maçtan önce rafael abi'yle otelinde buluştuk. daha sonra bu maçta misafirimiz olan rober koptaşı karşılayıp stada geçtik. nedenini bilmiyorum ama rüzgarlı tarafındaki kapı yine kapalıydı, gençlik parkı tarafından da araç girişi yassak olduğu için arabamızı gar'a bırakmak zorunda kaldık.
misafirimizi biraz yürüttükten sonra geldiğimiz tsyd lokali'nde bir şeyler içip tribüne daha sonra geçmeye karar verdik. burada camianın eskilerinden olan rafael abi yan masalardaki tanıdıklarıyla kısa sohbetler ederken bir yandan da rober'e ana hatlarıyla camiamızın özel yönlerini, taraftarlık anlayışımızın türkiyedeki hakim taraftarlık yapısından farklılaşan yanlarını anlatma çabasına girdik. orada anlatılanlar ve daha da önemlisi tribünde gördükleri kendisini çok etkilemiş olacak ki bir kaç gün sonra agos gazetesi'nde gençlerbirliği ve taraftarlarından övgüyle bahseden uzun yazısını gördük.
yine lokalde otururken kimsenin akıl erdiremediği(?) gizem dolu bedava bilet bağlantıları konusunda kafamda ışıklar yanmasına neden olan bir buluşmaya da uzaktan şahit oldum, herneyse...
lokal bahçesinde fazla vakit kaybetmeden tribüne geçtik, aslında içeri erken girip biraz da boş tribünde oturalım demiştik ama alışık olmadığımız bir kalabalık vardı tribünde; nitekim daha sonra maraton dolmuştu. aylardır hasret kaldığım stada girişin ardından arkadaşlarla muhabbet ederken maç saati geldi çattı.
sanırım hazırlık döneminde takımda bazı dengeler tam anlamıyla oturmamış, zaten bunu dışarıdan duyduğum kadarıyla kulüpten yetkili ağızlar da söylüyor. topçuların yerleri, bazı taktikler sürekli olarak değişiyordu. bu haliyle bakınca geriye düştüğümüz bir maçtan beraberliği kurtarmamız bile olumlu karşılanmalı bence; hele hele orduspor'un nasıl soğukkanlı davrandığını gördükten sonra...
*** maç başında maraton tribününe metin kurt anısına bir pankart asıldı. kendi kulübünün bile sahip çıkmaya cesaret edemediği bir futbol emekçisini bizim tribünümüzün hatırlamasına sevindik. ancak bir süre sonra pankart indirildi; o an anlam veremedik. daha sonra öğrendik ki ankara valisi polislere talimat vermiş indirilmesi için... başlıca görevi ankara halkının her alanda kendisini ifade etme özgürlüğünü güvence altına almak olan valinin, ve staddaki vazifesi asayişi sağlamaktan ibaret olan polisin bu keyfi hareketini kabul etmemiz mümkün değildi ve alkaralar olarak aşağıdaki açıklamayı yayınladık maçtan sonra:
maçın ardından sosyal paylaşım sitelerinde taraftarımız ikiye bölündü. bir grup, pankartı savunuyor ya da içeriği ne olursa olsun taraftara ait olan alana polis müdahalesini reddediyordu; bir diğer grup ise kulübün ve taraftarın iradesinin vali-polis tarafından ayaklar altına alınması pahasına kendi benimsemediği bir siyasi görüşe selam çakan bu pankartın indirilmesini canhıraş bir şekilde sahiplenmişti... velsahıl, tepkilerin ardından valinin açıklaması gecikmedi, özetle ben tribünde değildim, dolayısıyla talimatı ben vermedim ama tribünde olsam yine indirtirdim diyordu. açıklamasındaki hatalara ve çelişkilere cevabımız yine gecikmedi:
kişisel olarak hala aynı noktadayım: tribünler -kendi düşüncesini diğerlerine dayatmamak ve tribünü kendi alanı haline getirme çabasına girmemek koşuluyla- farklı düşüncelerin kendini ifade edebileceği bir mekan olmalıdır. buna karşı tahammülsüzlük ise ciddi bir sorundur. ayrıca her ne olursa olsun, bizim camiamız dışından yani validen ve polisten gelecek bir müdahale kesinlikle kabul edilemez. ***
maçın ardından tabii ki dostlarla birlikte sakarya'daydık. maçları maç olmaktan çıkarıp bir ritüele dönüştüren keyifli anları paylaştık yine...