saha ortasında bir büyük bölge vardı ki, ancak paletli araçlar yürür.. o bölge dışında bütün sahada bir kayganlık vardı ki, buzdan beter... işte bu sahada öyle bir futbol oynandı ki, devler güreşiyor sanırsınız...
sürat, deplâsman, çalıö, pas şüt eksiksiz bir futboldu bu... şapkalar çıkartılır, selâm durulur 22 herkülün bu başarısı önünde. ama insanın herşeye küsesi geliyor tabii. bir tabiat mücadekesine spor deniyor memlekette...
galatasaray fişek gibi başladı. 3üncü dakikada kale ağzında turan'ın düşürdüğü ortaya bahri iskıladı, yılmaz yetişti vurdu. yazık ki, birkaç metreden topu kaldırıp üst direğe vurdurdu. bir dakika sonra gene turan'ın ortasına bahri ayak koyup sağa aktardı. yılmaz aldı, düzeltti vurdu. halim sıçradı ama yetişemedi bu gole...
galatasaray daha yirmi dakika fişek gibi oynadı. sonra durdu.
37 nci dakikada yılmaz'ın yılan gibi kaçıp köseye sokulduktan sonra yaptığı orta, tam kale önüne inerken turan yetişti, ayağını, uzattı ve dış tarafı ile öyle bir falso verdi ki havada bir yarım daire çizen topa herkes baktı manyetize edilmiş gibi. fark iki oluyor ve zafer galatasaraya gülüyordu.
iki dakika geçecekti aradan ve ilhan'ın kalenin öbür tarafına düşen ortasını ibrahim kafa ile yere indirince ertan çok yakından çektiği şütle farkı bire indirecekti.
orta saha bataktı. top taşımak güçtü iki takım da durumu kavramışlar, açıkların getirdiği toplarla oynuyorlardı. nitekim galatasaray'ın üçüncü golü de öncekiler gibi oldu: yılmaz sıyrıldı ve ortasını yaptı. bütün defansı aşıp sola uzanan topa tarık uçarak kafa vurdu. devre bitiyordu bir dakika sonra ve fark gene ikiydi.
ama kader ağlarını örüyordu.. ikinci devre başlarken bir de gördük ki ankaragücü maçı kaybetmiş olmaya razı değildi. sanki saha kupkuru bir çimendi. sanki sarı-lâcivertliler ilk 45 dakikada cehennemi bir fizik mücadeleci yapmamışlardı. asıldılar oyuna.
48 inci dakikada faulle de olsa ikinci gollerini attılar: hayri ceza sahası dışında ahmet'i belinden kavradığı gibi yere savurdu. ahmet naci'nin ayakları üzerine yıkılıyor ve onu da durduruyordu. hayri döndü topu aldı ve yürüdü. ertan'a geçirdi. o da düzeltip bülend'in burnunun dibinden, mıhladı kaleye.
dört dakika sonra fark sıfıra iniyordu: orta sahada, bunca yılın ası kadri çocuksu bir hatâ yapıyordu. verdiği geri pası çamura saplanıyor, fırlayan ertan ceza çizgisi üzerinde yetişiyordu topa bulend elbette fırlayıp gelecekti, geldi de... ama ertan bülend'ten sıyrıldı ve boş kaleye yolladı topu.
sonra... sonra 22 insanın en inanılmış şartlar içinde devler gibi mücadellesi başladı. yorulmuyorlar, yılmıyorlardı. hareketi imkânsız kılan şartlarda enerjiden ve iradeden kurulu bir spor abidesi yükseliyordu sahada...
futbol seviyesi neydi oyunun? bu bizi ilgilendirmezdi. çünkü bu sahada futbol oynanmaz, ancak böyle bir dev güreşi yapılırdı. herkes başarılı sayılmalıydı, ertan üstelik bir de futbol başarısı kazanmıştı.