vuruş kazandık. ben üçlünün sağındaki tekliye geçtim. bu arada içimden “hadi gol zamanı” diyordum. cem can’ın kullandığı bir serbest vuruş barajdan döndü, cem can tekrar aldı ve oldukça yukarıya doğru topu ceza alanına ortaladı. bu arada en arkada kalan rızvan ofsayta düşürmek için koşsa da yetişemedi ve top bir anda aykut’un önünde kaldı. o da temiz bir vuruşla takımımızı öne geçirdi. bizim tribün gol sesleri ve “çak” hareketleri ile inledi…
bir süre sonra üçlüdeki yerime geri geçtim. “hadi bir gol daha rahatlayalım” diyorduk ki kontratakta zec’in kafa ile hurşut’a çıkarttığı topu onun da kalecinin üstünden nefis bir aşırtması ile fark ikiye çıktı ve bizler salonu bir kere daha gol ve çak sesleri ile inlettik.
skor 2-0 iken istanbul bb'nin ceza alanındaki bir pozisyonda top önce aykutun dizine ardından açık durumda olan koluna çarptı ama hakem devam kararı verdi.
bundan sonra çok da bir şey olmadı. gençler biraz geri çekildi ve rolantide maçı devam ettirdi. bu sezon ilk deplasman galibiyetimizi aldık ama bu sezon ilk kez deplasman rakibe baskı kurarak ve galibiyeti düşünerek oynamak bizi daha çok mutlu etti.
maçın ardından bundan sonraki maçlarda erdem’in aynı teklide oturup takımı kontrol etmesini. benim ise önce üçlünün sağında başlayıp, gol istediğimiz zamanlarda tekliye geçmemiz konusunda hemfikir olduk ve mutlu mesut evlere dağıldık.