bükreş'te legia'ya talihsiz bir golle yenilip elenen yorgun
g. saray, a. ordu önünde
fenerbahçe de mithatpaşa stadında zorlu ankaragücü ile oynuyor. ankara'lılar kendi aralarında mücadele edecekler
bükreş’te legia’ya yenilerek kupa galiplerinden elenen galatasaray bugün izmir’de altınordu ile karşılaşacaktır.
bükreş'te başarılı bir oyun çıkartmalarına rağmen neticeyi değiştiremeyen sarı - kırmızılıların izmir deplâsmanı, türkiye liginin önemli bir olayını teşkil etmektedir. galatasarayın izmir maçlarında da puan kaybetmeleri halinde şampiyonluktaki iddia ve ümitleri tamamen yok olacaktır. saat 14.30 da başlayacak olan müsabakaya galatasarayın «turgay - candemir, ahmet - naci, doğan, mustafa - yılmaz, erol, turan, metin, tarık» tertibinde çıkacağı sanılmaktadır.
galatasaray çok yorucu yolculuk yaptı. yorgun, uykusuz, bitik olarak legia'ya çıktı. netice, elendi kupadan ve apar topar bükreş'ten izmir'e geldi. bugün ve yarın ligde 2 diri takım bulacak karşısında.
«niye galatasaray?» diyen sempatizaları da açıklıyorlar: «artık kupa heyecanı ve kupanın bize verdiği gurur yıkıldı.»
metin gibi büyük kozun izmir’de bâzı alacakları var ve metin izmir’de gol gösterisi yapacak.
* izmir’deki sessizliği izmirspor'un bildirisi de dağıtmadı. fün lâcivert - beyazlı kulübün yöneticlerinin bildirisi şöyle bitiyor: «takımımızın ankara'da kaybettikleri puanları alsancak stadında alacaklarına inanıyoruz. çocuklarımıza güveniyoruz...
* izmirsporun genç, ağırbaşlı antrenörü doğan emultay’ı bu hafta sakatlar, o kadar düşündürüyor ki, «ağabeyciğim, 4-2-4'ü tattbik edeceğiz değil mi?» diye soran taraftarlara doğan, «önce sahayı bir 11 çıkaralım da, ondan sonra sistemmiş, taktikmiş, düşünelim.»
* türk futbol tarihinde mâzisi yarım asır olan kulüp kurucuları arasında sağ olanların sayısı pek az. hele hele kurucuların arasında şimdi yöneticilik yapan da parmakla gösterilecek kadar az, ama izmirsporun başkanı haydar aryal, hem kurucu, hem de başkanlık yapan tek isimdir. geçen yıla kadar tam 15 yıl futbol sahalarına uğramamıştı. kendisini 1.5 yıldanberi maçların etkisine öyle kaptırmış ki aryal, «futbolumuz 15 yıl arpa boyu ilerlemek şöyle dursun, gerilemiş» demekten kendini alamıyor. haydar aryal ile beraber izmir’de diğer bir kulüp kurucusu, altayı 51 yıl önce kuran talâl erboy'dur. fakat o 20 yıldır futbol sahalarına ayak atmamaktadır ve oğlu sıtkı erboy altay’da babasının nöbetini devralmıştır.
* altınordu antrenörü bülent esel bugünkü galatasaray maçında bütün taraftarlara şu açık dâvetiyeyi gönderdi: «tribünde kümelenerek oturun, takımınızın sizlerin tezahüratına ve içten gelen teşvikine çok ihtiyacı var...»
* haftanın en ilgi çekici maçları yarınki kasımpaşa ve salı günkü günkübeykoz müsabakaları. karşıyakalılar bu haftaki maçlar için bütün taraftarlara şu parolayı gönderiyorlar. «pazar günü erken kalk... salı günü işi as...»
48. dakikada hakemin candemir ve bülent'i oyun harici etmesi üzerine sarı - kırmızılılar 9 kişi kaldı
kahraman bapçum izmir'den bildiriyor
ikinci gol faulden mi atılmıştı? bülent ve candemir gerçekten hakeme hakaret etmişler miydi? yoksa sonraki iddialara göre «gol değil, fauldü» diyen metin ile candemir’e hakem mi hakaret etmişti? bunlar ayrıca konuşulacak şeylerdir.
ama herşeyden önce konuşulması gereken şudur:haksız veya
yanlış da olsa, bir kararını protesto için grup halinde hakemin üstüne yürümenin hiç bir şey kazandırmıyacağını türkiye'nin bugün için en tecrübeli futbolcuları bilmeliydiler...
maçta teknik olarak yaptığı tek hâtâ ilk galatasaray golünden sonra metin’e yapılan bariz penaltıyı vermemesiydi hakemin... ama olay sırasında itiraz eden oyuncularla müzakereye girer gibi davranışı, yürüyüp santraya gitmeyişi ile işi kızıştırdığını ve galatasaraylı futbolcular kadar sorumlu olduğunu bilmesi gerekir gerçekerin.
1-1 lik skorla başlıyan ikinci devrenin üçüncü dakikasında cenap'ın sokulup patlattığı bir şütü bülent kornere çıkartmıştı. sagaçık erkan korneri tam kale direğinin dibine şandelledi. ilk golü kendi hatâsı yüzünden yiyen bülent, bu topa da tereddütle baktı. cenap yetişti ve sıçradı. sıçrarken bülent'e asılmış aşağı çekmiş miydi? ama gene de bir kalecinin bu pozisyonda topa kim olması icap ederdi. cenap kafayı vurdu ve attı içeri.
bütün galatasaray takımı hakemin üzerine yürüyor ve hakem orta noktayı gösteriyordu. bu kargaşalıkta kimin kime iltifat ettiğini bizim duymamıza imkân yoktu. fakat hakemin bülent'le candemir'i sahadan attığını açıkça görüyorduk. sonuç değişmezdi: gol karan kesindi ve iki oyuncu sahadan çıkacaktı.
gel gör ki, galatasaray bundan sonraki 42 dakikayı 9 kişi ile ve kalede bahri olduğu halde geçirecek ve zaman zaman altınordudan daha tehlikeli olabilecekti. bahri'nin kalesine de bir tek esaslı şut gelmiyecekti.
galatasaray golünü 18. dakikada attı. metin, ceza sahası içine doğru derinleme bir pas aldı. girdi. oyunun başından sonuna kadar kendisini adım adım kovalayacak olan santrfor ismet bastırdı metin'e... kendisi yıkıldı. metin toparlandı ve çok yakından sol volesini patlattı. güzel bir goldü bu...
bundan iki dakika sonra aynı ismet, aynı metini kale ağzında tırpanlayıp atacak ve hakem ceza vermiyecekti.
38. dakikada bülent bir aut atışında ahmet'le paslaşmak istedi. ahmetin geri pasına cenap girdi. aldı. bülent'ten sıyrıldı. bülent cenap'ın beline sarıldı ve penaltı yaptı. muhterem, bülent'in sağ üst köşesinden ağları buldu.
sonra ikinci devre... sonra münakaşalı gol... sonra 9 kişilik galatasaray'ın canla başla mücadelesi... sonra karakol....
candemir ve metin, hakem gerçeker'in, kendilerine küfür ettiğini ileri sürerek karakola müracaat etti. tarafları vali şentürk barıştırdı.
esen kaftan izmir’den bildiriyor
galatasaray - altınordu maçı karakolda bitti...
müsabaka sonrası hakem mustafa gerçeker’den dâvâcı olan metin oktay ile candemir berkman kendilerine küfür edildiği iddiası ile alsancak karakolunun yolunu tuttular...
iki foto muhabiri, metin ve candemir lehine şahitlik yapıyor, hakemin bu futbolculara küfür ettiğini söylüyordu. hakem ise şöyle konuşuyordu: «iyi bir maç idare ettim. kimseye de bir şey söylemedim. müsterihim.»
metin, maç sonrası hakemin peşinden koşmuş ve şöyle bağırmıştı: «dâvâcıyım, dâvâcıyım.. bana bugüne kadar kimse küfür etmedi. bir hakeme ettirmem.»
onu tutan idareci turgan ece ise belki de bu hareketi ile müessif bir hâdiseyi önlemiş. galatasaray, soyunma odalarında herkes hakemin aleyhinde konuşmuştu... şimdi, alsancak karakolunda maçın üçüncü devresi oynanıyordu. bir tarafta dâvâcı metin oktay ile candemir berkman, karşılarında ise mustafa gerçeker vardı. fakat bu defa hakem, izmir valisi nâmık şentürktü. tarafların barışmasını rica ediyordu. vali şentürk'ün devamlı gayretleri ile metin ve candemir dâvâlarından vazgeçtiler. iki devresi kavgalı biten maçın üçüncü devresi böylece tarafların barışması ille neticelendi...
kader ağlarını örmeğe başlamasın bir kere... birbirleriyle ilgisiz gibi görünen insanları, olayları yan yana, üstüste getirip gene de yapacağını yapıyor... 18 nisan 1865 pazar günü... gökte pırıl pırıl bir güneş... etrafta ılık, tatlı bir hava... bu mevsimde, böyle bir havada şehirliler âdeta içlerini yıkamak için koşarlar kırlara.» biz de, eşimle emektar arabamıza atlayıp büyükçekmece'ye kadar uzanmak istedik ogün.„ oh! dünya varmış... gözlerimiz yeşile, burunlarımız nemli toprak kokusuna, kulaklarımız sessizliğe ne de hasretmiş. büyükçekmece’ye gelince etrafın güzelliğine doyamayıp silivri'ye kadar uzatmak istedik yolumuzu.. tam silivri'ye birkaç kilometre kala yol kenarından iki turist otostopçu parmağı uzandı önümüze...
sevimli, sarışın bir kız ve upuzun saçlı, sakallı bir delikanlı... biraz ilerden döneceğimizden, işlerine yaramıyacağı mızı düşünüp durmadık. amma azıcık ilerledikten sonra, halleri içimize dokundu. hemen dönüp onları hiç olmazsa çorlu'ya kadar götürmeğe karar verdik...
fakat turistler gördüğümüz yerde yoktular... başka bir vasıta alıp götürmüştü herhalde onları... ancak iki gün sonra gazetelerin birinci sahifelerinde çıkıverdiler karşımıza... saçlı sakallı delikanlı, sarışın, sevimli sevgilisinin ırzına tecavüz etmek isteyen bir minibüs şoförünü bıçaklayarak öldürmüş, kaatil olmuştu...
bir hakem..
12 aralık 1964 cumartesi günü galatasaray takımı izmirde bir lig maçı oynuyordu. maçın hakemi mustafa gerçeker, galatasaray kalecisi bülent'in eli kolu tutularak atılan nizamsız bir golü göz göre muteber addetti. sonra da itiraza yeltenen bülent'i kalesinden atıverdi. takım kaptanı olarak kendisinden bâzı şeyler öğrenmek isteyen metin oktay'ın da ağzını ağır küfürlerle kapatıverdi... maçtan sonra metin oktay hakemden dâvâcı olacağında israr ettiğinden karakola gidildi.
sonra da sporcuların arasındaki olayların adliyeye kadar aksetmesinin pek çirkin olacağını düşünüp araya girenler metin'i dâvâsından güçlükle vazgeçirdiler... ertesi günü galatasaray bir gün evvel kendini iyi hissetmediği için takımdaki yerini alamıyan turgay'ı mecburen kalesine koydu.. turgay o ruh hâleri içinde anormal bir çıkış yapıp düştü, kolunu kırdı. aylarca kalesinden uzak kaldı... allah göstermesin ebediyen de kalabilirdi... geçen hafta ise aynı hakem küme düşmemek için didinen bir takımı, beykoz’u kılı kıpırdamadan cayır cayır yakıyordu... ( http://www.macanilari.com...agucu-196419652802--.html)
KADER ağlarını örüyor
ah!.. edirne yolundaki o turistleri arabamıza alabilseydik... saçlı, sakallı delikanlı boş yere kaatil olmayacaktı.
ah!.. izmir'de metin'i dâvâsından vazgeçirmeseydiler, yahut sonradan da olayın üzerinde ciddi olarak durup, futbol federasyonuna şikâyette bulunsaydılar, muhakkak ki mustafa gerçeker'e uzun müddetceza verilecek, o da beykoz'a kıyamıyacaktı... dedim ya, kader bir kere ağlarını örmeğe başlamasın. birbirleriyle ilgisiz gibi görünen insanları, olayları yanyana, üstüste getirir de, gene de yapacağını yapar... turist delikanlıcık kaatil olur... turgaycığın kolu kırılır... ve beykozcuk da cayır cayır yanar...